Birleşmiş Milletler (BM), fosil yakıt şirketlerinin ülkelerin yenilenebilir enerjiye geçişini ve karbon yoğun ekonomiden uzaklaşmalarını yavaşlatmak amacıyla “devasa bir dezenformasyon kampanyası” yürüttüğünü açıkladı. BM Genel Sekreter Yardımcısı Selwin Hart, iklim aktivizmine ve politikalarına karşı küresel bir “karşı tepki” olduğu algısının, fosil yakıt endüstrisi tarafından kasıtlı olarak körüklendiğini belirtti. Bu kampanyanın, liderleri emisyon azaltıcı politikaları ertelemeye ikna etmek amacıyla yürütüldüğünü söyledi.
Hart, bu karşı tepki algısının gerçeği yansıtmadığını ve aslında dünya genelinde büyük çoğunluğun sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik önlemleri desteklediğini ifade etti. Örneğin şu ana kadar yapılan en büyük iklim anketlerinden biri, dünya genelinde yüzde 72’lik bir kesimin (en fazla kömür, petrol ve doğal gaz üreten ülkeler dahil olmak üzere) fosil yakıtlardan hızlı bir uzaklaşma ve yenilenebilir enerjiye geçiş istediğini ortaya koydu. Hart, yeşil partilerin ve iklim planlarının dünyanın bazı bölgelerinde gerilediğini söylese de, genel anlamda popülerleştiğini ve bir zamanlar radikal olarak kabul edilen politikaların ana akıma girdiğini vurguladı.
Guardian’dan Fiona Harvey’in aktardığına göre; iklim krizi, liderlerin öncelikler listesinde giderek daha aşağıya iniyor gibi görünüyor. Hart, “Bu konuda, şu anda liderlerin çok büyük bir azim ve iş birliği ile çalışmaları gerekiyor. Maalesef, bunu istediğimiz seviyede göremiyoruz” dedi.
Rapor: Milaslılar kömür değil, güvenceli ve yeşil istihdam ile adil geçiş istiyor
Londra ve Berlin’de 60 bin iklim aktivisti fosil yakıtlara dur diyerek adil geçiş talep etti
DİSK ve İklim Eylem Ağı’ndan adil geçiş raporu: Hem iklimi hem işçileri korumak mümkün
Petrol devlerinin küresel iklim senaryoları Paris Anlaşması ile uyumlu değil
Paris Anlaşması’nın mimarları, doğa için benzer bir anlaşma talep ediyor
Paris Anlaşması şirketleri ve ekonomiyi nasıl etkileyecek?
BM Genel Sekreter Yardımcısı Selwin Hart, iklim krizinin sonuçlarının hem zengin hem de yoksul ülkelerde hissedildiğini, örneğin ABD’de insanların artan aşırı hava koşulları nedeniyle evlerini sigortalatmakta zorlandığını söyledi. Bu durumun doğrudan iklim krizi ve fosil yakıt kullanımından kaynaklandığını ifade eden Selwin Hart, “Sıradan insanlar iklim krizinin bedelini öderken, fosil yakıt endüstrisi fazla kâr elde etmeye devam etmekte ve devletler tarafından büyük destek almaya devam etmekte” dedi
Dünya iklim değişikliğiyle mücadele etmek için şu ana kadar var olan en iyi donanıma sahip. Yenilenebilir enerji kaynakları hiç olmadığı kadar ucuz ve enerji sektörünün dönüşümü gün geçtikçe hızlanıyor. Ancak hükümetlerin, düşük gelirli kesimlerin bu geçiş sürecinde adaletsiz bir yük altına girmemesi için dikkat etmesi gerekiyor. Her ülkenin, geçiş sürecini dikkatlice planlaması ve özellikle kırılgan gruplar üzerindeki etkisini en aza indirmesi hayati önem taşıyor, çünkü bu tür tepkilerin çoğu, maliyetlerin yoksul ve dezavantajlı kesimlerin omuzlarına haksız bir şekilde yüklendiği algısından kaynaklanıyor.
Bu nedenle BM, 2015 Paris Anlaşması kapsamında gereken emisyon azaltımlarını içeren yeni ulusal planlar çağrısında bulunuyor. Bu planlarda hükümetlerin yalnızca hedeflerini değil, bu hedeflere nasıl ulaşılacağını ve olası etkilerinin neler olacağını net bir şekilde ortaya koymaları gerekecek.
Hart, yeni ulusal planların, yani ulusal katkı beyanlarının (NDC’ler), mümkün olduğunca katılımcı olmasını gerektiğini belirtti.
Bu planların, toplumun tüm kesimlerinin – gençler, kadınlar, çocuklar, işçiler – geçiş sürecinin nasıl planlanması, yönetilmesi ve finansmanının nasıl sağlanması gerektiği konusunda görüşlerini sunabilmelerini sağlaması gerektiğini ifade eden BM Genel Sekreter Yardımcısı Selwin Hart şunları aktardı:
“Yaşanan her şeye rağmen [aşırı hava olayları gibi], dünyada iklim politikaları konusunda acilen ihtiyaç duyulan azim ve eylemi hala göremiyoruz.”
Adil geçiş nedir?
Adil geçişi, çevreyi ve iklimi koruma çabalarının işçilerin ve toplumun refahının önüne geçmesini engelleyecek emek odaklı bir anlayış olarak tanımlamak mümkün.
Özellikle 1970’li yıllarda, ilk olarak sendikalar tarafından dile getirilen adil geçiş kavramı “sendikal bir talep” olarak ortaya çıktı. İlerleyen dönemde bu kavram genişledi ve iklim değişikliği ile mücadeleyi odağına alan sürdürülebilir bir ekonominin oluşturulması ve eş zamanlı olarak insan onuruna yakışır istihdam olanaklarının sağlanması adil geçiş talebinin temel hedefleri arasında yer aldı.
1980’li ve 1990’lı yıllarda adil geçişe yönelik talepler, daha görünür hâle geldi ve kavrama yüklenen anlam, genişlemeye başladı. Çevresel adalet örgütleri ve işçi örgütlerinin iş birliği ile kurulan Adil Geçiş İttifakı, (Just Transition Alliance), adil geçiş talebinin kurumsallaşmasını sağladı.
COP21’de 196 ülke ve AB tarafından kabul edilen Paris Anlaşması, adil geçiş açısından tarihsel bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Adil geçiş kavramı anlaşma metnine dâhil edilmiş; öylelikle adil geçiş talebi, yeşil dönüşüm sürecinde somut bir şekilde ortaya konulmuş, uluslararası bir belge aracılığıyla da güvence altına alınmıştır.