Koronavirüs Salgınıİklim KriziManşet

Koronavirüsün iklim üzerinde kalıcı etkisi olacak mı?

0

Yazan: Martha Henriques

Yeşil Gazete için çeviren: Alper Çevirgel

*

Son birkaç gün içinde dünya değişti. Aralık 2019’da Wuhan şehrinde görülmesinden önce bilmediğimiz bir koronavirüs (SARS-CoV-2) yüz binlerce insani enfekte etti ve çoktan binlerce insanın ölümüne yol açtı. Hastalığa yakalanmayan milyonlarca insanın ise günlük hayat ritmlerinin tamamen değişmesine neden oldu. Yapabilenler evden çalışmaya devam edip sosyal mesafelendirme uyguluyor.

Bütün bu önlemler COVID-19’un yayılmasını kontrol etmek ve ölüm sayılarını azaltmaya yönelik alındı. Ancak tüm bu değişiklikler bazı beklenmedik sonuçlara da yol açtı. Sanayi, ulaşım ağları ve işletmelerin kapanmasıyla karbon emisyonlarında ani bir düşüş gerçekleşti. Geçen yıl aynı zamana kıyasla New York’taki kirlilik seviyeleri virüsü kontrol almak için alınan önlemler nedeniyle neredeyse %50 oranında azaldı.

Çin’de 2019 yılının son çeyreğinden bu yana insanlara evde kalma talimatı verildiği, fabrikalar kapatıldığı ve Çin’in en büyük altı termik santralinde kömür kullanımının %40 oranında azaldığı için emisyonlar yıl başında %25 düştü. Çin Ekoloji ve Cevre Bakanlığı’na göre, gündeki “kaliteli hava” oranı ülkedeki 337 ilde gecen yıla göre %11,4 arttı. Avrupa’da uydu görüntüleri Kuzey İtalya’da azot dioksit (NO2) emisyonlarının azaldığını gösteriyor. Benzer bir durum İspanya ve İngiltere’de de gözleniyor.

Sadece Covid-19 gibi acil ve ciddi bir tehdit bu kadar hızlı bir değişime yol açabilirdi; bu haber yazılırken (27 Mart 2020) dünyadaki toplam ölüm sayısı 20.000’i, vaka sayısı da 400.000’i geçti (Sadece 1 hafta sonra güncel vaka sayısı dünya çapında 1 milyonu aştı- çn.) Küresel salgın, erken ölümlerin yanı sıra iş kayıplarını de beraberinde getirdi ve işletmelerin virüsü kontrol etmek için uyguladığı kısıtlamalarla milyonlarca insanın geçim kaynağı da tehlikeye girdi. Küresel çapta ekonomik faaliyetler durdu ve borsalar düşen karbon emisyonlarıyla birlikte çöktü.

Salgın bittiğinde eskiye mi döneceğiz?

İnsanların hayatlarını tehdit eden küresel bir salgın çevresel değişimi getirmenin bir yolu olarak görülmemelidir. Bir kere emisyonlardaki bu düşüşün ne kadar süreceği kesin değil. Pandemi nihayetinde azaldığında sanki bu yaşadığımız temiz hava dönemi hiç yaşanmamış gibi karbon ve kirletici emisyonlar eski haline geri dönecek mi? Veya bugün gördüğümüz değişikliklerin daha kalıcı etkileri olabilir mi?

İsveç’teki Lund Üniversitesi’nde sürdürülebilirlik araştırmacısı Kimberly Nicholas’in emisyonların düşmesinin farklı nedenleri olduğunu söylüyor. Örneğin, küresel karbon emisyonlarının %23’unu oluşturan ulaşımı ele alalım. Bu emisyonlar, kısa vadede insanları evlerinde tutmak gibi halk sağlığı önlemlerinin gereksiz seyahati engellemesiyle düştü. Ki, kara ve hava taşımacılığı, ulaştırma sektöründeki sera gazı emisyonlarının sırasıyla %72 ve %11’ini oluşturarak ulaşımdan kaynaklanan emisyonlara ciddi katkıda bulunmakta.

Yüksek seviyede hava kirliliğiyle bilinen Beyrut’ta hava temizlendi.

Salgın sırasında azalan seyahat nedeniyle bu emisyonların düşmeye devam edeceğini biliyoruz. Ancak önlemler sonunda kaldırıldığında ne olacak?

“İşe gidip gelmek gibi rutin ulaşımlarda pandemi nedeniyle katedilmeyen kilometreler geri dönmeyecek – evden çalıştığınız tüm zamanları telafi etmek için günde iki kez ofise gitmeyeceksiniz” diyor, Nicholas. Peki diğer seyahat türleri? Bireysel izolasyon, seyahat tekrar bir seçenek olduğunda insanları daha fazla seyahat etmeye teşvik edebilir mi?

Nicholas, “Her iki tarafında da argümanlarını görüyorum” diye konuşuyor:  “Şu anda seyahat etmekten kaçınan insanlar aileleriyle zaman geçirmenin değerini çok daha iyi anlıyor ve bu davranış temel önceliklere dönüşüyor olabilir. Krizin bu anları, bu önceliklerin ne kadar önemli olduğunu vurgulayabilir ve insanların aile, arkadaş ve toplum sağlığının refahına odaklanmalarına yardımcı olabilir.”

Eğer pandeminin bir sonucu olarak bu odak değişikliği gerçekleşirse, bu emisyonların daha düşük tutulmasına yardımcı olabilir.

Ama işler farklı bir yol da izleyebilir. Nicholas, “İnsanlar iptal olan uzun mesafeli seyahatleri daha sonra tekrar planlayabilir” diye uyarıyor. Sık uçmak, bunu düzenli olarak yapan insanlar için karbon ayak izlerinin büyük bir kısmını oluşturur, bu nedenle insanlar eski alışkanlıklarına geri dönerse bu emisyonlar geri gelebilir. (Uçus diyeti hakkında daha fazla bilgi için tıklayın)

Tarihi salgın hastalıklar

Şu an deneyimlediğimiz pandemi, bir salgının atmosferik karbondioksit seviyelerine iz bırakmasının tek örneği değil. Tarih boyunca hastalıkların yayılması düşük emisyonlarla ilişkilendirilmiştir, endüstriyel çağdan çok önceki zamanlarda bile.

Münih Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nde fiziki coğrafya ve arazi kullanımı sistemleri profesörü olan Julia Pongratz, antik buz çekirdeklerinde sıkışan küçük hava baloncuklarından yaptığı ölçümlere dayanarak, 14. yüzyılda, Avrupa’da kara vebanın ya da çiçek hastalığı gibi salgın hastalıkların; 16. yüzyılda da İspanyolların Güney Amerika’ya gelmesinin, atmosferik CO2 seviyelerinde küçük işaretler bıraktığını söylüyor.

Kalabalıkların gitmesiyle dünya çapında popüler turistik yerler daha düşük kirlilik seviyeleri bildirdi.

Bu değişiklikler, hastalıklardan ve Amerika kıtasının fethi sürecindeki soykırımlardan kaynaklanan yüksek ölüm oranlarının sonucuydu. Diğer çalışmalar da bu ölümlerin daha önce ekilen arazilerin büyük bölümlerinin terk edildiği, doğal bitkilerin yabani olarak büyüdüğü ve büyük miktarlarda CO2 yutağı anlamına geldiğini göstermiştir.

Bugünkü salgının etkisinin benzer sayıda ölüme neden olacağı tahmin edilmiyor ve arazi kullanımında yaygın bir değişikliğe yol açması da beklenmiyor. Salgının çevresel etkileri 2008 ve 2009 mali krizleri gibi olaylara daha çok benziyor. “ O zaman da küresel emisyonlar bir yıl boyunca son derece düştü” diyor Pongratz.

Söz konusu dönemde emisyonlardaki azalma, karbon emisyonlarına ulaşımın katkısıyla karşılaştırılabilir bir ölçekte, endüstriyel faaliyetlerin azalmasına bağlıydı. Endüstriyel süreçler, üretim ve inşaat kaynaklı emisyonların toplamı  antropojenik emisyonların %18,4’ünü oluşturmaktadır. Bu kriz, emisyonlarda %1,3’lük genel bir düşüşe neden oldu. Ancak ekonominin toparlanmasıyla 2010 yılına kadar emisyonlar hızla yükselerek tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

“Koronavirüs salgınının da aynı şekilde hareket edeceğine dair ipuçları var,” diyor Pongratz: “Örneğin, petrol ürünleri, çelik ve diğer metallere olan talep diğer çıktılardan daha fazla düştü. Ancak rekor düzeyde stoklar var, bu yüzden üretim hızla toplanacak.”

Emisyonların geri dönüp dönmeyeceğini etkileyecek faktörlerden biri de koronavirüs pandemisinin ne kadar süreceği. Pongratz şunları söylüyor: “Şu anda tahmin edilmesi zor. Ama daha uzun vadeli ve daha önemli etkiler görüyor olabiliriz. Eğer koronavirüs salgını yıl sonuna kadar devam ederse, ücret kaybı nedeniyle tüketici talebi düşük kalabilir. Üretim ve fosil yakıt kullanımı, bunları kullanma kapasitesi olsa da bunu çabucak geri kazanamayabilir.”

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) küresel ekonominin koronavirüs nedeniyle büyüme tahminlerinin yarı yarıya düşmesine rağmen 2020’de hala büyüyeceğini tahmin ediyor. Ancak bu iyileşmeyle bile Oslo’daki Uluslararası iklim ve Çevre Araştırmaları Merkezi’nden Glen Peters gibi araştırmacılar, 2020’nin küresel emisyonlarda hala %0,3’lük bir düşüş gösterebileceğini belirtiyor. Yine de ekonomiyi canlandırma çabaları yeşil enerji gibi sektörlere odaklanırsa 2008-09 krizine gore daha az geri tepme fırsatı da var.

Alışkanlıkların gücü

Koronavirüsün sürdürülebilirlik üzerinde daha uzun vadeli bir etkiye sahip olabileceği farklı ve daha az doğrudan yollar da var. Bunlardan biri, iklim krizinin insanların zihinlerinden uzaklaşıyor olması, çünkü insan hayatlarını derhal kurtarma kaygısı öncelik kazanıyor.

Sidney Uluslararası Havaalanı’nda yolcuları uyarılar karşılıyor. 25 Mart Çarşamba gününden itibaren, Avustralya’ya yapılan tum uluslararası seyahatler yasaklandı.

Bir diğeri ise, kitlesel olaylar ertelendiği için iklim konusundaki tartışmaların daha da zorlaşması. Greta Thunberg dijital protestoların koronavirüs salgını yerine fiziksel protestoların yerini alması çağrısında bulunurken yılın en büyük iklim etkinliği olan COP26 salgın nedeniyle ertelendi.

Dünyada meydana gelen davranışsal değişikliklerin mevcut koronavirüs pandemisinin ötesine geçebilmesinin başka bir yolu olabilir.Nicholas, “Sosyal bilim araştırmalarından, müdahalelerin değişim anlarında gerçekleşmeleri durumunda daha etkili olduğunu biliyoruz,” diyor.

İsviçre’deki Zürih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde Corinne Moser’in liderliğinde yapılan 2018 tarihli çalışma, insanların otomobillerini kullanamadıklarında ve bunun yerine ücretsiz e-bisiklet erişimi sağlandığında, süreç sonunda araçlarını geri aldıklarında çok daha az sürdüklerini gösterdi. 2011 yılında Japonya’daki Kyoto Üniversitesi’nde yapılan Satashi Fujii liderliğindeki bir araştırma ise bir otoyol kapandığında ve sürücüler toplu taşıma kullanmaya zorlandığında aynı durumun gerçekleştiğini gösterdi: Yol yeniden açıldığında insanlar daha çok toplu taşıma kullanmaya başlamıştı.

Yeni Zelanda hükümetinin seyahat kısıtlamalarını arttırmasıyla Auckland’de otoyollar boşaldı.

Yani, değişim zamanları kalıcı alışkanlıkların ortaya çıkmasına yol açabilir. Koronavirüs salgını sırasında ortaya çıkan ve tesadüfen iklim için iyi olan;  daha az seyahat etmek ya da stoklama nedeniyle yaşanan sıkıntılara bağlı olarak gıda israfını azaltmak gibi alışkanlıklar…

Birçok toplum birbirini bu sağlık krizinden korumak için büyük adımlar attı. Verilen cevabın hızı ve kapsamı, “eğer iklim değişikliği de bu kadar ciddiye alınsaydı, onun için de benzer bir yanıt verilebilirdi” umudunu doğurdu.

Yeni Zelanda’da Yeni Güney Galler’in İklim Değişikliği Araştırma Merkezi doçentlerinden Donna Green, CNN’e, “Bu gösteriyor ki ulusal ve uluslararası düzeyde bir aksiyon almamız gerekirse bunu yapabiliriz,” dedi: “Peki neden iklim için bunu yapmadık? Kelimelerle değil, gerçek eylemlerle?”

Ancak Nicholas gibi diğerleri için, topluluk hareketi uzun vadede iklim için umut uyandırdı. Ve Pongratz da öz-izolasyonun sağladığı zamanı, insanların tüketimini değerlendirmek için iyi bir fırsat olarak gördüğünü söyledi.

Emisyonların bu şekilde düşmesini kimsenin istemeyeceğini söyleyebiliriz. Covid-19, aldığı hayatlarla, sağlık hizmetlerine ve iş ve ruh sağlığına olan etkileriyle büyük küresel zararlar verdi. Ancak bir yandan da toplumun birbirlerini kolladıklarında yaratabilecekleri farkı da göstermiş oldu – bu da iklim değişikliği ile basa çıkmada çok değerli olabilecek bir derstir.

Makalenin İngilizce orijinali

You may also like

Comments

Comments are closed.