Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin Konservatuvar binasının boşaltılması hızlı esip çabuk sönmüş bir rüzgar olarak kaldı, Mimar Sinan ile ilgili bu haberin hemen öncesinde ise İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda bulunan Pantomim Sanat Dalı Bölümü’ne bu dönem öğrenci alınmayacağı ortaya çıkmıştı.
Bu gelişmelerde genç ve deneyimli sanatçılarla bir araya gelerek hem konservatuarların durumlarını, hem de sanata yaklaşımlarını ve deneyimlerini konuşmak için bir fırsat yaratmış oldu.
Irmak Keskin de bu vesile ile Yeşil Gazete için sanatçılar ile kısa röportajlar gerçekleştirdi. İlk görüşmedeki konuğu kompozitör Mert Moralı.
Herkese sanatla kucaklaştığı güzel haftalar…
***
Irmak Keskin: Mert Moralı kimdir? Müzikle nasıl tanışıp da içine işlemiştir? Ben ‘bunu yapacağım’ dediğinde nasıl tepkiler almıştır?
Mert Moralı: *Ben İzmir doğumlu bir besteciyim. Bestecilik lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde tamamladıktan sonra Berlin’e gittim. Halen yüksek lisans eğitimimi Berlin’de “Hanns Eisler” Berlin Müzik Akademisi’nde sürdürmekteyim.
Açıkçası müziğe yönlenme sürecim kontrolüm altında olan bir süreç olarak gerçekleşmedi. Tesadüfi olarak müziğe karşı eğilimim ortaya çıktı. Enteresan bir şekilde konservatuvara girene kadar müziğin tam olarak içime işleyen bir şey olduğunu söyleyemem. Müzik, kavrayışımın güçlü olduğunu hissettiğim bir alandı, olduğum bir alandı ve bu bilinç bana hayatımda ilk kez gerçekten bir şeyi iyi yapabilme potansiyeline sahip olmanın özgüvenini hissettiriyordu.
Konservatuvar yoluyla müziği tanıdıkça müzik daha çok içime işledi, içime işledikçe onu daha çok tanıdım. Ailemde hiç müzisyen yok. Buna rağmen başta annem olmak üzere ailem, müziğe ciddi anlamda yönlenme kararımı maddi ve manevi olarak hiç tereddüt etmeden destekledi.
Irmak Keskin: Konservatuvarla ne zaman, nasıl tanıştın?
Mert Moralı: 11 yaşında o zamanki ilkokul müzik öğretmenimin yönlendirmesiyle Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne bağlı Müzik Hazırlık İlköğretim Okulu’nun yetenek sınavlarına girdim ve kazandım.
Flüt ana sanat dalına kabul edildim. Konservatuarla tanışmam o yaşlarda bu şekilde gerçekleşti.
Irmak Keskin: Şimdi yurt dışında devam ediyorsun çalışmalarına ve okumaya, oradan bakınca buradaki durum nasıl görünüyor? İnsanlarla mutlaka konuşup, tartışıyorsundur, tepkiler, yaklaşımlar nasıl?
Mert Moralı: Avrupa’dan bakıldığında Türkiye her anlamda çorak bir ülke olarak görülüyor. Türkiye’yi Avrupa medyasından takip eden birisinin Türkiye hakkında herhangi bir umuda sahip olması neredeyse imkansız.
Evet, Türkiye gerçekten de yaşanması zor bir ülke ama ben Türkiye’yi her ziyaret ettiğimde her şeye rağmen inanılmaz bir potansiyel görüyorum. Sonuç olarak bütün zorluklara rağmen Türkiye’de, Avrupalıların kolay kolay göremediği ciddi bir ilerici birikim var. İnsanlar halen bu zor koşullarda kaliteli sanatsal faaliyetlerde bulunmayı ve üretmeyi sürdürüyorlar.
Irmak Keskin: Konservatuvarların şartları ve durumları ortada, bu koşullar gene de umut veriyor mu?
Mert Moralı: Konservatuvarların bu süreçte kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olmadığını söyleyemem. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sanata verilen desteğin azaltılması ve sanatsal kurumların kapatılması hem siyasi hem de ekonomik nedenlerle gerçekleşiyor.
Türkiye özgünlüğünde ise konservatuvarların uzun bir inançsızlaştırma sürecinden geçtiğini düşünüyorum. Konservatuvarlar üzerinde bulundukları toprakta uzun süredir yabancı muamelesi görüyorlar. Oysaki bu topraklarda klasik müziğin tarihi sadece cumhuriyetle sınırlı olmayacak kadar eski.
Dolayısıyla konservatuvarlar ve emek veren insanlar inançlarını yitirmedikçe her zaman bir umut vardır.
Irmak Keskin: Kritik bir soru: bu coğrafyada klasik müzik mümkün mü? Bir kompozitör olarak ilhamların nerelerden geliyor?
Mert Moralı: Her coğrafyada olduğu gibi bu coğrafyada da klasik müzik pekala mümkün. Ancak bu, bunun imkanlılığına inanan tutarlı sanat politikaları üreten kurumların birlikte çalışmasıyla gerçekleştirilebilir. Daha önce de belirttiğim gibi bu coğrafyada klasik müziğin imkansız olduğu fikrine her geçen gün daha da derinden inandırıldığımız bir dönemden geçiyoruz. Bu inançsızlık ve umutsuzluk aşılmak zorunda.
Ben son zamanlarda beni motive eden metinlerle çalışıyorum. Bir süredir müziğin dilbilimsel yönlerini keşfetmek üzerine yoğunlaşmıştım. Şimdi ise bunu baş aşağı çevirip metinlerin içinde gizli olan akustik ve yapısal bilgiyi kullanarak besteler yapmakla ilgileniyorum. Müzik bir şekilde benim bugüne tanıklığımı ifade etme sorunu olarak karşıma çıkmakta. Dolayısıyla attığım bütün adımlar bu sorunla bir biçimde ilişkili.
Irmak Keskin: Son olarak sormadığım, senin eklemek istediğin bir şey kalmış olabilir mi?
Mert Moralı: Konservatuvarların ayakta kalması her yönüyle onları ayakta tutmak isteyen insanlara bağlı.
Ellerinden geldikçe bol bol tiyatro, konser, sergi, ve sinemaya giderek sanatsal olarak beslenecekleri kanalları açık tutmaları bu açıdan oldukça kritik.
1-Ayça Yaşıt, ‘O klişe soru, “Sanatçıya rağmen sanat!”a doğru evriliyor’
2-Sezgin Alkan, ‘Kendisini müzik dehası sanıp ortalarda gezen birçok insan var’
3-Deniz Oliveira Erdinç, ‘Klasik müziğin Türkiye’de artan bir popülaritesi var’
Röportaj: Irmak Keskin
(Yeşil Gazete)