Hafta SonuKöşe YazılarıKültür-SanatManşetYazarlar

Koltuksuz Başkan: The Chair

0

Netflix Türkiye’nin kataloğuna geçtiğimiz hafta oldukça önemli bir dizi eklendi: Yaratıcıları Amanda Peet ve Anni Wyman olan The Chair gösterime girdiği tarihten itibaren hakkında onlarca eleştiri yazıldı. Neden mi? Koltuk ve başkan olarak Türkçe’ye çevrilebilen The Chair, izleyicisini Amerika’nın en eski üniversitelerinden biri olan (aslında dizinin dünyasında var olup gerçekte var olmayan) Pembrook Üniversitesinin kampüsünde, gri sıkıcı paltosuyla yürürken, Sandra Oh’nun canlandırdığı Dr. Ji-Yoon Kim’in dünyasına sokuyor. Son yıllarda Killing Eve, öncesinde ise Grey’s Anatomy gibi dizilerle gönüllerimize taht kurmuş ana karakterimiz, üniversitenin geleceği sallantıda olan İngiliz Edebiyatı bölümünde, üstünde adı yazan bölüm başkanı odasına girdiğinde arka plandaki müziğin ve kampüsün tarihine referans veren imajlarla derinleştirilen hızlı kurgunun nedenini anlıyoruz. Ji-Yoon’un bu görev ve odadaki ilk günü! Aynı zamanda da İngiliz Edebiyatı bölümünün bir kadın bölüm başkanıyla ilk günü yani ilk kez bir kadın, Asyalı Amerikalı bir kadın bu koltuğa oturuyor olacak.

Ancak Ji-Yoon’un masasına ilk oturduğunda, tam arkasına yaslanıp yerleşecekken koltuğundan düşmesi, sonrasında kendine kitap kolisinden oturacak yer yaratması bize sezon finalinde başına gelecekler hakkında ipuçları veriyor. Dahası bölümün ilk kadın bölüm başkanı yine ilk bölüm toplantısında masanın başına oturmayı aklına getirmiyor, oysa kendisine hatırlatıldığı gibi bölüm başkanları masanın başına oturur. İlk günden Ji-Yoon’un ikircikli koltuk deneyimi başlarken, eski bölüm başkanı Bill, bölüm toplantısına katılamaz. Dizinin bir diğer ana karakteri olan Bill, beyaz, Amerikalı, elbette mağdur, yakın zamanda eşini kaybetmiş, kızı üniversiteye başlama adımıyla evden ayrılmış, kuskusuz zeki ve yaratıcı ancak bir oğlan çocuğundan hallice biri olarak Ji Yoon’a bir enkaz devrettiğinden bihaber.

Edebiyat bölümleri tüketim toplumunda ne işe yarar?

Evet Ji Yoon bölümü vahim bir krizin ortasında devralıyor. Yeni öğrenci kayıtları yüzde otuz düşmüş, bölüme ayrılan bütçe giderek daralmakta ve Ji Yoon’un tabiriyle deniz, bastıkları toprağı ayaklarının altından kaydırmaktadır. Toprağı kaydıran bu deniz ve dalga acaba ne dalgasıdır? Bu sorunun ilk cevabi, Amerika’da, İngiliz Edebiyatı gibi bölümlerin mezunlarına, dijitalleşmeyle birlikte form değiştirerek devleşen tüketim toplumunda, çok fazla iş alanı yaratamamasıdır. Diğer bir değişle bu bölümden mezun olan öğrencilerin edebiyat eğitimiyle iş sektöründe kendilerine yer bulabilmeleri için yeterince potansiyelin var olmamasıdır. Bu nedenle de sosyal ve beşeri bilimler altındaki birçok bölüm kapanma tehlikesiyle halen karşı karşıya. Bu durumla başa çıkmanın Ji-Yoon’a göre yolu ise edebiyat bölümündeki derslerin eleştirel düşünmeyi şekillendirdiğini ve motive ettiğini, empatinin önemini vurguladığını ve bu nedenlerle de kamu yararı adına edebiyat derslerinin eskisinden de mühim hale geldiğini ispatlamaktadır. Bu dersler öğrencilere kodlama ya da mühendislik becerileri öğretmez. Edebiyat ve benzeri derslerin öğrencilere kattıkları herhangi bir değerle ya da sayıyla ölçülemez, özgeçmişe bir beceri olarak yazılamaz.

Konu üniversite hayatı olunca ve dizi öğrenci, gençlik odaklı bir hikaye yerine akademisyenlerin yaşadığı tecrübeyi merkeze alınca sorunsallaştırdığı daha birçok konu var elbette. Ji-Yoon’un mücadele etmesi gereken tek şey bu bütçe kesintileri ve düşen öğrenci sayıları değil, diğer yandan bölümün en tecrübeli ve haliyle en yaş almış üç hocası yaratıcı öğretim tekniklerinden, öğrenciler için olmazsa olmaz hale gelmiş sosyal medyayı eğitime entegre edebilen yaklaşımlardan uzakta kaldıklarından giderek derslerini seçen öğrencilerin sayısı azalmaktadır. Ji-Yoon’dan istenen öğrencisi/müşterisi az olan bu öğretim üyelerini emekliliğe ikna etmektir. Diğer yandan kalıcı ve profesörlüğe uzanan kadroya atanmayı bekleyen genç, enerjik, siyah Yaz, açtığı Seks ve Roman gibi derslerle dersine kayıt olan öğrenci sayısında kota artırımı talep etmek durumunda kalırken, bu heyecan verici ve geleneksel öğretim yöntemlerini tehdit eden kadının profesörlüğe uzanan kalıcı kadro başvurusunu komite başkanı ve bölümün en eski hocalarından Elliot olumlu karşılamamaktadır. Akademik iş pazarına yeni adım atmış olan Yaz, Ji-yoon’un cinsiyetsiz ve renksiz giysilerinin aksine rengarenk kıyafetleri, kararlı tavrıyla kendine çoktan Pembrook dışında opsiyonlar aramaya başlamıştır bile.

Akademi’nin kadın profili: Cinsiyetsiz, tektip

Bölümün bir diğer kadın profesörü ve Chaucer uzmanı Joan ise emekliliğe zorlanma, odasının ona haber verilmeden başka bir binaya alınması ve öğrencilerin kendisi hakkında internete yazdıkları alay eden yorumlar gibi sorunlarla başa çıkarken, dizi bu kadının üniversite kariyerine adadığı otuz iki yıl içinde nasıl katılaşarak dönüştüğünü ortaya koyuyor. Genç kadınlara üstten bakan, onların özgür beden algısını eleştiren ve hatta rencide eden haliyle Joan, akademinin kadınları nasıl cinsiyetsizleştirdiğinin ve tektipleştirdiğinin önemli bir kanıtı.

Ji-Yoon hem bölüm başkanlığında sözünü bulmaya ve geçirmeye, hem ilkokula giden asi kızıyla yaşadığı bekar annelik tecrübesinde yol kat etmeye ve sürekli ortaya çıkan sorunları çözmeye çabalamakta, yani aynı anda bin tane şeyle başa çıkmaktadır. Tüm bu sorunların ortasında kalan Ji-Yoon, Yaz’in dediği gibi, yöneticilik yapmak yerine sadece herkesi memnun etmeye çalıştığından sonunda gerçekten de koltuğundan düşecektir.

The Chair hakkında yazılan incelemeler arasında Alessa Dominguez’in işaret ettiği nokta önemli: Akademik dünyada en kırılgan pozisyonda olan kişiler lisans üstü öğrenciler ve akademinin en büyük krizi güvencesiz bir şekilde ders saat ücretli çalışan akademisyenlerin sayısının giderek artması. The Chair ise seyircisini daha çok zaten kadro almış hatta o kadrolara hayatını adamış kişilerle özdeşleştirirken, akademinin giderek istikrarsızlaşan sistemini görünür kılmıyor. Bu sorunların hepsi Türkiye akademisi için de geçerli, ancak bizim önümüzde çözmemiz gereken akademinin ve koltukların demokratikleşmesi ve özgürleşmesi gibi temel sorunlar da var.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.