Dış Köşe

Kısa mayın turu – Yıldırım Türker

0

Hatırlarsınız. Birkaç yıl önce müstafi Genelkurmay Başkanı Koşaner’in ses bantlarının ortalığa saçılmasıyla mayın belası bir kez daha gündeme gelmişti. Astlarına fırça çekerken gizlice kayda düşmüş konuşmaların ‘özeleştiri’ olarak yaftalanması Türkçe’nin son yıllarda iyice yaygınlaşan kavram sekmelerine güzel bir örnekti. Koşaner, yıllarca yazdığımız için TSK’yı ve askerliği halkın gözünden düşürdük gerekçesiyle mahkemelerde helak olduğumuz gerçekleri bir bir sıralıyordu. Değerli ve özgür ve bağımsız basınımızda bu durum ya ‘itiraf’ ya da ‘özeleştiri’ olarak adlandırılıverdi. Oysa yapılan, yen içinde kalması tasarlanmış bir konuşmaydı. Zaten söz konusu edilen haltlardan haberi olan, bizzat sorumlu olanlara yönelikti. Biz namertlere kadar ulaşacağının hiç düşünülmediği besbelliydi. Kısacası suç ortakları arasındaki bir kuytu hesaplaşmasıydı. Koşaner o kirli kayıtta, “Huduttakinin bile işareti yoktur. Adam gidiyor basıyor, haberimiz yoktu. Bunları kim döşemiş; biz. Şimdi ben desem ki yetkililere: Yahu bizimkiler mayın döşemişlerdi, 10 sene evvel, 20 sene evvel, başıboş bırakıp gitmişler. Ne derler? ‘Döşerken aklınız nerdeydi’ derler. Maalesef yine döşeyen biziz” diye anlatıyor asker, sivil her yıl onlarca insanın ölümüne neden olan mayınlar karşısındaki acizliğini. İkinci duyurulan kasette de son dönemde biraz daha mantıklı hareket ettiklerini dile getiren Koşaner, eskiden arazi taraması yapmak için kalabalık taburları araziye dizdiklerini belirtiyordu. “Bu arada 10 kişi mayına basıyordu, 5 kişi bilmem ne yapıyordu. Hiçbir şey bulamayıp verdiğimiz zayiatla kalıyorduk.”

Müstafi başkomutanın sözünü ettiği zayiat, bu memleketin çocuklarıydı. Sözünü ettiği mayın ‘kazaları’nı ısrarla PKK’nın marifeti olarak ilan etmiş olan da anlı şanlı TSK idi.

Yalanlarının vesayetinden kurtulduk diye pek sevindiğimiz.

Devletin fıtratındandır. Güç elden ele geçerken yalan bayrağı da kutsal emanet olarak bir sonrakine devredilir. Vesayet dediğimiz ise kirli bir borçlanmadır.

Türkiye’de döşeli olan mayın sayısı TSK verilerine göre 981 bin 790’dır. Bunların 615 bin 419’u Suriye sınırında bulunmaktadır. Sadece 89-92 yılları arasındaki dört yıllık dönemde Doğu ve Güneydoğu’da bulunan güvenlik tesislerinin etrafına 39 bin 569 mayın döşendi. Oysa sivil kaynaklar, Türkiye’de anti-personel kara mayınlarının yalnız sınır bölgelerine değil, sınırlardan uzak bazı sivil yerleşim birimlerine de döşenmiş olduğu konusunda bilgiler sunuyor. Hali ‘olağanüstü’ bölgede, yani ‘ora’da ‘güvenlik’ gerekçesiyle çoğu yakılarak boşaltılan köylerin etrafına mayın döşenmiş olduğu, bunun da zorunlu sürgünden köylerine dönmeye niyetlenenler açısından korkunç bir tehlike yarattığı bilinmekte.

Sözde korumak, bir karışını kimselere kaptırmamak için toprakları ekilip biçilmez, basılıp geçilmez hale getirilmiş vatan. Dev bir mayın tarlası.

Koskoca toplum barış dönencesine girdi.

Oysa dili mayınlı, toprakları mayınlı, hayatları serapa mayın yarası insanlara yine söz düşmüyor. Onların duyuramadığı seslerine kulak vermek bile mayınlı bir araziye adım atmak oluyor. Toplum olarak hayatımız ise hala mayınlı topraklarda amok koşusu.

Devletimiz yıllar boyunca sonrasını hiç düşünmeden ortalığa saçmış olduğu mayınları temizlemenin, o toprakları prangalarından kurtarmanın yollarını arayacağına yeni duvar inşaatlarına heves ediyor.

Barıştan anladığını da bir mayın gibi orta yerde üstümüze patlatıyor. İbret için Kürt’ün zenginini zengin sofrasında, üstelik fakirin gözleri önünde ağırlıyor.

Çok yazık. Buradan ufuk görünmüyor.

Yıldırım Türker – Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.