Hafta SonuManşet

Kendi dünyalarının Don Kişot’ları (Bölüm 3) – Mem Çelik

0

Çocukluktan üniversiteye, Mardin’den Van’a uzanan bir yolculuk…

Mem’in yolculuğu…

6 bölüm, 6 hafta…

3. Bölüm

Birinci bölümü okumak için tıklayın.

İkinci bölümü okumak için tıklayın.

***

Cemaat evinden ayrılmam tanımlayamadığım bir duyguydu. Daha iki gün önce büyük bir minnet duyduğum cemaat evine dair duygularım nasıl olur da bu denli değişirdi? Bu kadar ağır ruhlu bir delikanlı nasıl olur da küçük bir rüzgârda savrulurdu? Ben olmayan bir ben oluşmuş, içimdeki ses sen bu değilsin diyordu.

Mardin’den Van’a gelişim, özgürlüğe açılan ilk kapıydı. Ama görünmez dev duvarlar beni her yandan sıkıştırıyordu. Ve bunu hissettiğim halde içinden çıkamıyordum.

Birkaç gün sonra Mustafa beni merkezi kafeteryaya çağırdı. Yanında birkaç kişi vardı. Bakar bakmaz kayıt günü Mustafa ile beraber bana ters ters bakan iki kişiyi tanıdım, diğerlerini tanımıyordum. İçimde yine tuhaf bir utanma duygusu oluşmaya başladı. Onlar ise beni görür görmez ayağa kalkıp gülmeye başladılar. Bakışlarımızda o günün anısını yeniden yaşadık.

Oturur oturmaz hepimiz aynı anda kahkahalar atmaya başladık. O günü hiçbir zaman unutmayacağım. Herkes ve her şey  beni unutsa da ben o anı unutmayacağım. Tanıştığım kişiler, yani o kayıt gününde döveceğim kişiler yok mu, işte onlar bana tarihin İsa ile başlamadığını ve İsa’dan önce ve sonra tanımının insana yapılmış  en büyük kötülük olduğunu, tarihin neolitik dönemde başladığını, belki öncesinde de var olduğunu söylediler. Birçok yabancı, yani daha önce duymadığım kelimeler duydum. O an o kadar çok duyguyu aynı anda yaşıyordum ki, seviniyor muyum üzülüyor muyum, bitiyor muyum çoğalıyor muyum anlamıyordum.

O gün kafeteryadan çıktıktan sonra şundan emindim. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı yurda doğru yürürken birkaç yaş yaşlandığımı hissediyordum. Ben hiçbir şey bilmiyorum lan! Mardin’deki delikanlı ruhum yalan, üniversite yalan, aile yalan, cemaat yalan, beni anlamadan döven polis yalan, bana bir şeyler anlatan devrimciler yalan, ben yalan, onun gözleri yalan, mastürbasyonlarım yalan, rüyalarım yalan… Ben kendim yalandım yalan!

Odamı nasıl buldum bilmiyorum. Beşinci kat, 503 no’lu oda. Yatağımda oturdum.  Yazıyorum ya şimdi, beni anlayacağını düşüneceksin. Ama hayır anlayamazsın. Ben bunu yaşayan kişi olarak anlamadıysam sen hiç anlamayacaksın. Sadece sana öğretilen birkaç öğretiyle tanımlayacaksın. Ve anladığını düşüneceksin, ama anlamayacaksın.

***

Yatağıma oturmuş neyi düşündüğümü bilmeden düşünüyorum. Oda arkadaşlarım Şaban, İbo ve Mahmut priz olmadığı için, daha doğrusu yasak olduğu için, odanın floresansından elektrik çekmiş, çay müzik keyfi yapıyorlar. Neredeyse her konuyu konuşuyorlar. Nasıl da bilgililer. Her şeyi biliyorlar bana göre. Bir an İbo sordu: “Hayırdır Memo?” “Bilmiyorum. Her şey karışık, bu nasıl bir dünya? Her şey doğruyken bir saat sonra her şey yalan gelebiliyor. Nasıl bir şey bu anlayamıyorum” dedim. İbo güldü. Bana bir sigara uzattı. Ben bu cümleleri kurarken neredeyse paramparça olacak hale gelmişken İbo gayet sakin, “Memocan sen daha yenisin. Zamanla alışırsın. Kapitalizm, ne yaparsın” dedi.

O an kapitalizm bana o kadar tılsımlı geldi ki… Vay be, kapitalizm! Bu kelimeyi beynimin bir köşesine kaydettim. Ama İbo acaba niye zamanla alışırsın dedi? İzlediğim Yeşilçam filmlerinde ya cezaevine ya da kerhaneye düştüğünde bu cümle kullanılırdı. Ben neye alışacaktım? Şu anki ruh halime mi? Beni lime lime etseler de alışamam ki! O kadar yalan ve acı dolu bir karmaşa ki, niye alışayım?

Kaç gün geçti bilmiyorum. Kapitalizm kavramını ezberlemeye çalışıyorum. Ota boka kapitalizm diyorum. Oysa biri sorsa üç kelime bile edemem. Kantinden çay istiyorum “Çay kapitalizmce olsun” diyorum. Yemekhaneye gidiyorum, çalışana “kapitalizmce doldur” diyorum. Uzatmayayım işte. Her cümlede kapitalizm kelimesini kullanıyorum. Ta ki kampüsten Van merkeze giderken minibüste muavine “şuradan bir öğrenci al, kapitalizmce olsun” diyene kadar…

Muavin demez mi: “O nedir abi?” Ben o kadar afalladım ki, ne diyeceğimi bilemedim. Sadece “İyi bir şey” dedim. Muavin de “Doğrudur abi” dedi. Ama o an arkadan bir kızın sesi duyuldu: “HAYIR, KAPİTALİZM KÖTÜ BİR ŞEY!”

risign

Arkamı döndüm, baktım. Kız camdan dışarı bakıyordu. O an artık her şey durmuştu, araba hareket ediyordu, ama bütün dünya bir tuhaftı. Kafayı yemiş gibiydim. Van Beşyol Caddesi’ne giderken son durak dedi minibüs şoförü ve indik, ama aklım hâlâ kızın söylediği şeydeydi. Çünkü kapitalizmden bir şey anlamıyordum. Sadece o kadar tılsımlı gelmişti ki bana, kapitalizmi öğrenmem gerekir artık dedim kendi kendime.

Sonra kızı takip etmeye başladım. Hani âşık olmak için daha güçlü bir nedenim yoktu da ondan! Cumhuriyet Caddesi boyunca kızı takip ettim. Mavi Plaza diye bir yer vardı, kız oraya girdi, ben de ardından girdim. Dördüncü mü, beşinci kat mı tam emin değilim, orada YÖDER diye bir tabela vardı. Kapıya doğru gittim, kapıda bir iki kişi vardı. Biri “buyur heval” dedi, ben de buyurdum içeri.

Gittim baktım, herkes benim gibi, benden yaşça büyük birkaç kişi vardı sadece. O kızı göremedim ama. Bir sürü oda vardı. Hepsi bana ismimi sordu, hepsi de çok sıcaktı. Tuhaf bir duyguydu. Sonra bir de baktım Mustafa, bizim Mustafa. Hani şu döveceğim kişi yok mu? “Oo Memed, sen mi geldin?” dedi. Mustafa daha önce anlatmıştı derneği bana, ama o kadar önemli gelmemişti. Neyse oturduk, sonra bi baktım Fırat. O da kayıt günü döveceğim üç kişiden biri. O da geldi “Oo hoş gelmişsin, hele bir kaçak çay iç” dedi.

Neyse, oturduk çay içiyoruz, herkes bir şeyler konuşuyor. Birisi fizik diyor, diğeri kuantum, fizik felsefesi, sosyoloji falan derken, kapitalizm dışında daha önce duymadığım birçok kavram daha duydum. Belki televizyonda falan duymuştum bunları, ama o kadar yabancı gelmiş ki bana, sanki şimdi ilk defa duyuyor gibiydim.

Fırat ufak tefek, İdilli biriydi. Daha doğrusu Şırnaklı diyelim. Çok ufaktı, bir iki tel bıyığı vardı. O konuştuğu zaman herkes susardı. Ama benim kafamda şu vardı: Birinin sözü dinlenecekse, güçlü, dev gibi, iki metre boyunda falan olmalıydı. Böyle birinin sözü niye dinlensindi ki? Tabi sonraları anlamaya başladım.

Fırat ilk bakışmamızı, sonra olanları anlatırken Mustafa araya girdi, Memed beni zorla cemaat evine götürdü, oradaki kişiye böyle böyle yaptı diye anlatmaya başladı. Herkes şaşırmıştı. Bir anda oranın kahramanı olmuştum. Bu, evet, hoşuma gidiyordu, ama herkesin dikkatinin üstümde olması daha önce tanık olmadığım bir durumdu.

Oysa kampüse ilk girdiğimde sanki dünya benim etrafımda dönüyordu. Podyumda yürür gibi yürüyordum, herkes bana bakıyormuş, her şey bana göre şekilleniyormuş gibi hissediyordum. Oysa şimdi bu durumun gerçek halini yaşarken rahatsız oluyordum. Tabii bu düşünceleri kafamdan atmaya, dikkatimi konuşulanlara vermeye çalışıyordum, ama söyleyecek hiçbir şeyim yoktu ki!

Fırat konuşmaya başladı, onunla beraber Mustafa da. Öyle güzel şeyler anlatıyorlardı ki! Sanki beni anlatıyorlardı. Oysa Kürtlerin yaşadığı başka bir ilde, daha doğrusu Kürdistan’ın başka bir yerinde yaşayan birilerini anlatıyorlardı. Ve o kadar da doğruydu ki anlattıkları şeyler. Saniyeler içinde, Mardin’den Van’a gidene kadar yaşadığım bütün duyguların daha büyüğünü yaşıyordum. Öylece, ne yapacağımı şaşırmış halde, sadece hayranlıkla, belki biraz da korkuyla dinliyordum. Nasıl bir duyguyla dinlediğimi bilmiyorum. Sonra az önce ‘kapitalizm kötü bir şey’ diyen kız da girdi içeri: “Oo, kapitalizmi savunan arkadaş da gelmiş” dedi. Gülümseyerek elimi sıktı.

43-Mem Çelik

 

(Devam edecek)

Mem Çelik

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.