Bir İrlanda Atasözü diyor ki;
“Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.”
Oysa yazar da konukları da İrlandalı değil. Onlar sadece kedilere gönül vermişler. Tolga Öztorun her hafta kendi sevdiği kedicileri sizin için misafir ediyor.
[Kedi-Siz] kedisiz yaşayamayanların toplanma noktası. Her cumartesi sizinle…
***
O gerçek bir mücevher, benim için ondan başka bir tane daha yok. Öyle kıymetli ki, pamuklara sarmalı, öyle uzaktan sevmeli.
Sanırım 1995 veya 1996 senesiydi, Aksanat’da Abelard ve Heloise isimli oyunu izledim. Oyunculuğu kalbim çalmıştı, ilk defa canlı izliyordum. Ardından 6 defa daha izledim. Sanki büyülenmiştim.
Oyunun repliklerini onlar kadar biliyordum artık. Ardından oyunun kitabını bile aldım.
Sonra “son oyun” dendi, Rumeli Hisarında dolunaylı ve hüzün dolu bir gecede en önden izledim. Savrulan mektuplar, bir çeşme, mumlar, öylesine büyüleyiciydi ki. Son oyun olması nedeni ile galiba kendime engel olamadım, ışıklar söndüğünde ayağımın dibine düşen Cüneyt Türel mektubunu çaldım.
Evet, gerçekten çaldım :)
Halen evimin salonunda, en güzel yerde duruyor. Öyle büyük bir hediyeyi, ayağıma kadar gelmişken geri çeviremezdim. Yapmadım da :) Çaldım.
Aradan 15’e yakın sene geçti ve o benim ilk kısa filmimde de oynadı…
Artık ölsem de gam yemem.
Çünkü o Tilbe Saran
***
15 – Tilbe Saran: Toplak, Ekrem, Karakız ve Efe’m
Tolga Öztorun: Sadece İstanbul’a değil, Adaya ve Ege’ye bile yetişiyor kocaman kalbiniz. Zaman zaman internet ilanları için bile çabalıyorsunuz. Nasıl bu kadar büyük bir kalp ile yara almadan yaşamayı başarıyorsunuz?
Tilbe Saran: Asıl sen nasıl yaşıyorsun bu koca yüreğinle?
Tolga Öztorun: Hayatınızda en derin iz bırakmış kedileri dinlemek istiyorum sizden.
Tilbe Saran: Kedileeeeer: yuvadan arkadaşım Nazan’ın evindeki bembeyaz Ankara kedisi Toplak ilk göz ağrımdı, Toplak bi gün uçtu gitti ama o ev hiç kedisiz kalmadı. Benim ilk kedim sarışın, yeşil gözlü çok yakışıklı Burgaz adalı bir sarman: Ekrem, herhalde Ekrem Bora’ya benzediği için ismini öyle koymuşum. Ekrem bütün buluğ çağı sıkıntılarımın dert ortağıydı! Dünyanın en zarif, yüce gönüllü sarışınıydı, hala sarı tekir gördüm mü kalbim çarpar!
Sonra bir gün üzerine yem torbası düşmüş bir yavru sokak köpeğini alıp eve getirince bana küstü ve ne yaptıysam gönül yarasını iyileştiremedim, evimizin bir üst sokağında yaşamaya devam etti, ama eve bir daha hiç gelmedi: beni terk etti!
Evlerinden kedi eksik olmayan bir başka çocukluk arkadaşımın çok tüylü nefis bir tekir kızı vardı: en büyük numarası hepimizin bardağına pati sokup sağa sola sallamasıydı, beli problemli olduğundan büyüyememişti, adını unuttum ama o sincap gibi muzur tekiri de hiç unutmadım… Derken Karakız‘ım geldi: zümrüt yeşili gözleriyle prenses Süreyya’ya benzer, takvim güzelidir: durmadan poz keser… Geçen 27 Mayıs’ta uçup giden Efe‘m vardı bir de: sürekli ergen çocuklar gibi elinin kolunun ayarını yapamayıp ortalığı deviren altın kalpli oğlum, Fareler ve İnsanlar’daki Lenny gibi koca bedeninde incecik bir kalp taşırdı…
Tolga Öztorun: Bu konuda daha önce de sohbet etme şansımız olmuştu. Yeni çıkarılmaya çalışılan Hayvan Koru-ma Yasasına göre sokakta baktığımız sokak hayvanlarını Devlet istemiyor. Sokakta hayvan olmadan bu şehre katlanmak neden ki?
Tilbe Saran: Devlet sadece “sokak” hayvanlarını değil, “sokakta” kimseyi istemiyor!
Adaya gideceksin vapura köpeğinle gidemezsin, Ido’lara hiç binemezsin, hadi bindin yanında tutamazsın… Bahçede, yolda beslemek istersin bu ceberrut devletin ceberrut “korkaklar”ından bin tane lâf işitirsin…
“Can” kıymeti bilinmeyen nasıl “can” kıymeti bilsin!
Tolga Öztorun: Teşekkür ediyorum, iyi ki varsın.
Röportaj: Tolga Öztorun
(Yeşil Gazete)