2011 Nisan ayından bugüne dek ülke gündemini Türkiye’nin 2023 hedefleri arasında gösterilerek “Çılgın Proje” adıyla meşgul eden Kanal İstanbul’un önemli güzergâhlarından Küçükçekmece Lagünü toplu balık ölümleriyle bir kez daha gündemde…
Eskiden balık tutulan gölde fabrika atıkları yüzünden doğal yaşam can çekişiyor.
İstanbul’un yüzölçümü en büyük ikinci ilçesi olan Küçükçekmece’de yaşanan olay Bakırköy Kent Savunması‘ndan İlknur Türkoğlu tarafından görüntülendi.
Kaynak: Bakırköy Kent Savunması
“İnsan ölüsü geçse kimse dönüp bakmayacak”
Hafta başında Küçükçekmece Lagünü’nde balık ölülerinin suyun yüzeyini kapladığına tanık olan Türkoğlu, balık ölülerinin belediyenin temizlik işçileri tarafından yok edildiğini anlattı.
“Hafta başında gölden geçerken binlerce balık ölüsü vardı. Dün geçtiğimde (23 Mayıs) suyun üzerinde göremedim ama tüm balık ölüleri suyun tabanına çökmüştü. Olayı olabildiğince duyurmaya çalıştım. İstanbul gazetesinden Sibel Gülersöyler arkadaşımıza da yolladım. Geçen sene de böyle bir olay yaşandığını söyledi. O zaman belediye “biz buraya arıtma tesisi yapacağız” diye söz vermiş. Ama yapılan bir şey olmadı. Bir değişiklik yok. Hatta bugün (24 Mayıs) suyun çok kirli aktığını gördüm. İnsanlar artık her şeyi o kadar kanıksamışlar ki oradan insan ölüsü geçse kimse dönüp bakmayacak. Orada çok sayıda ters dönmüş kıyıya vurmuş yavru balık vardı, ikinci gün de büyük balıklar vardı. İki temizlik işçisi kimse görmesin diye ikinci gün balıkları yok etmeye çalışıyorlardı.”
Küçükçekmece dünyanın sayılı lagün göllerinden birisi niteliğinde. Diğer lagünlerde olduğu gibi deniz bağlantılı yarı tuzlu suya sahip. Nakkaşdere, Sazlıdere, Eşkinoz Deresi ve yeraltı akışları ile tatlı suyla besleniyor. Küçükçekmece Lagünü ve lagünü besleyen dereler deniz canlılarının üreme alanlarından olarak da biliniyor. Ancak insan kaynaklı kirlilik canlıların yaşamını tehdit ediyor.
“Bu kirlilik insan kaynaklı”
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’ndan Sedat Durel, balık ölümlerinin bölgede sıklıkla görüldüğünü, bu ölümlerin önüne geçebilmek ve ekosistemi koruyabilmek için yapılması gerekenleri anlattı.
“Küçükçekmece’de bu dönemler balık ölümleri sıklıkla görülen bir şey. Bu doğal olmadığı, ‘bir şey olmaz’ anlamına gelmiyor. Buraya bir şekilde hala kirlilik akıyor. Biz buna kirlilik diyoruz ama bilimsel literatürde şu şekilde açıklayabiliriz. Buraya kirleticiler girdiğinde suyun içerisindeki besin maddeleri artıyor. Bakterilerin ya da çeşitli tek hücreli canlıların tüketebileceği şeyler artıyor. Çok uzun zamandır söylenilen bir şey. Bu kirlilik insan kaynaklı. Belediyenin düzenli takip etmemesiyle de ilişkili olan bir durum. Buradaki kirleticiler arttıkça, gölün içerisindeki besin maddeleri arttıkça buradaki tek hücreli canlıların üremesinde bir patlama oluyor. Sıcaklık değişmesinden kaynaklı olarak bu mevsimde daha fazla üreyebiliyorlar.
“Gölün içinde hiç hava kalmadığı için balıklar boğularak ölüyor”
Ani bir ısınmayla karşı karşıya kaldık. Sanırım 8-10 derece kadar bir değişikliği bir hafta içerisinde aniden yaşadık. Kirlilik yüklemesi devam ederken hava sıcaklığının artması ile beraber alg patlaması yaşanıyor. Bunlar ne yapıyor? Gölün içerisindeki oksijeni tüketiyorlar. Hatta üzerini jel gibi bir tabakayla kaplıyorlar. Ve gölün içinde hiç hava kalmadığı için balıklar boğularak ölüyor. Tek hücreli canlıların sayısının çoğalması serbest oksijenin bulunmadığı bir ortam yaratıyor. Balıklar da solunumuna devam edemedikleri için aslında doğal olarak ölüyor. Mayıs-Haziran’a doğru, ya da baharda sıcaklıkların dramatik artışlarının olduğu dönemlerde maalesef her sene şahit olduğumuz bir şey.”
Kati çözüm: Sıkı bir denetim ve kirliliğin engellenmesi
Toplu balık ölümlerinin önüne geçebilmek için denetimin şart olduğuna işaret eden Sedat Durel, yetkililerin sudaki kirliliğin arıtma tesisleriyle engelleneceği söylemlerinin doğru olmadığını söyledi.
“Aslında çok basit, bölgenin korunması gerekiyor. Öncelikle kaçak kirliliğin engellemesi ve denetimin artması gerekiyor. İkincisi de buraya verilecek tüm suyun tamamının arıtılması gerekiyor. Ama ön arıtma değil. İleri biyolojik arıtma ile arıtıldıktan sonra buraya deşarj edilmesi gerekiyor. Bunun kati çözümü sıkı bir denetim ve kirliliğin azaltılması olur. Zaten bölge kendisini çok hızlı yenileyebiliyor. Her sene biz bunu yaşıyoruz ve bunun ardından yeniden canlanıp bir şekilde direnerek bize rağmen kendisini yeniden yeşertiyor. Kirliliği kontrol altına alırsak burada çok hızlı şekilde biyolojik çeşitliliğin de arttığını görebiliriz. Orası hassas bir bölge. Tatlı su girişi çok sınırlı olduğu için kendisini yenilemesi biraz zaman alıyor.
Kanal İstanbul ile Küçükçekmece Lagünü’ndeki biyolojik çeşitlilik yok olacak
Burası Kanal İstanbul güzergahında bir bölge. Bir göl değil lagün aslında. Dünyada birkaç tane var. Oldukça korunması ve itinayla değerlendirilmesi gereken yerler. Biz şu an korumuyoruz. Üzerine bir de Kanal İstanbul projesi gerçekleşirse orayı tamamen kaybetmiş olacağız. Muhtemelen bu balık ölümlerini de böylece çözmeyi planlıyor olabilirler. Orada biyolojik çeşitliliği yok ettikten sonra böyle bir tartışma kalmayacak diye planlıyor olabilirler. Bu da işin bir diğer korkutucu bir boyutu.
Eskiden Küçükçekmece Gölü’nde balık tutuluyordu Kaynak: Atlas
“İnsanları kandırıyorlar. Büyük katı maddeleri süzen arıtma tesisi bu kirleticiler için çözüm olmaz”
Orada bir arıtma tesisi var ama kapasitesi yetmiyor. İleri biyolojik arıtma tesisi kritik bir şey. Mesela bir yandan insanları kandırıyorlar. Mesela ‘Kadıköy’e biz arıtma tesisi kuruyoruz’ diyorlar. Bu arıtma tesisini şöyle düşünün. Bunu ızgaraya benzeyen un eleği gibi düşünün. Sadece suyu süzüyor, suyun içerisindeki katı atıkları alan bir şey. Geri kalanı salıyor, gönderiyor. Aslında burada kirletici dediklerimiz, suyun içerisinde çözülmüş olan bir sürü organik madde, her türlü canlının tüketebileceği, besin maddesi olarak kullanabileceği şeyler. Ve bunlar ancak biyolojik ya da kimyasal arıtmayla çözülebilir. Belediye söz verip, ben buraya bir arıtma tesisi yapacağım dediğinde kocaman bir tabela koyar, bir sürü arıtma tesisi yapar ama suyun içindeki büyük katı maddeleri süzmüş olur. Bu da kirleticiler için bir çözüm olmaz. Ayrıca bu süzme işlemini bile gerçekleştirmiyorlar.”
Sorun maliyet mi?
Durel, ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerinin yapılmama sebepleri arasında maliyetlerin yüksek olması gösterilebilir mi sorusuna ise “sistemi” işaret ederek cevap veriyor.
“Aslında halk sağlığı ve çevreyle ilgili olduğu için bunun maliyetinin söz konusu bile olmaması gerekir. Bu ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerinde burada çıkan atıklardan doğalgaz üretiyorlar. Bunlarla maliyeti ciddi şekilde düşürmek son derece mümkün. Ama mevcut belediyeler ve Türkiye’nin yönetim biçimi aslında bizi eldeki imkanlarla insanlığın faydasına değil, eldeki parayı müteahhitleri daha memnun edecek şekilde değerlendirmek üzere kurulu. Bundan dolayı böyle bir şeye dikkat edilmiyor, istenmiyor.
“İSKİ’nin bu işin altyapısı için harcadığı parayla çok daha iyisini yapabiliriz”
İSKİ’nin bu işin altyapısı için harcadığı parayla çok daha iyisini elbette yapabiliriz. Ama maalesef böyle bir program gündeme bile alınmıyor. Daha çok gün kurtarılıyor. Oy potansiyeline bakıldığı için oraya bir ön arıtma tesisi yapılırsa “bir sürü oy gelecek, bir miktar koku problemi azalacak, görüntüyü kurtaracağız, 5 sene oradan oy gelecek” diye bakıyorlar herhalde. “Nasılsa deniz kurtarıyor bizi” gibi bir bakış açısı da var. “Deniz kirliliği kaldırıyor”. Bunu çok yerde duyabilirsiniz. “Akan su kir tutmaz” diye bir şey tutturmuşlar. Denizde akıntı olduğu için biz oraya salarsak hiçbir şey olmaz. Esas arıtmayı Avrupa’dakiler yapsın gibi düşünceler var. Bu bilimsel bir argüman da değil. Bunu yapmak kirliliği ciddi şekilde artırıyor. Bugün Marmara’nın halini görüyoruz. Atıksuyu denize deşarj etme şansları olduğu için daha uzun vadede sonuçlarını görebiliyoruz. Bu gördüğümüz de o sonuçlardan bir tanesi. Çözüm asla maliyetli değil. Kanal İstanbul’a ayrılacak para yerine tüm Türkiye’de belki yüzlerce yıl başka hiçbir kaynağa ihtiyaç duymadan suları tamamen arıtabilirsiniz.”
Haber: Merve Damcı
(Yeşil Gazete)