Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

İzmir’in deprem gerçeği

0

Perşembe gününü cuma gününe bağlayan gece yarısı İzmir yeniden deprem ile uyandı. Richter ölçeğine göre 4.9 büyüklüğündeki deprem sabaha karşı 3.29’da meydana geldi. Bir kişinin kalp krizinden, bir kişinin de panikle balkondan atlaması sonucu iki kişinin ölümüne neden olan deprem, İzmirlilerin pek ismini bilmedikleri bir faydan; Buca fayından kaynaklandı. 7 saniye süren deprem kent merkezindeki Buca fayından kaynaklanınca tüm kentte ve civar yerleşimlerin büyük kısmında korkutucu derecede hissedildi, hatta İzmirlilerin bir kısmı sabaha kadar evlerine girmedi.

Depremi üreten Buca fayı bugüne kadar İzmir’de en azından sokaktaki insanlar tarafından pek bilinen bir fay değildi. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir’in medyaya yansıyan açıklamalarından depremi üreten fayın Buca Gölet ile Gaziemir arasında yer aldığını öğrendik. Prof. Dr. Sözbilir açıklamasında, yaptıkları jeolojik çalışmalar sonucu 5 km uzunluğundaki bu kısa fayın batıda Tuzla Fayı‘na bağlandığını gördüklerini belirtmiş.  Sözbilir’e göre Buca fayı 6’dan büyük bir deprem üretemez. Bilindiği gibi İzmir’de can ve mal kaybına neden olabilecek deprem büyüklüğü 6 ve üstü olarak hesaplanıyor.

Sisam depreminden ders alınmadı

Depremin ardından açıklamalarda bulunan diğer bir uzman olan Prof. Dr. Ahmet Ercan ise Batı Anadolu’nun deprem açısından son 10 yıldan bu yana çok gergin olduğunu vurguluyor. Bu gerginlik sonucu yeni kırıklar oluştuğunu belirten Ercan; İzmir’de 117 kişinin yaşamını yitirdiği 2020 yılındaki Sisam depreminin de bu nedenle meydana geldiğini söylüyor. Ona göre ‘bu deprem İzmir’de deprem üretmesinden korkulan İzmir kırığı üzerinde olmadı’. Ercan, İzmir kırığı üzerinde oluşacak ve 6 büyüklüğünün üzerinde olmasından korkulan ‘İzmir Depremi’ için ‘hemen yapılması gerekenleri’ de söylüyor: “Melez ovasındaki yapılaşma hemen durdurulmalıdır. Bornova- Bayraklı ve Bornova kırığı etkisi altında olan Karşıyaka- Çiğli kesimleri İzmir’in tetikte olması gereken yerlerdir. Buradaki yapıların kentsel dönüşüm kavramı içinde hızlanarak iyileştirilmesi gerekiyor. Kesinlikle Bayraklı ve Bornova Ovası’ndaki yapılaşma durdurulmalı. Öncelikli olarak buralar taşınmalı’.”

Peki, İzmir olası bir İzmir depremine hazır mı? Prof. Dr. Ercan’ın söyledikleri yapılabilir mi? Bu soruya ‘evet’ yanıtı vermek çok zor, hatta imkânsız gibi… Ahmet Ercan’ın da dikkat çektiği Bayraklı bölgesinin zemin sorunu gerek merkezi, gerekse yerel yönetimlerce 1990’lı yılların sonundan bu yana biliniyor. Fakat bölge yerel yönetimlerce 2000’li yılların başından itibaren çok katlı imara açıldı. Çok katlı binalarla, hatta gökdelenlerle doldurulan bölge 2020 yılındaki Sisam depreminden en büyük hasarı görerek çıkmıştı. Bu depremde yaşamını yitirenlerin tamamına yakını bu bölgede yaşıyordu. Bayraklı’da çok sayıda bina yıkıldı, Bayraklı’yla birlikte, Karşıyaka ve Konak bölgelerinde yüzlercesi de oturulamaz ölçüde hasar gördü. Kuş uçumu kendisinden 120 km uzakta; Sisam’da meydana gelen deprem, bu adada yalnızca 2 kişinin yaşamını yitirmesine ve bir binanın yıkılmasına neden olurken, İzmir’in Bayraklı semtinde neden olduğu büyük can ve mal kayıplarından gerekli dersler ise bu depreminde hatırlattığı gibi, alınmamış görülüyor.

Aslında İzmir’i yönetenlerin bilimin izinden gitmediğini, yaklaşık bir yıl önce, 14 Ekim 2021’de TMMOB’ne bağlı meslek odalarının İzmir Şubeleri yaptıkları ortak basın açıklaması ile kamuoyunun gözleri önüne de sermişti: “Doğa olaylarının afete dönüştüğü her kırılma anında, yönetenlerin bu durumu rant çevrelerine çıkar sağlamak için değerlendirmediği bir istisnanın dahi olmadığını bugün yine görüyoruz. Yaşanan felaketlerin nedeni olan yaklaşımlar, gelecekte yaşanacak felaketlerin boyutlarını artıracak şekilde afetlerin hemen ardından “çözüm” diye pazarlanan yeni kararlarda kendini göstermektedir. Piyasanın karlılığını merkeze koyan kentsel politikaların yarattığı ve neredeyse her doğa olayının afete dönüştüğü kentlerde, kaybedilen canlarımız hiçe sayılarak deprem sonrasında da ortaya çıkan sorunun çözümü için bugün yine piyasanın karlılığı referans alınmaktadır.”

Basın açıklamasının girişinde yer alan bu paragraf bile neredeyse bu açıklamadan tam bir yıl sonra meydana gelen Buca depremi nedeniyle bize çözümün ne kadar zor olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. TMMOB’ne bağlı 20 odanın İzmir örgütlerince yapılan tespitler aslında olası İzmir depremine hazırlanmak bir tarafa ‘rant’ uğruna can ve mal kaybını artırıcı politikaların kenti yönetenlerce uygulamaya konduğunu ispatlıyor:

“Ekim 2020 depremi sonrasında yapılan çalışmaların tümü depremzedeliği mülk sahipliğine indirgemekte, ortaya çıkan barınma sorununun müteahhit karı arttığı ölçüde çözüleceği önerilmektedir.  Oysa ki çözüm önerisinin dayandığı kar mekanizmasının fırsatçılığı, depremin hemen ardından yaşanan kira fiyatları ile açıkça görülmüştür. İzmir Büyükşehir Belediye Meclisince 1 Mart 2021 tarihinde onaylanan plan notu ile gizli bir nüfus yoğunluğu artışı getirilmiştir. Getirilen bu gizli artış piyasanın taleplerini kışkırtmış ve daha fazlasını isteneceği bir düzlem yaratmıştır. Bugün tartıştığımız emsal artışı meselesi popülist ve piyasacı yaklaşımların bizi hangi sonuçlara götüreceğini açıkça göstermektedir. Belli bir bölgede veya bir oranda emsal artışı tartışmaya açıldığında bunun o bölge ile sınırlı kalmayacağı, artışın ise gözü doymak bilmeyen sermayeyi ikna etmeyeceği bilinmelidir. 1 Mart 2021 tarihinde onaylanan plan notuna ek olarak parsel bazında %20, ada bazında %30 verilen emsal artışının teknik olarak tartışılacak bir tarafı bulunmamaktadır. Bu meclis kararı mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerinin varlık nedenlerini ortadan kaldırmakta ve ilgili bilimleri hiçe saymaktadır. Onaylanan plan notu ile birlikte getirilen emsal artışları ile toplamda mevcuda ek %50-60 bağımsız birim artışına ve dolayısıyla nüfus artışına neden olunacağı ortadadır. Bu durum yeni altyapı, ulaşım, sosyal donatı, okul, otopark vb. ihtiyaçları yaratacak ve yaratılan yoğunluğun üzerine bu ihtiyaçları karşılayacak yeni alanlar oluşturulmak zorunda kalacaktır. Bu artış açıkça “İzmir`e ihanet”tir. Bu kararın altına imza atan belediye başkanları ve meclis üyelerinin İzmir`de trafik sorunu olduğundan, koku sorunu olduğundan, altyapının yetmediğinden bahsetmeye ve yoğun bir yağış olduğunda doğal afeti gerekçe göstermeye artık hakkı bulunmamaktadır. Bu karara imza atanlar bilmelidir ki İzmir`de yaşanacak olası her afetten birinci dereceden kendileri sorumludurlar.”

Depremden sonra yüksek katlı binalara imar izni

TMMOB’ne bağlı meslek odalarının açıklaması gayet açık ve net… Ahmet Ercan’ın  cuma sabaha karşı olan depremden sonra bir kez daha yapılaşmanın durdurulması gerektiğini söylediği Bayraklı’da 2020 yılındaki Sisam depreminden sonra İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin kararı ile %30 emsal artışı verilmiş, yani kat sayısı daha da artırılmış. Bölgede yaşayan insan sayısının daha da artmasının önü açılmış. Böylece meydana gelecek yeni depremlerde daha çok can ve mal kaybına uğranmasının adeta alt yapısı hazırlanmış.

İzmir; tıpkı İstanbul gibi, ülkemizin birçok kenti gibi depremle yaşamasını öğrenmesi gereken bir kentimiz… Bunun içinde kenti yönetenlerin,  ilk adımda TMMOB bağlı meslek odalarının da sık sık dile getirdiği gibi rantın izinden değil, ‘mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerinin’ ürettiği çözüm önerilerini uygulamaları ve bilimin izinden ayrılmamaları gerekiyor. Çünkü cuma günü sabaha karşı yaşadığımız gibi deprem yaşamın bir gerçeği…

Ya bilimin gereklerini yerine getireceğiz ve deprem ile yaşamayı öğreneceğiz ya da rant için çalışan bir sistemin esiri olarak daha çok canlarımızı bu gerçek ile yitireceğiz.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.