Türkiye’nin ithal çöp sorununu gözler önüne seren Adana‘daki çöp dağları toprakta çürümeye devam ediyor.
İthal çöplerin temizliği meselesi ise verilen ve tutulmayan sözlerle adeta yılan hikayesine döndü.
Geçtiğimiz hafta sanatçı Haluk Levent, beraberindeki Doç Dr. Sedat Gündoğdu ve Adana Tabip Odası Başkanı Selahattin Menteş, geri dönüşüm tesislerinin temizleme sözü verdiği Adana’daki çöp dökme lokasyonlarından bazılarını gezmiş ve çöplerin yerinde durduğunu, hatta üstüne buğday ekildiğini görmüşlerdi.
Bunun üzerine Levent, temizleme için bir hafta daha süre istendiğini yazmış, Gündoğdu ise ‘temizleme’ işinden ziyade, soruşturma yürütülüp çöpü dökenlerin bulunmasının gerekliliğine dikkat çekmişti.
Dün çöplerin bir kısmının Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından kaldırıldığı haberini alan Gündoğdu ve Menteş, bugün yeniden bölgeyi gezdi.
İlgili haber: Adana’daki çöp aldatmacası bitmiyor: Ne temizlendi ne de temizleme yetiyor
Temizlenmesi neredeyse imkansız
Yenidam, Karahan, Ova Mahallesi ve Seyhan Baraj Gölü çevresindeki çöp dökülen alanları gezen ikili, Belediye’nin kısmi bir temizleme işlemi yaptığını, kamyon ve dozerlerle çöplerin üstünkörü kaldırdığını söylüyor.
Belediye’nin atık yönetiminden sorumlu biriminden Yeşil Gazete’ye konuşan yetkili, çöp kaldırma işlemlerinin İl Çevre Müdürlüğü, yani Bakanlık koordinasyonunda olduğunu, Belediye’nin yalnızca lojistik işini yürüttüğünü aktardı.
Aldığımız bilgiye göre Karahan bölgesinde toprağa gömülü çöpler dozerle kaldırıldı ve yakılarak bertaraf edilmek üzere çimento fabrikasına götürüldü.
Karahan’daki trafo merkezinin yakınlarındaki bir alanda, temizlemenin ardından hala etrafta duran çöpleri gösteren Menteş, şu sözlerle tepki gösteriyor:
“Biz bu atıkların doğadan temizlenmesinin neredeyse imkansız olduğunu biliyoruz.. Bu atığın, atılmaması gerekiyor! Yapabileceğimiz tek şey bu. Belediyenin gerçekleştirmiş olduğu kaba temizliğe bile razıyız. Fakat artık öyle çöp dağları oluşmuş ki Adana’da, zaten temizleme şansımız yok. Bu noktadan sonra, bu işi bitirmeniz lazım!”
Gündoğdu da gözlemlerini şöyle aktarıyor:
“Temizlenen yerlerde çöpler hala görünüyor, çalakalem dozerle alınmış. Hala sözde temizlik yapılıyor; kurala kaideye uymayan, standardı olmayan…”
Müjdeler olsun: İsrail’den de atığımız var
Gündoğdu ayrıca, Seyhan/Yenidam bölgesinde, muhtemelen yeni bir çöp dökme faaliyeti olduğunu da ekliyor ve daha önce burada hiç görmedikleri etiketlerde plastik atıklar olduğunu vurguluyor:
“İki hafta önce, geri dönüşüm tesislerinin temizlediğini iddia ettiği yerde, çöplerin durduğunu hatta yenilerinin geldiğini gördük. Çünkü önceki ziyaretimizde bu kadar çok çöp yoktu.”
Seyhan Baraj Gölü’nün etrafındaki bir lokasyonda da vadinin dibinde, İspanya, Almanya, Kanada, İngiltere gibi ülkelerin yanında, İsrail‘den gelen İbranice etiketli ambalajlar da bulunuyor. Menteş, elindeki plastiği, “Her yerden aldığımızı biliyorduk ama bunu daha önce hiç görmemiştik. Müjdeler olsun, artık İsrail’den de atığımız var…” diyerek gösteriyor.
Sulara karışıyor, analizi yapılmıyor
Yenidam çöp döküm lokasyonu, bir kısmına halihazırda DSİ tarafından beton dökülen bir kanal kenarı olmanın yanında, tavuk çiftlikleri ve tarımsal üretim alanlarının da yakınında bulunuyor.
Gündoğdu, burada da bilimsel yöntemlerle temizlenen bir alan olmadığına ve kabaca yapılan temizliğin yeraltı suyuna ve Seyhan Nehri‘ne bağlanan bu sulama kanalına nasıl etki sağladığının bilinmediğine dikkat çekiyor:
“Burada analiz var mı, toprak kontamine mi değil mi bilinmiyor. Burada yeraltı suları var, temizleme sırasında dozerlerle alana girildi, birçok makro ve mikro plastik açığa çıktı, bu kirliliğin hepsi temizlendi mi?”
Söz konusu kanaldan sular, Adana – Mersin sınırındaki Baharlı Köyü yakınlarında Seyhan Nehri‘ne bağlanarak Akdeniz‘e dökülüyor:
Önceki ziyaretlerinde, Rüzgarlıtepe‘deki çöp alanda da buğday ekildiğini görüntüleyen Gündoğdu, buranın akıbetini de şöyle anlatıyor:
“Burası olduğu gibi duruyor. Zaten çok zor, ekili toprağın komple kaldırılarak temizlenmesi gerekir.”
Yerleşim yerlerinin ortasında
Ova Mahallesi’ndeki açık çöp alanı da, yerleşimin merkezinde bulunuyor.
Çöplerin açıkta yakıldığını gösteren Menteş, plastik küllerini ve yanmamış çöpleri işaret ediyor:
“Adana’da tespit ettiğimiz 18 noktadan biri burasıydı. Bir mahallenin ortasında, atıklar yakılmış, burada duruyor. Yabancı markaların çöpleri etrafa saçılmış. Buranın temizlendiğini söylüyorlar, oysa göründüğü gibi temizlendiği yok.”
Soru aynı: Mesele temizleme mi?
Adana’da çeşitli lokasyonlara, kim tarafından döküldüğü hala bilinmeyen bu çöp yığınlarına dair gerçek bir soruşturma hala yapılmadı.
Bölgedeki geri dönüşüm tesisleri de, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da önce inkar yoluna gittiği bu çöpler hakkında net bilgiler paylaşmıyor. 27 Nisan’da Bakanlık ve ilgili diğer muhataplara yaptığımız bilgi edinme başvurusu, bir aydır beklemede. Mecliste milletvekilleri tarafından verilen sayısız soru önergesi cevapsız kaldı.
Türkiye’nin çöp ithalatına dair bir tablo sunan Adana, buzdağının görünen kısmı.
Eusrostat‘ın iki gün önce açıkladığı verilere göre ülkemiz, Avrupa Birliği’nden gelen çöplerin, açık ara farkla, ilk varış noktası.
AB’nin 2021’de ihraç ettiği 33 milyon ton çöpün 14,7 milyonunu Türkiye’ye geldi. İkinci sırada yer alan Hindistan‘ın aldığı 2,4 milyon ton çöp, Türkiye’ye gelenin yaklaşık yedide biri.
Sadece Avrupa’dan değil, dünyanın her yerinden gelerek Türkiye topraklarına yığılan bu çöplerin temizlenmesi, elbette ulusal ve yerel yönetimlerin sorumluluğunda. Ancak baştan sakat bir sistemde bu çöpler ne temizlenebiliyor ne de temizlemek, sorunu ortadan kaldırıyor.
Sedat Gündoğdu daha önce de büyük soruna işaret ederek “ Önemli olan bunları dökenlerin tespit edilip cezalandırılmasıydı” demiş ve şunlara dikkat çekmişti:
- Her gün gümrükten konteynırlarla geçen ve miktarı yüzlerce milyon tonu bulan çöplerin, analizinin yapılması, kaçının geri dönüşebilir olduğunun tespit edilmesi mümkün değil. Çin’in çöp ithalatını yasaklamasının arkasındaki temel sebep de buydu.
- Denetim ve kontrol imkansızlığı, bu çöplerin büyük çoğunluğunun geri dönüşmesini de engelliyor. Pek çok plastik, mevzuata aykırı şekilde yakılıyor; denizlere, toprağa atılıyor, gömülüyor.
- Alınan çöp miktarına dair net bir veriye ulaşılamadığı gibi, bunların ne kadarının, ne koşullarda geri dönüştüğü, dönüşen ürünlerin kalitesi, şirketlerin yıllık fire oranı, bertaraf yöntemleri gibi konulara dair de yeterince bilgiye ulaşılamıyor.
Tüm bunların yanı sıra, çöp ithalatının, devlete, kamuya, yani halka hiçbir maddi kazancı olmadığı gibi, Türkiye vatandaşları olarak her gün, daha da zehirleniyoruz. Makro ve mikro plastikler, toprağımıza, havamıza ve suyumuza hiç gitmemek üzere sirayet ediyor.
Çöp ithalatının kazananları ise dövizle alım yapan, ülke içi çöpü ayrıştırma masrafından kurtulan ve devlet teşviklerinden faydalanan ‘geri dönüşüm’ tesisleri.
İlgili haber: Küçük Çin olma yolunda Türkiye: İthal çöp enkazını kim kaldıracak?
Plastik kirliliğinin bilançosu
Greenpeace Akdeniz, Adana il sınırları içerisinde çöplerin dökülerek açıkta yakıldığı beş farklı lokasyondan 2021 yılında alınan toprak, kül, su ve nehir dibi çamuru numuneleri üzerinde analizleri yapmış sonucunu, iki ay önce ‘Atık Oyunları’ isimli raporunda sunmuştu.
Çevrede çok yavaş parçalanan, vücutta birikebilen ve maruz kalan kişilerde hastalıklara neden olabilen toksik kimyasal varlığı araştırılan çalışmada;
- Çukurova/Karahan, Seyhan/Kuyumcular ve Yüreğir/İncirlik alanlarından alınan numunelerin çok çeşitli zehirli organik kimyasalların yanı sıra, nispeten yüksek konsantrasyonlarda çeşitli metal ve metaloidleri içerdiği,
- İncelenen lokasyonlardan bazılarında tespit edilen dioksin ve furan miktarları şimdiye kadar Türkiye’de toprakta tespit edilen en yüksek düzeylerden biri olduğu,
- Yenidam lokasyonundan alınan topraktakipolisiklik aromatik hidrokarbon (PAH) miktarının, Türkiye’nin diğer bazı bölgelerinde tespit edilen miktarlarının yer yer 35 katı olacak miktarda yüksek düzeylerde olduğu,
tespit edilmişti.
Analiz sonuçlarında kaydedilen bu kirliliklerin flora, ve mikroorganizmalar dahil fauna ve insanlar üzerinde tehlikeli etkiler yaratma potansiyeli var.
Örneğin klorlu benzen bileşikleri hemoglobin metabolizmasının bozulmasına, cilt lezyonlarına ve porfiri kutanea tarda isimli karaciğer rahatsızlığına neden olabiliyor.
Organik bileşiklerin eksik yanması sonucu ortaya çıkan toksik ve kansorejen etkiye sahip polisiklik aromatik hidrokarbonların (PAH) bir kısmı, hava, su, gıdalar ve sigara dumanı ile insan vücuduna girerek DNA’da mutasyona neden olabiliyor.
Klorlu malzemelerin yanması sırasında da ortaya çıkarlar poliklorlu bifeniller (PCB), üretimleri yasaklanmış olsa da biyolojik sistemlerde halen bulunuyor. Kronik maruziyeti doğum kusuruna zeka geriliğine, hormon problemlerine ve cilt lezyonlarına da yol açabiliyor; maruz kalan annelerden bebeklerine emzirme yoluyla transfer olduklarına dair de güçlü kanıtlar da var.
İthal çöplerin bu kirliliği ve yanlış politikalar silsilesi, Türkiye’ye özgü değil. Pakistan, Hindistan, Mısır, Fas gibi ülkelerde de daha gelişmiş ülkelerden alınan çöpler, yanlış şekilde bertaraf ediliyor, toprağı ve suyu zehirliyor. Büyük sorunu çözmeye başlamanın ilk yolu ise açık: Tüketimi azaltmak.