İş cinayetleri üstüne – Sennur Baybuğa

Her gün ölümle kalkıp ölümle yatıyoruz. Ülkede, yatağında hastalanarak, yakınları ile helalleşip, arzularını vasiyetini yaparak ölen insan sayısı, haber değeri bile olmayan ölü sayısından çok az artık. Madenlerde, asansörde, bir inşaatın tepesinde, olmadı servis araçlarında hergün hergün çalışmaktan başka bir şey yapmayan işçiler ölüyor.

13 Mayıs 2014 tarihinde tarihimizin en büyük maden kazalarından biri oldu bu ülkede, sözüm ona tüm ülke ayağı kalktı. Keşifler, savcılık raporları, bölgeye giden yüzlerce insan, siyasi parti temsilcisi. Gösteriler, protestolar. Biz de Yeşiller Ve Sol Gelecek Partisi olarak Soma maden kazası ile ilgili bir suç duyurusunda bulunduk. Hala suç duyurumuzun akibeti hakkında bilgimiz yok, dosyaların birleştirildiğini biliyorum en son, suç duyurusunu yapan avukat bendim üstelik de.
Tüm ülkeyi ayağa kaldıran bu kazanın üzerinden altı ay gibi bir süre geçti, biz orayı unuttuk, Soma köylerinde zeytin ağaçlarının kesilmeye başlanması, ağaçlarını vermeyen yöre halkına acımasızca saldıran kadim devletimizin güvenlik güçleri olmasa, bölgeyi tümden unutmuş olacaktık. Artık bu ülkede ölümle değil vicdanla hesap görüyoruz biz. Soma kazasında ayıbını hala tamir etmeyen devlet, adeta insanlarla alay eder gibi gidip köylerindeki ağaçlara saldırmışken, evvelki gün bir başka ilde bir başka maden kazası meydana geldi.

Ermenek’te sakil bir maden ocağında, 18 işçi, su basan maden ocağında kaldı. Burhan Kuzu’nun twetlerine bakarsanız sel altında kaldılar.
Tema’nın geçen yıl 12 bilim insanı ile hazırlamış olduğu rapora göre, Konya’nın kapalı havza olduğu belirtilmiş linyit madeni açılırsa su basacağı uyarısı yapılmış ve enerji bakanı buna karşılık teşekkür etmiş. Elbette buna rağmen, o maden açık kalmış, sahibi hükümet taraftarı biri imiş, miş miş miş. Kazazedeler ve çalışanlar için çıkarılan yemeği de oraya giden cillop kılıklı devlet erkanı bir güzel yemişler. Vicdan sorunumuz var, sınırı yok insanlıktan çıkmışlığımızın dediğim gibi.
Ölümlü iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıradaymışız.

Çin’de milyon ton başına düşen ölüm sayısı 1.27 iken, aynı oran Türkiye’de 7,2’imiş. 54 binden fazla işçinin çalıştığı maden sektöründe, son 18 yılda meydana gelen iş cinayetlerin de toplam 3 bin 98 işçi yaşamını yitirmiş. İşçi güvenliği sağlanmadığı için ortaya çıkan facialarda madenlerin payı %13,4’müş.
Yapılan araştırmalara göre; İş kazalarının %50’si gereken önlemler alındığında kolaylıkla, % 48’i ise sistemli bir çalışmayla önlenebiliyor. Yani gerekli önlemler alındığında kazasız, ölümsüz bir çalışma hayatı mucize değil. Daha geçtiğimiz Eylül ayında, Torunlar İnşaat’a ait asansör kazasında on işçi öldü, asansörün bakımı tamiri yapılsa yaşayacak on tane genç insan. Bu kadar da basit.

AKP’nin seçtiği ve artık sınırlarına dayandığı büyüme modelini ne pahasına olursa olsun sürdürme inadı, dünyanın en büyük 10. Ekonomisi olma gibi salt ekonomik hedefler içeren Vizyon 2023 insan hayatını ucuzlatmadan ve doğanın haklarını gasp etmeden ulaşılabilir bir hedef değil, her gün yüzümüze çarpan hakikat bu artık.

Kömür madenleri bir plan dahilinde kapatılmalı, madencilik ve fosil enerji yatırımlarına verilen teşvik kaldırılmalıdır. Kömür madenlerinin kapatılmasını öneren yazarların daha çok nükleer enerjiyi önermeleri, neye kime hizmet ettiklerinin görülmesi açısından kayda değer. Her ölümcül maden kazasında ortaya çıkıp çalışan nükleerci köşecileri hayranlık ve üzüntü ile izliyorum. Yüzyıllık maden ocaklarında güvenlik tedbiri alamayan bu yapının, nükleer santral gibi kazası kitlesel daha büyük ölümlere yol açacak bir sistemi önermelerini açıklayabilecek doğrularım yok benim.
Denetim ve güvenliğin en yüksek düzeyde olduğu ülkelerde bile nükleer kazalar önlenemezken, başta bu ülkeler olmak üzere birçok ülke birer birer santrallerini kapatırken, Türkiye’ye dayatılan 3 nükleer santrali Soma’yı faciaya götüren bu zihniyet ve kurumsal yapı altında inşa etmek daha büyük felaketlere davetiye çıkarmaktır.

Türkiye’nin daha çok elektrik üretmeye değil, ürettiği elektriği daha akıllı kullanmaya ihtiyacı var. Belirli bir süreç içinde %100 yenilenebilir enerjiye geçiş hedeflenmelidir ama buna politik bir tercih denecek şüphesiz ki.
Cinayetler durdurulamaz değil, hepimiz tevekkülü elden bırakmalıyız.

Sennur Baybuğa (BasHaber Gazetesi)

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR