Dış Köşe

Irkçılık zehiri – Mithat Sancar

0

Yine bir “ırkçılık” mevzuu, yine aynı manzara. Meselenin derinlemesine tartışılmasını isteyenler, her zaman olduğu gibi azınlıkta. Yine bir geçiştirme çabası, yine bahane arayışı.

Pek çok köklü sorun karşısında sergilenen aynı toplumsal refleks: Yüzleşmek yerine kaçmak!

Aynı zamanda bir yönetim tekniği: Yok saymaya, önemsizleştirmeye çalışmak!

En temel hakikatlerimizden biri: Hakikatlerimizle yüzleşme korkusu ve/veya beceriksizliği!

Ve kahredici bir kısır döngü!

Oysa “hakikat” bu konuda hiç de karmaşık değil: Yüzleş(e)mediğiniz sorunları bir süre idare edebilirsiniz; ama halledemezsiniz. İdare etmek de ancak bir yere kadar! Zira hayat, köleniz değil; her isteğinize, istediğiniz karşılığı vermez. Yüzleşmediğiniz sorunlar, gün gelir kendileri sizinle yüzleşir. Hayatı kandırdığınızı, uyuttuğunuzu sanırsanız, fena halde yanılırsınız. Hayat bildiğince akar; yok saydığınız sorunları vaktin birinde önünüze yığar ve bir bakarsınız, kaçacak yeriniz kalmamıştır. Hem o sorunlar da, akan zaman içinde büyüdükçe büyümüştür. Küçüğünü çözemediğiniz sorunun, büyüğünü çözmeniz çok daha zordur. Üstelik yüzleşmekten kaçındığınız için, sorun çözme bilginiz ve beceriniz de iyice düşmüştür. Ayrıca sorunları mevzu etmekten, tartışmaktan kaçınmak; bunlarla bağlantılı duyguların yok olmasını sağlamıyor; aksine bu duygular çeşitli şekillerde alttan alta kaynamaya devam ediyor. Bu kaynamanın ne zaman, nerede ve nasıl patlayacağını öngörmek mümkün değilse de, bir şekilde patlayacağını “hayat bilgisi” söylüyor.

Yukarıdaki satırları, 2,5 yıl kadar önce yine bir futbol maçının ardından yazmıştım. MeşhurBursaspor- Diyarbakırspor maçı esnasında ve sonrasında, Diyarbakırspor üzerinden Kürtlere yönelik iğrenç saldırılar olmuştu. Her şey buram buram ırkçılık kokuyordu. Bir fotoğraf ve birkaç söz, olan biteni tüm çıplaklığıyla anlatıyordu. Diyarbakırspor taraftarlarına ayrılan tribün köşesinde bir adam, kucağında iki çocuk. Çocukların gözlerinde korku, adamın yüzünde buruk bir sitem. “Güvenlik sağlanana kadar” tribünde bekleyecekler. İşte o adamın söyledikleri:“Maçı izlerken atılan sloganlar nedeniyle ben kendimi başka bir ülkenin vatandaşı, Diyarbakırspor’u da başka bir ülkenin takımı gibi hissettim.”

Peki, maçtan sonra ne olduğunu hatırlıyor musunuz? Dönemin Futbol Federasyonu başkanı, iki kulübün başkanlarını yanına alıp bir basın toplantısı düzenledi. Sanki ortada sadece o iki şahsı ilgilendiren küçük bir ihtilaf varmış da, onlar kucaklaşıp öpüşünce hallolacakmış gibi!

Buradaki sihirli sözcük, “uzlaşma”! Biz uzlaştık, sorun da toz oldu! Bursaspor’a göstermelik bir ceza verildi, “olay tatlıya bağlandı”!

Oysa ırkçılık bir zehirdir, öyle yok saymakla tatlıya dönüşmüyor; aksine bünyeye iyice yerleşiyor, onu çürütüyor. Son örnekler futboldan!

Pazar günü oynanan Fenerbahçe- Trabzonspor maçından sonra ZokoraEmre Belözoğlu’nun kendisine “ırkçı ifadelerle” küfrettiğini söyledi. Emre önce bunu açıkça ve doğrudan inkâr etmedi. Oysa Emre İngiltere’de futbol oynarken, benzer bir iddia karşısında hemen inkâra başvurmuştu. Emre’nin bu iki davranışı arasındaki fark bile, bize bir “hakikatimiz” hakkında fikir verebilir: Türkiye’de “ırkçılığın” normal olduğuna, en azından bir “skandal” sebebi sayılmayacağına dair yaygın algı, hatta kuvvetli bir inanç var!

Fakat bu olay, Emre’nin ve onun gibilerin tahmininden daha fazla tepki uyandırdı. Bunun üzerine Emre, ertesi gün bir basın toplantısı düzenleyerek kendini savunmaya çalıştı. Sözleri ve tavırları, bence bir sefalet örneğiydi. Lakin burada beni en çok hüzünlendiren, bu basın toplantısına Fenerbahçe’nin siyahî futbolcusu Yobo’nun da katılmış olmasıydı. Bilmeyenler için hatırlatayım: Yobo, Emre’nin İngiltere’de ırkçı sözlerle saldırdığı iddia edilen kişidir. Yobo’nun bu basın toplantısına isteyerek mi, yoksa başka sebeplerle mi katıldığını bilmiyorum. Ama görebildiğim kadarıyla hiç de rahat değildi ve Emre’ye bütünüyle inanıyormuş gibi gelmedi bana.

Herhalde bu basın toplantısını kurgulayanlar, Emre’nin yanına Zokora’yı koymayı çok isterlerdi, tıpkı Bursaspor- Diyarbakırspor maçından olduğu gibi. Böylece “uzlaşma” tiyatrosu mükemmel bir şekilde kurulmuş olacaktı. “Uzlaşma” olunca da, sorun yok olacaktı. Zaten maçtan sonra Emre, Zokora’nın böyle bir açıklama yapmasına şaşırdığını söylemişti. Gerekçesi de mealen şöyleydi: “Saha içinde aramızda bir şeyler oldu, sonra sarıldık uzlaştık.” Böylece mesele kapanmış olmalıydı Emre’ye göre.

Hakan Şükür
’e de bu “olay”la ilgili görüşü sorulmuş ve iyi ki de sorulmuş. Hakan’ın cevabı, başta tasvir etmeye çalıştığım zihniyetin kusursuz bir ifadesi gibi duruyor, özellikle de şu sözleri:“Ben bunun çok fazla uzatılmaması taraftarıyım. Uzatıldıkça çok farklı kesimlere çok farklı şekilde yansıyor. Kendi aralarında çözmüşler, helallik almışlar. Bize kalan da bunu kapatmaktır.”

Üzerine kapatalım da, nereye kadar? Bu ülkede en fazla ertesi güne kadar! Beşiktaş- Galatasaray maçında, bu sefer de Galatasaray’ın siyahî futbolcusu Eboue’ye hem de tek kişi tarafından değil, tribünlerden, gizli saklı da değil alenen ırkçı saldırılar geldi. İşin hazin yanı, bu saldırıların Çarşı gibi bu konularda örnek duyarlılıklar sergilemiş taraftar grubunun bulunduğu tribünlerden gelmiş olmasıdır.

Bu vesileyle bir kez daha söyleyelim: Bu ülkede, ciddi bir ırkçılık sorunu var. O iki maçta bu ırkçı saldırılar olurken, kimbilir ülkenin kaç köşesinde bucağında ne tür ırkçı ve ayrımcı olaylar yaşanmıştır! Bu, “utanılacak” bir hâldir. Üstünü örtmeye çalışmak, ırkçılığın meşrulaşmasına ve daha da yaygınlaşmansa hizmet eder! Irkçılığın yaygın olması bir utançtır, ama bence bununla yüzleşmekten kaçınmak daha büyük bir utançtır…

Mithat Sancar – Taraf

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.