İklim KriziManşetTarım-Gıda

[İklim Masası] Sürdürülebilir Güneydoğu Anadolu Projesi için sulama verimliliği şart

0
Uygu görüntüleri: NASA

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası, Dr. Yeliz Yılmaz‘ın iklim krizi ve insan faaliyetlerinin Fırat ve Dicle havzası üzerindeki etkilerini değerlendirdiği bir incelemeyi aktarıyor.

İnsan kaynaklı faaliyetlerin Fırat-Dicle havzası iklimine ve su kaynaklarına etkisini inceleyen bir çalışma, bölgenin su kaynaklarının risk altında olduğunu ve Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında planlanan sulama projelerine yetecek miktarda suyun yüksek ihtimalle bölgede bulunmayacağını ortaya koyuyor.

Konuyla ilgili yapılan çalışmalar, azalan kar örtüsünün ve artan buharlaşmanın, bölgede su kaybına neden olduğunu gösteriyor. Hesaplamalara göre, yalnızca 40 ila 60 yıl sonra, Fırat ve Dicle nehirlerini besleyen Doğu Anadolu dağlarında kar kalmayabilir.

2019 tarihli tez çalışması kapsamında yapılan su bütçesi hesaplamaları ise, iklim değişikliğinin yaşanmadığı hayali bir senaryoda dahi, GAP kapsamında planlanan tüm sulama ve baraj projelerine yetecek miktarda suyun bölgede bulunmayacağını ortaya koyuyor.

İnfografik: Yeliz Yılmaz

‣ Türkiye kömüre mahkum değil

İklim değişikliği ve nüfus baskısı, su kırılganlığını artırıyor

Doğu Anadolu’nun yüksek dağlarında doğup Basra Körfezi’ne akan ve dünyanın en büyük sınıraşan havzalarından biri olan Fırat-Dicle havzasının suları, başlıca Türkiye, Irak, Suriye ve İran tarafından paylaşılıyor. Tarihten günümüze yoğun şekilde kullanılan bu suların, bugün 65,5 milyon insan tarafından doğrudan kullanıldığı tahmin ediliyor. Ancak su kaynaklarıyla meşhur bu havza da iklim değişikliğinin etkilerinden muaf değil.

Azalan yağışlar nedeniyle bölgedeki su miktarı düşerken, artan tarım faaliyetleri, suyun buharlaşma miktarını artırıyor. Çoğalan baraj ve hidroelektrik santraller ise bir yandan buharlaşmayı daha da artırırken bir yandan da bölgedeki su paylaşımı kaynaklı sorunların çözümünü daha da çetin hale getiriyor.

Nitekim bahse konu tez çalışması da, yüzeydeki kar örtüsünde ciddi azalma olduğunu ortaya koyuyor ve daha da artacak buharlaşma miktarı konusunda uyarıda bulunuyor. Çalışmaya göre, Fırat ve Dicle nehirlerinin suları kullanarak yapılan ve yapılması planlanan tarımsal sulama faaliyetleri ve hidroelektrik santraller, mevcut durumda sürdürülebilir değil.

Kar örtüsünde azalma başladı

Bilimsel çalışmalar kapsamında yapılan gelecek senaryolarına göre, artan kış sıcaklıkları, kar yağışlarının azalmasına neden olacak ve karların erime zamanlarını öne çekecek. Bu değişiklik, kar ile beslenen Fırat ve Dicle nehirleri için kritik önemde: Kışın dağlarda kar şeklinde depolanan suların erken erime nedeniyle yılın erken zamanlarında akıp gitmesi, geri kalan aylarda su kaynakları üzerindeki baskıyı daha da artıracak. Bu çalışmalarda, fazla uzak olmayan bir gelecekte, su kaynaklarını besleyen kar örtüsünün yok olma tehlikesi vurgulanıyor.

Tez çalışmasının bir diğer önemli bulgusu da, yakın geçmişteki gözlem verilerine dayanarak öngörülen bu tehlikeyi doğrulaması: Yakın Doğu bölgesindeki kar örtüsünü uydu verileriyle inceleyerek yapılan değerlendirme, gelecek senaryolarında öngörülen bu değişimin şimdiden başladığını gösteriyor.

Bölgede yer alan dört su havzasını (Fırat-Dicle, Kura-Aras, Çoruh ve Van Gölü havzaları) detaylı analiz eden çalışma, dağlık bölgelerdeki kar örtüsünün yerde kalma süresinin endişe verici seviyelerde azaldığını ortaya koyuyor.

‣ Türkiye’de tarım kuraklık ve aşırı sıcaklar nedeniyle tehlike altında

40-60 yıl içinde kar örtüsü tamamen yok olabilir

Fırat-Dicle havzasının yukarı kısmı için yılda üç gün olarak tespit edilen azalma miktarının, 10 yılda 30 gün civarında gerçekleşeceği hesaplanmış. Doğu Anadolu dağlarının yılda ortalama 4-6 ay kar ile kaplı olduğu düşünüldüğünde, bu azalma eğiliminin devam etmesi, yani her 10 yılda bir aylık azalma yaşanması durumunda, yalnızca 40-60 yıl içinde bölgede kar olmayabileceği anlamı çıkıyor. Bölgenin başlıca su kaynağı olan ve nehirleri besleyen ana bileşen, yani kar örtüsü, yok olma tehdidiyle karşı karşıya.

Muhakkak ki her veride küçük bir hata miktarı bulunuyor. Fakat bu yanılma payı ihmal edilebilir ölçüde. Çalışmanın sonuçları, Yakın Doğu’nun su kuleleri olarak bilinen bu bölgenin su tutma kapasitesinin ciddi seviyelerde azaldığını ve dağlardaki kar örtüsünün azalmasının da bu durumla ilişkili olduğunu netlikle ortaya koyuyor.

İnfografik: Yeliz Yılmaz

GAP’ın sürdürülebilirliği acilen gözden geçirilmeli

Araştırmanın odaklandığı esas konu ise, iklim değişikliği ile insan kaynaklı diğer etkiler (tarımsal sulama, baraj ve hidroelektrik üretimi projeleri) bir araya geldiğinde ortaya çıkabilecek sonuçların incelenmesi. 

İleri hesaplama teknikleri, güncel uydu verileri ve iklim verilerini bir arada kullanan çalışma, öngörülen olumsuz etkilerin daha da kötüye gidebileceğine işaret ediyor. Bulgulara göre, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında yapılan ve yapılması planlanan, yoğun su kullanımı gerektiren faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin dikkatle ve acilen gözden geçirilmesi gerekiyor.

‣ İstanbul’da sıcak dalgaları: En riskli ilçeler belirlendi

Projenin tamamına yetecek su bütçesi olmayabilir

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı bölgesel kalkınma projesi olan GAP, Türkiye’nin tarımsal kalkınma hedefleri için çok önemli planlar içeriyor. Tamamlandığında 1,8 milyon hektar alanı sulamaya açması planlanan GAP sulama projelerinin 2021 yılı itibarı ile  üçte birinde sulamaya başlanmış durumda.

Sulama planlarının dörtte birinin uygulandığı varsayımıyla tamamlanan tez çalışması, bu durumda gereken suyun, havzanın yukarı bölümündeki Doğu Anadolu’da depolanan sulardan sağlanabildiğini ortaya çıkardı. Ancak projenin tamamlanması, yani sulama miktarının dört katına çıkması halinde, durum tamamen değişebilir.

Bölgede sıcaklıklarla birlikte sulama, baraj ve HES inşaatlarının da artması nedeniyle, buharlaşma yoluyla su kaybının çok yüksek seviyelere çıkabileceği öngörülüyor. Nitekim tezde yer alan hesaplamalar da, sulamalı tarım projelerinin tamamlanması durumunda, sulama için gereken miktarda suyun bölgede bulunmayacağını gösteriyor. 

Küresel ısınma olmasaydı bile yeterli su yok

Aynı iklim koşullarının devam ettiği – yani küresel ısınmanın yaşanmadığı – hayali bir senaryoda dahi, planlanan tüm sulama ve baraj projelerinin tamamlanması için gereken suyun mevcut olmayabileceği de hesaplar sonucunda görülüyor. Bunun nedeni, bölgeye düşen yağış miktarının, kullanılan ve buharlaşan su miktarından daha az olması. Bu da yapılması planlanan sulama projelerinin sürdürülebilir olmadığı anlamına geliyor.

Fakat riskler burada bitmiyor. Nihayetinde iklim değişikliğinin bugün de bölgeyi etkilediğini veriler aracılığıyla biliyoruz. Daha da vahimleşecek iklim koşulları altında bu sulama projelerinin mevcut planlar çerçevesinde tamamlanması, gerçekçi değil. Elimizdeki doğal ve kısıtlı kaynakları, uzun vadede de sürdürülebilir olan çözümler için kullanabilmek için bir an önce bütünlükçü bir su yönetim politikası geliştirmek gerekiyor. Türkiye’nin kalkınma planlarının sürdürülebilirliği için her havzada, bölgenin iklimini, ekolojisini ve ekonomisini dikkate alan uygulamaların geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor.

‣ İklim ekstremleri artıyor, Türkiye riskli bölgede

Su paylaşımı konusunda bölgesel riskler artıyor

Bu durumun yaratacağı bir diğer önemli sorun ise politik. Sınıraşan suların paylaşımı, dünyanın her yerinde olduğu gibi Orta Doğu’da da ülkeler arasında politik sorunlara yol açıyor. Fırat-Dicle havzasının sularının paylaşımı da uzun süreli, çok boyutlu ve karmaşık bir konu. Ancak uluslararası anlaşmalara göre Türkiye, kaynak ülkesi olarak, havzanın aşağı kısmında kalan diğer ülkelere belli bir miktar suyu salmak durumunda.

Salınan suyun miktarı ve kalitesi nedeniyle şimdiye kadar komşu ülkelerle dönem dönem gerilimler yaşandı. Kar miktarı azalırken tarımsal sulama projelerinin ve baraj göllerinin daha da arttığı bir yakın gelecek, bölgesel ilişkiler açısından önemli sorunlara gebe. Üstelik evsel ve sanayi amaçlı su kullanımı gibi faktörlerin de bu kapsamda göz önünde bulundurulması gerekiyor.

Artan nüfusu ve yarı kurak iklimi göz önünde bulundurulduğunda, su sıkıntısı çeken bir ülke olan Türkiye’nin, ulusal ve uluslararası su politikalarının şekillendirildiği süreçlerde, bilimsel verilerden yola çıkarak aktif bir şekilde yer alması gerekiyor.

İnfografik: Yeliz Yılmaz

Azaltım ve uyum politikaları acil gereklilik

Özetle, yapılan çalışma, iklim değişikliğinin Fırat-Dicle havzasında yaratacağı koşulların, beklenenden daha karamsar olabileceğini gösteriyor. Türkiye’nin diğer su havzalarındaki durumun da ayrı ayrı incelenmesi, önemli bir gereklilik. Ancak bugüne kadar yapılmış, iklim değişikliği senaryolarına dayanan çalışmalara bakıldığında, diğer bölgelerin de iklim değişikliğinden nasibini alacağını söylemek yanlış olmaz.

İklim değişikliği ile mücadele etme, etkilerini azaltma ve uyum politikaları geliştirme konusunda tek bir gün bile kaydetmeden, acilen harekete geçilmesi şart. Bilimsel veriler göz önünde bulundurularak, akılcı kararlar almak gerekiyor. Bunun için bireysel olarak yapılabilecek şeyler de var: Karar alıcılardan beklentilerimizi açıkça dile getirmek ve bireysel su kullanımında tasarruflu davranmak. Ancak karar alıcıların da bilimsel veriler ışığında, yerel ihtiyaçlara uygun, uzun vadeli ve doğru adımlar atmaları gerekiyor.

‣ Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı avantaja çevirmesi mümkün

Verimli sulama yöntemlerine geçilmeli

Bu doğrultuda ilk yapılması gereken, daha etkili ve verimli sulama yöntemlerinin uygulanması. Salma sulama yerine damlama veya yağmurlama sulama sistemlerine geçilmesi, hem kullanılan su miktarını hem de buharlaşmayı azaltabilir. Bu sistemler, sırasıyla, yaklaşık yüzde 80-90 ve yüzde 60 oranlarında daha verimli su tüketilmesini sağlar. 

Bunun yanı sıra, kaynak bölgesine yakın ve serin yerlerde, yüzey alanı küçük ve derinliği daha fazla olan baraj gölleri inşa edilmesi, buharlaşma sebepli su kaybını kısmen azaltabilir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının da artması uzun vadede temiz su kullanımına katkıda bulunabilir.

Özetle, bahsedilen çalışmalar, Fırat-Dicle havzasındaki ‘ortak varlıkların trajedisi’ ikileminin ve iklim değişikliğinin beraber çizeceği resmin, beklenenden de karamsar olabileceğini gösteriyor. Türkiye’nin su meselesi hepimizin meselesi. Çocuklarımıza ve gelecek nesillere yeterince kaynak ve daha sürdürülebilir bir dünya bırakmak ümidiyle.

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.