Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Trump seçildiği takdirde uzun ve zahmetli bir müzakere süreci sonrasında onaylanan ve yürürlüğe giren Paris Anlaşması’nı tanımamayı vaat etmişti. Peki bu ne derece olası ve mümkün olduğu takdirde etkileri ne olacak?
Dünya Fas’ın Marakeş şehrindeki iklim zirvesinde yeni yürülüğe giren Paris Anlaşması’nın nasıl uygulanacağına dair kuralları müzakere etmek için toplanmışken bu yazıldığı dakikalarda kesinleşmek üzere olan ABD başkanlık seçim sonuçlarına göre Donald Trump ABD’nin yeni başkanı olacak gibi gözüküyor. Cumhuriyetçilerin üstünlüğü bununla da sınırlı değil. Senatoda ve Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçilerin hâkimiyeti var. Bu, kritik bir durum… Güçler ayrılığı ilkesi görece iyi işleyen bir ülke olan ABD’de başkan tek başına istediği yasaları çıkartabilmek için yeterli etki gücüne sahip değil. Ancak, başkan Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olan partidense yürütme yetkisine sahip başkanın yasama ve onama yetkisine sahip kurumlarda bir ağırlığının olacağı açık.
Trump galibiyetinin artçı şokları dünyayı sallamaya şimdiden başladı. İnsanların, medyanın ve piyasaların tepkilerinden bir adım öteye geçip bu galibiyetin iklim değişikliği ile küresel mücadeleye olabilecek etkilerine odaklanalım. Trump seçildiği takdirde uzun ve zahmetli bir müzakere süreci sonrasında onaylanan ve 4 Kasım 2016’da resmen yürürlüğe giren Paris Anlaşması’nı tanımamayı vaat etmişti. ABD’yi anlaşmaya taraf olmaktan çekeceğini ifade eden Trump’ın insan kaynaklı iklim değişikliğine “inanmadığını” seçim sürecinde defalarca dillendirdiğini biliyoruz. Peki bu ne derece olası ve mümkün olduğu takdirde etkileri ne olacak?
Aslına bakılırsa bu soruların yanıtını Paris Anlaşması müzakere eden tüm taraflar uzun zamandır düşünüyordu ve olabildiğince “Trump geçirmez” bir anlaşma metni ortaya koymaya çalıştılar. Anlaşmadan resmen ayrılmak herhangi bir taraf devlet için en azından 3-4 yıllık bir süreç olacak. Anlaşmanın seçimlerin bitimine günler kala resmen yürürlüğe girmesinin tesadüf olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Paris Anlaşması metni ve dili hukuken ABD’nin başkan onayı ile anlaşmaya taraf olabilmesine olanak verecek şekilde tasarlandı. Yani başkan Kongre ve Senato onaylarına ihtiyaç duymadan doğrudan Paris Anlaşması’nı kabul edebilecek şekilde…
NitekimABD Başkanı Barack Obama, eylül ayında anlaşmayı onayladı. Ancak şunu belirtmek gerekir ki ABD başkanının bir anlaşmayı doğrudan onaylama yetkisi anlaşma konusunun ve içeriğinin dış politika ile sınırlı kaldığı çerçevede işlevsel. Yani pratikte başkan onaylasa da ABD’nin anlaşma kapsamındaki azaltım hedefi içeride hukuken bağlayıcı olamıyor. Bütün bunlar Trump ABD’sinin Paris Anlaşması’dan çekilmek için harekete geç(e)meyeceği anlamı taşımıyor.
Paris Anlaşması metninde taraf olmayan ülkelerle ilgili bir atıf yok. Bilim insanları ve hukukçular tam da bu noktaya parmak basıyor. Anlaşmanın “aşil tendonunun” burası olduğu belirtiliyor. Fas’ta devam eden iklim zirvesinden gelecek ilk reaksiyonları göreceğiz ancak ilk iş bu zafiyeti giderebilmek için Paris Anlaşması metninde taraf olmayan (non-party) devletlerle ilgili bir kısım eklemek olabilir. Bu da ABD’ye taraf olmaktan çekilse bile büyük bir manevra şansı tanıyacaktır. Tabii böyle bir gelişmenin problematik etkileri de olacaktır: küresel seragazı salımlarındaki payı en büyük ülkelerden birisi olan ABD gibi bir ülke çekilirse “ben de çekilirim” diyebilecek taraf devletlerin söz konusu olabileceğini düşünmemiz gerekir. Veya, bir diğer açıdan, şu ana dek anlaşmayı onaylamayan devletlerin (belki de Türkiye gibi özel şartları ve istekleri kabul görene dek) taraf olmayan statüde kalmak istemesi sürpriz olmaz.
Umut verici gelişmeler yaşanmadı değil. Derinlemesine incelendiği takdirde ABD’nin şimdiye dek sürdürdüğü görece ilerici iklim politikasını yalnızca başkan Obama’nın ve demokrat partinin hâkimiyetindeki kurumların konuya dair ilgilerine değil ABD içindeki federal politika çemberi dışında kalan pek çok aktörün (eyalet yönetimleri, şirketler, düşünce kuruluşları vb.) sahipliğine de borçluyuz. Örnek vermek gerekirse, Kaliforniya eyaletinin 2050 yılında seragazı salımlarını 1990 seviyesine göre %80 azaltım yönünde hukuken bağlayıcı bir azaltım hedefi mevcut ve yeni seçilecek başkanın buna bir etkisi söz konusu olamaz.
Paris Anlaşması içerisindeki mekanizma ve tedbirlerin kurallarının henüz müzakere aşamasında olduğunun altını çizmekte yarar var. Bu durum Paris Anlaşması’na potansiyel bir Trump müdahalesini çekici olmaktan uzaklaştırabilecek seçeneklerin hala mevcut olmasına olanak tanıyor. Örneğin piyasa mekanizmaları… Kendi iç piyasa ve kamuoyu dinamikleri iklim tedbirlerinin sıkılaştırılmasını talep eden bir ABD’de özellikle lobi gücü yüksek özel sektörün ABD’nin (başarılabilirse) uluslararası karbon piyasalarına tam katılım seçeneğinden mahrum kalmak istemeyebileceğini ve Trump’a baskı yapacağını düşünmek zor değil. Bu bağlamda Paris Ankaşması’nın ilgili alt kuralları doğru kurgulanırsa ABD’nin anlaşmaya taraf olmaktan vazgeçtiği takdirde onlar için ekonomik olarak çekici olmayacak bir durum yaratılabilir. Öte yandan pek çok kesim tarafından vurgulandığı üzere Paris Anlaşması’nın 6. Maddesinde yapılabilecek bir değişiklikle anlaşmaya devlet-dışı aktörlerin de bir şekilde (resmen taraf olmadan) taraf olmasını sağlayabilecek bir değişiklik getirmek ABD’nin pek çok kilit eyaletinin anlaşmaya taraf olmasını sağlayabilir.
Bu ve ilgili çözüm önerileri bugünden itibaren eminim Fas’taki müzakerelerin gayri resmi de olsa ana gündem maddelerinden birisi haline gelecek. Trump ve Cumhuriyetçilerin anlaşmaya taraf olmaktan çekilme kararlarını bir kez daha düşünmek isteyebilecekleri bir kurallar bütünü oluşturmak şimdi her şeyden daha önemli… Özellikle de hâlihazırdaki durumuyla Paris Anlaşması’nın bile iklim krizi ile mücadelede yeterli olmayacağı bilim insanları tarafından en üst perdeden dillendirildiği şu günlerde…
Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Arif Cem Gündoğan
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yer Sistem Bilimi doktora öğrencisi