Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘İklim değişikliği mi, yoksa iklim krizi mi?’ ya da ‘Ne zaman iklim krizi ne zaman iklim değişikliği?’

0

Son yıllarda hemen her durumda ve koşulda, çok yanlış olarak “iklim değişikliği” yerine “iklim krizi” kavramlarının kullanılmaya başladığını görünce, “İklim değişikliği mi, yoksa iklim krizi mi?” ve “Ne zaman iklim krizi ne zaman iklim değişikliği?” sorularının yanıtlarına ilişkin görüş ve eleştirilerimi, kısa sosyal medya paylaşımları, çeşitli televizyon ve radyo programları ile belgesel tarzı video çekimlerinde birkaç kez açıklamıştım.

Bu makalede görüşlerimin bir bölümünü bir kez daha özetlemek istiyorum:

İklim değişikliği konusu ve olgusuna ilişkin her söylem, açıklama ve/ya da çalışmada, ‘iklim krizi’ kavramının kullanılması doğru ve yerinde değildir. Bu yaklaşım ‘iklim değişikliği ve değişkenliği’ kavramlarının ve sorunsalının bilimsel ve teknik yanının göz ardı edilmesi ile sonuçlanır.

İklim krizi, genel olarak, iklim değişikliği ve insan kaynaklı küresel ısınmanın tehlikeli sonuçları ve etkilerine (örn. insan sağlığı, su kaynakları, gıda güvenliği, ekosistemler ya da ekosistem hizmetleri, vb.) ve iklim değişikliği ile savaşımının yönetilmesine atıfta bulunur. Daha siyasal, yönetsel ve diplomatik vb. bir kavramdır. Bu sınırların dışına çıkıldığında ise, anlam ve işlev kaybına uğrar, içi boşalır.

İklim krizinin yukarıda kısaca tartışmaya çalıştığım biçimde ve boyutta kullanılması, çok uluslu enerji, maden, petrol ve diğer fosil yakıt şirket ve lobilerinin işine yarar.

‘İklim krizi’ kavramının geniş kapsamlı kullanılmasının etkileri

Dahası, iklim krizi kavramının bu kadar yaygın, ilgili-ilgisiz ve doğru-yanlış her durumda kullanılması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Antlaşması, Glasgow İklim Paktı ya da gelecekteki olası başka bir anlaşma kapsamında hem iklim değişikliği savaşımı [tüm sektörlerde başta karbondioksit (CO2) ve diğer önemli sera gazlarının salımlarını azaltma ya da denetleme ve başta ormanlar yutakları geliştirme ve artırma vb. insan etkinlik ve politikaları] ve bilimsel bilgi ve teknoloji transferi sağlama, hem de Yeşil İklim Fonu’na belirlenmiş finans katkısı yapma yükümlülüklerini yerine getirmeyen, dahası gelecekte de buna niyeti olmayan gelişmiş ve büyük gelişmekte olan ülkelerin işine gelir.

Kısaca, bu tarz geniş kapsamlı bir iklim krizi kavramının iklim değişikliği yerine yaygın kullanımı, iklim değişikliği ve değişkenliğine ilişkin tüm bilimsel ana ve alt konuların (ör. gözlenen ve öngörülen iklim değişikliği ve değişkenliği, iklim değişikliğinin etkileri, etkilenebilirlik ve risk modellemesi, belirsizlikler, ani iklim değişiklikleri, iklim etmen ve sürücüleri, iklim veri tabanlarının yönetimi ve geliştirilmesi, iklim değişikliği senaryoları ve iklim değişikliğinin modellenmesi, gıda güvenliği, yoksulluk, sürdürülebilir kalkınma hedefleri, iklim değişikliği ve çölleşme bağlantıları, ulusal ve bölgesel iklim servisleri  vb.) göz ardı edilmesine yol açar.

Bu ise kısa bir zamanda iklim değişikliğinin daha iyi anlaşılması ve gözlenmesine ilişkin bilimsel çalışmaların yeterli olduğu, iklim değişikliğinin gerçekleştiği, tamamlandığı (… olacaklar oldu! Yapacak bir şey kalmadı, vb.) görüşünün yaygınlaşması, bu olgunun artık kriz yönetimi vb. yaklaşımlar ve diplomatik-siyasi çabalarla yönetilmesinin yeterli olabileceği, bu nedenle ülkelerin ve şirketlerin kalkınması ve kazançlarının artması vb. önündeki ‘en büyük engellerden biri’ olan iklim değişikliği savaşımına artık gerek kalmadığı vb. gibi bir anlayışın yaygınlaşmasına neden olabilecektir. Başka bir deyişle, bu durum, sera gazı salımlarının küresel ölçekte bilimin öngördüğü ciddi düzeylerde azaltılması, örneğin küresel CO2 salımlarının Paris Antlaşması’nın 1.5-2 °C küresel ısınma hedefleri kapsamında 2030 kadar en az 45 azaltılması hedeflerine zarar verebilecektir.

Tüm bu nedenlerle, iklim krizi ve iklim değişikliği kavramlarının yerli yerinde kullanılmasına dikkat edilmeli ve iklim değişikliği kavramı, olgusu ve/ya da sorunsalının tümüyle popülerleşmesi tehlikesine karşı uyanık olunmalıdır. İklim değişikliği kavramının dinamik ve diyalektik doğasının önemi göz ardı edilmemeli, bu konudaki bilimsel çalışmalar her koşulda desteklenerek sürdürülmelidir.

Odak kayması

Bu noktada ana konunun iklim değişikliği olduğuna ilişkin olarak aşağıdaki bazı önemli hatırlatmaları yapmak yararlı olacak:

İklim değişikliği savaşımının hükümetlerarası ilke ve yasal yükümlülüklerini düzenleyerek, insanın iklim sistemine olan olumsuz ya da geri döndürülmesi olanaksız olan etkilerini en aza indirmeyi ve iklim değişikliğini önlemeyi hedefleyen ana antlaşmanın adı “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir (BMİDÇS)”.

1980’lerin sonunda hızlanan iklim diplomasisinin en önemli çıktısı olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altındaki iki önemli antlaşma, sırasıyla ilki BMİDÇS Kyoto Protokolü, ikincisi ise BMİDÇS Paris Antlaşması şeklinde adlandırılmıştır. Görülebileceği gibi ana kavram ve kapsam hep iklim değişikliği odaklıdır, iklim krizi odaklı değildir.

Başta BMİDÇS gelmek üzere BM’nin iklim değişikliğiyle ilgili uzmanlık kuruluşlarının (ör. Dünya Sağlık Örgütü-WHO, vb.) ve antlaşmalarının (ör. Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi-UNCBD, vb.) iklim değişikliği ve değişkenliği kapsamındaki tüm bilimsel ve teknik gereksinimlerini ve özel istemlerini (ör. İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu-SRCCL, vb.) karşılamakla yükümlü olan bilimsel kuruluşun adıysa “WMO/UNEP Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’dir (IPCC).

Sonuç olarak, daha önce birçok kez yinelediğimiz gibi, önemli olan iklim değişikliği savaşımı ve Paris Antlaşması’nın 1.5-2 °C küresel ısınma hedeflerinin tutturulması vb. gibi yaşamsal konularda gerekli olan ve ısrarla gerçekleştirilmesi beklenen “daha güçlü, daha azimkâr sera gazı azaltım yükümlüklerinin kabulü”, “fosil yakıtların özellikle kömür kullanımının hızla terkedilmesi” ve “etkilenebilirliği yüksek gelişmekte olan ve az gelişmiş yoksul ülkelerin, toplumların, kadınların, özellikle az gelişmiş ülkelerde kırsalda yaşayan ve tarımla uğraşan kadınların gereksinim duyduğu iklim finansmanının sağlanması” vb. konuları önümüzdeki birkaç yıl içinde anlamlı bir biçimde çözümlemek ve uygulamaya sokmak için yapılacak olan mücadeledir. Yoksa, iklim değişikliği yerine iklim krizi ya da küresel ısınma yerine küresel ısıtma gibi bilimsel-teknik ve uygulamaya ilişkin dayanağı olmayan sürekli ‘yeni’ kavramların türetilmesi ve zaten algılanması ve öğrenilmesi zor bir konu olan iklim değişikliği ve değişkenliği ile iklim değişikliği savaşımı ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum vb. yaşamsal konularda kafaların daha da karışmasını sağlamak değil!

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.