Sivil Düşün AB programı tarafından desteklenen, Çiğdemim Derneği, Emet Değirmenci ve DBB Gönüllüleri olarak birlikte hazırladığımız etkinliğin üçüncüsünü bu yıl “Gerçek Gıda ve Gıda Hakkı” temasıyla 17-20 Haziran 2015 tarihlerinde, geniş bir katılımla gerçekleştirdik. Yola çıkarken amacımızı; kentte yaşayan tüketicileri gerçek gıda konusunda bilinçlendirmek, farkındalıklarını artırmak ve bir insan hakkı olarak tanınan temiz, sağlıklı ve güvenilir gıdaya sürekli erişim hakkını hatırlatmak şeklinde belirlemiştik.
Gıda Hakkı
Bir insan hakkı olarak BM İnsan Hakları Beynanmesinde (Madde 25;1948) onurlu yaşam hakkının bir parçası olarak tanımlanan “Gıda Hakkı”, kişinin yalnızca açlık tehlikesini önlemek için değil, sağlıklı ve iyi olması için yeterli olacak miktarda ve nitelikte gıdaya sürekli erişim hakkıdır. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 11. Maddesine göre; bir insan hakkı olarak gıda hakkı, bütün insanların açlık, gıda güvencesizliği ve yetersiz beslenme sorunlarından korunma hakkını ifade etmekte ve ülkelerin ulusal ve uluslararası düzeyde açlığın ortadan kaldırılması için gereken adımları atmasını öngörmektedir (right to food=human right). Aynı maddenin devamında, gıda hakkının kullanılabilmesi için, ülkelere “teknik ve bilimsel bilgiyi tam olarak kullanarak, beslenme prensipleri ile ilgili bilgileri duyurarak ve doğal kaynakların etkili bir biçimde geliştirilmesini ve kullanımını sağlayacak bir yolla tarım sistemlerini ilerleterek veya reform yaparak, üretim, üretilenleri saklama ve dağıtma yöntemlerini geliştirmek” görevi verilmiştir .
BM Gıda Hakkı Rapörtorü Olivier de Schutter (2008-2014), demokrasi ve çeşitliliğin bozulmuş gıda sistemini onarabileceğini belirtmektedir.
“Bugün içinde yaşadığımız gıda sisteminin (yoğun kimyasal kullanımı ve monokültür üretim), vatandaşların isteği doğrultusunda aşağıdan yukarıya doğru yeniden yapılanması gerekmektedir. Bunun için akıllı, sürdürülebilir ve adil bir gıda sisteminin küçük ölçekli olarak (genellikle kent ölçeğinde) yeniden inşası gerekecektir. Bu değişim aslında gıda demokrasisini gerçekleştirebilmek için de zorunludur. Bilim ile geleneksel bilgiyi birleştiren ve çiftçiye, gezegene ve tüketiciye saygılı bir tarım yöntemi olarak ekolojik tarım geleceğin tarım yöntemidir.»
Tüketiciler olarak çaresiz olmadığımızı ve Slow Food ilkelerinin de vurguladığı gibi iyi, temiz ve adil gıdayı talep ederek sağlıklı ve yeterli miktarda gıdaya erişim hakkımızı savunmaya başlayabileceğimizi düşünüyoruz. İşte bu niyetle, gıdamızla kaybettiğimiz bağımızı yeniden kurmak ve kentte yaşayan tüketiciler olarak neler yapabileceğimizi öğrenmek için tohumdan sofraya gerçek gıdanın peşine düştük.
Çiğdemim Derneği Kültür Evi ve bostanında gerçekleşen ve üç gün süren sunumlar – atölyelerde gıdanın üretimi ve tüketimini ekonomik, sosyal, ekolojik ve sağlık boyutlarıyla konunun uzmanlarıyla birlikte tartıştık. Bugün içinde yaşadığımız gıda sistemi, tarım ve gıdanın iklim değişikliği ile ilişkisi, endüstriyel tarımla üretilen gıdaların sağlığımız üzerindeki etkileri, tarlada hasat edilen ürünü gıdaya dönüştürürken teknolojiden nasıl yararlanmak gerektiği, doğal tarım yapan çiftçilerin sorunları, gıdanın insanları birleştirici gücü gibi pek çok konuya değindik. Kentte yaşarken gerçek gıdaya ulaşmak için neler yapabiliriz konusunda ise tüketim kooperatiflerini, kent bahçelerini ve gıda topluluklarını (topluluk destekli tarım, katılımcı onay sistemleri ve slow food grupları), türetici olmayı konuştuk.
İlk gün Emet Değirmenci ile büyük usta Fukuoka usulü tohum topu yapımında ellerimizi çalıştırdık, üçüncü günün sonunda Nevin Marangoz ile gerçekleştirdiğimiz Çamlıdere yöresinin geleneksel kestirme peyniri yapım atölyesinde ise evde kendimizin de peynir yapabileceğini, gerçek gıdanın aslında elimizin altında olabileceğini gördük.
Etkinliğimize gençlerin, Ankara’daki üniversitelilerin ilgisi çok sevindiriciydi. İstanbul’dan bize Boğaziçi Üniversitesi Mensupları Tüketim Kooperatifini (Bükoop) anlatmak için gelen Boğaziçili genç arkadaşlarımız Cem Mert Dallı ve Rana Önoğlu bu işlerin yalnızca biz büyüklerin işi olmadığını, fırsat verildiğinde gençlerin gerçek gıdaya sahip çıkmak konusunda ne kadar kararlı ve becerikli olabileceklerini gösterdi.
Etkinliğin dördüncü ve son gününde, önce Elmadağ ilçesi köylü pazarını, ardından Balaban vadisinde yer alan Kuşçuali köyünü ziyaret ettik. Artık kullanılmayan ilkokul binasından dönüştürülen Köy Odasında muhtar ve üretici köylüleri dinledik, tarımsal faaliyetleri hakkında bilgi aldık. Köylülerin ürünlerini pazarlama konusundaki zorluklarına karşın üretimden vazgeçmediklerini, hatta atalık domates ve fasulye tohumlarını nasıl özenle sakladıklarını görünce umudumuz tazelendi.
Dut ağaçlarının hikayesi
Kuşçuali köyünden Osman Beyin dedesinin 80 yıl kadar önce, evinin önüne ama bahçe duvarının hemen dışına diktiği dut ağaçlarının hikayesi hepimize paylaşmanın erdemini bir kez daha hatırlattı. Köyde dut ağaçları herkese açık, özellikle bahçe duvarının dışına dikiliyorlar ki yoldan geçen herkes dutlardan çekinmeden istediği kadar yiyebilsin. Biz de Osman beyin dedesinin dileğini yerine getirdik, diktiği ağaçlarda olgunlaşan dutların tadına baktık, kendisini saygı ve şükranla andık.
Kırsaldaki gezimizin son durağında ise yüzü Balaban Vadisine dönük, badem ağaçlarıyla kaplı Yeşilce Organik Üretim Çiftliğinde serbest gezen tavukları gözledik, yumurtaya ilişkin aklımıza takılan soruları ilk elden sorduk, öğrendik. Vadi manzarası eşliğinde, yerel ürünlerle hazırlanmış bol muhabbetli öğlen yemeğinde, doğal üretim yapan üreticilerle kentte yaşayan tüketicilerin nasıl daha sıkı bağlar kurabileceği, üreticiler ve tüketiciler birlikte çaba gösterirse ancak o zaman gerçek gıdaya ulaşma konusunda yol alabileceğimizi konuştuk. Yağmurun ardından oluşan gökkuşağı ile yaz gündönümünü kutladık.
Eski dostluklarımızı pekiştirdiğimiz, yeni dostlar edindiğimiz dört gün boyunca İstanbul, İzmir, Çanakkale, Bolu, Antalya ve Mersin’den gelen konuklarımızla birlikte Ankara’da keyifli bir ekoloji ve gıda buluşması gerçekleştirdik. Etkinliğimizi katkı ve katılımlarıyla destekleyen Buğday Derneği, Yeryüzü Derneği, 350Ankara.org, Çankaya Belediyesi, Bükoop, Slow Food Ankara Grubu, DBB üreticileri (Tanal Çiftliği, TADYA (Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kollektifi) , Marangoz Ailesi Çiftliği, Yeşilce Organik Üretim Çiftliği), değerli hocamız Fikret Başkaya ve uzman hekim Cengiz Başkaya’ya ve sıcak konukseverlikleri ile bizleri karşılayan Elmadağ Kuşçuali köyü muhtarı Cafer Küçükyılmaz ve köylülerine ve elbette tüm etkinlik katılımcılarına enerjik katkıları ve dostlukları için gönülden teşekkür ederiz.
Birlikte güçleniyor, paylaştıkça çoğalıyoruz.
Etkinlikte yapılan sunumları incelemek ve fotoğrafları görmek isterseniz Çiğdemim Derneği’nin web sitesindeki şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Etkinlik fotoğraflarını Çiğdemim Derneği facebook sayfasında da görebilirsiniz.
Topluluk Destekli Tarım Uygulamaları konusunda Yeşil Gazete’de daha önce yayınlanan yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz
Fotoğraflar: Hüseyin Varış, Çiğdemim Derneği, Ayşegül Çerçi
Ayşegül Çerçi