ManşetSivil Toplum

İhsan Eliaçık’tan alternatif kurban yorumu

0

Ünlü ilahiyatçı İhsan Eliaçık Kurban Bayramı ile ilgili ezberleri altüst edecek görüşlerini açıkladı. Anti kapitalist Müslümanlar grubunun öndegelen sisimlerinden Eliaçık kendi web sitesinde (http://www.ihsaneliacik.com/2012/10/kuranda-kurban-ayetleri-haritasi.html) Kuran’da kurban kesmekle ilgili ayetleri farklı bir bakış açısıyla ele alarak kurban kesmenin zorunluluk olmadığını, bu ritüelin Kuran’ın yanlış tercüme edilmesinden kaynaklandığını dile getirdi.

Kur’an’da ‘kurban’ ile ilgili ayetlerin bir haritasını çıkaran İhsan Eliaçık Türkiye’den çok bilinen meal (Diyanet) ile Kur’an’ın Arapçasını karşılaştırarak doğruları ve yanlışları kendi araştırma ve bilgilerine
göre yorumladı.

İşte İhsan Eliaçık’a göre kurban “ gerçeği”:

***
YANLIŞ: “O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” (Kevser; 5)
DOĞRU: “O halde Rabbine yönel/destek iste ve güçlüklere göğüs
ger/diren” (Kevser;5).
Tefsiri: Sana “Böyle giderse her şeyden mahrum kalacak. Kendi kendini
mahvediyor. Kendine yazık ediyor. Putları tanımamakla, Kureyş
geleneklerine ve kurulu düzenine karşı çıkmakla toplumda bir yere
gelemeyecek, sönüp gidecek.” diyorlar. Oysa yakında görecekler kimin
sönüp gideceğini/ebter olacağını. Bunun için sen Allah’a yönel/destek
iste (salât et) ve saldırılara göğsünü siper et/diren (nahr yap). O
zaman göreceksin sönüp gitmek bir yana, destek ve nimet (kevser) asıl
sana yağacak…
Görüldüğü gibi ayet namaz kılmak ve kurban kesmekle ilgili değil.
***
YANLIŞ: “Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i)
kurtardık.” (Saffat; 107)
DOĞRU: “Biz onu büyük bir kazaya uğramaktan kurtardık” (Saffat; 107).
Tefsiri: Hz. İbrahim bir rüyasında oğlunu boğazlıyor görmüştü. Durumu
oğluna açınca o da ‘sana söyleneni yap’ dedi. Oğlunu kendi çağında
çokça yapılanlar gibi ‘kurban’ etmek istedi fakat Allah ona seslenerek
onu bu işten vazgeçirdi. Böylece kendisi büyük bir kaza yapmaktan,
oğlu da büyük bir kazaya uğramaktan kurtarıldı. Veya ona büyük baş bir
kurbanlık fidyesi verilerek kurtarıldı. Böylece insanlık tarihinde çok
büyük bir adım atılmış oldu. İnsan kurbanları çağı kapandı.
Ayette geçen “zibh” kelimesi Arapça’da kaze zede, kazaya uğramak
(zebîha) anlamına da geliyor. Böyle bir tefsir de mümkündür. Bu
durumda fidye kelimesi de kurtarmalık bedeli manasına geliyor. Burada
fidye, İbrahim’in oğlunun canı oluyor.
***
YANLIŞ: “Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit
olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık)
hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah’ın
adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de
yedirin.” (Hac: 28)
DOĞRU: “Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım yararlara tanık
olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar
üzerine belli günlerde Allah’ın ismini ansınlar. Onlardan siz de
yiyin, yoksula fakire de yedirin.” (Hacc; 28)
Tefsiri: Eski çağlarda tapınak kamu alanı demekti. Tâ Sümerlerde bile
vardır. İnsanlar ihtiyaç fazlası ne varsa (hayvan, buğday, un, elbise,
altın, gümüş) tapınağa getirirdi. Hayvanların üzerine “Tanrı malı”
diye isim yazılırdı. Mesela un torbası ise onun da üzerine bu isim
yazılırdı ve o artık kamu malı olurdu. Hatta matematikteki rakamlar
tapınağa getirilen ve kamu malı (tanrı malı) olduğu seçilsin diye
hayvanların ve torbaların üzerine atılan çizik ve çeltiklerden
doğmuştu.
İşte bunlar kamuya (Tanrı’ya) adanmış mallardı. Orada ihtiyaç
sahiplerine dağıtmak için toplanmaktaydı. Oraya gelen ihtiyaç
sahiplerine (yoksullar, garibanlar, kimsesizlere) eşit bir şekilde
dağıtılırdı. Bu arada uzaktan gelenler olduğu için onlara ikram
maksadıyla bazıları da kesilirdi. “Yiyin” denmesi de bundandır.
Görülüyor ki Kur’an eski çağlardan beri gelen ve tapınağı “kamu alanı”
olarak gören anlayışı sürdürmekte ve Kabe civarını bir toplanma,
kaynaşma, yakınlaşma ve paylaşma merkezi olarak değerlendirmektir.
Yukarıdaki ilk meallendirmede parantez içinde yazılan ‘kurbanlık’,
‘onları kurban ederken’ ifadeleri Kur’an’ın Arapça orijinalinde yok.
***
YANLIŞ: “Bu böyle. Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını)
yüceltirse, şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı
gelmekten sakınmasından)dır. ” (Hac; 32)
DOĞRU: “Bu böyledir. Her kim Allah’ın sembollerine saygı gösterirse,
kalbinde sakınma duygusu/Allah bilinci var demektir.” (Hac; 32).
Tefsiri: Burada da ilk meallendirmede geçen parantez içindeki
‘kurbanlıklarını’ ifadesi orijinal Arapça metinde yine yok. “Allah’ın
şiarları” kavramı kurbanlıklar diye yorumlanarak metne dahil edilmiş.
Oysa “şiar”ın ne olduğu tefsirde açıklanmalıydı. Biz açıklamışız: Şiar
Sözlükte “fark etmek, hissetmek, duyumsamak” demektir.  Fark etmek,
hissetmek, duymak (şu’ûr), duyuru (iş’âr), bilinç altı (tahte’ş-şuûr),
slogan, amblem, sembol, simge (şi’âr), şiarlar, semboller, simgeler
(şeâir), mani, halk ezgisi (şi’run şa’biyyu), saç, kıl, tüy (ş’ar),
duygu, şuur, bilinç, sansasyon (şuûr), duygu, his (meş’ar), şiir
okumak (şi’ran) kelimeleri bu köktendir… Demek ki şiarlar, şuûrun
(bilincin) yansımalarıdır. Bunlar bir yapıya, binaya, yeryüzüne
dikilmiş bir anıta nispet edilince bir şuurun, bir bilincin, bir fark
ediş, hissediş ve duyuşun sembollerine dönüşürler. Bu anlamda örneğin
Kâbe, Allah’ın bir şiarı, sembolüdür. İman edenlerin kalbinde bu
yapının çok farklı bir anlamı ve önemi vardır. Aynı şekilde Safa,
Merve, Say, Tavaf, Meş’ari Haram, Mina, Müzdelife vs. bütün bunlar
Allah’ın şiarlarıdır ve sembolik derin anlamları vardır. Her kim
bunlara gereken saygıyı gösterir, bunların mana ve önemini kavrarsa
kalbinde bir bilinç, bir şuur, bir duygu ve hissiyat taşıyor demektir.
İşin şuurunda, bilincinde demektir. Başkaları için bunlar sıradan
binalar, taşlar ve hareketler olarak görünebilir. Ama iman edenlerin
kalplerinin derinliklerinde bir şuurun veya bilincin ifadesi olarak
yaşarlar. Ayette kastedilen de budur.
***
YANLIŞ: “Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar
vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik
(Kâbe)’dir.” (Hacc; 33)
DOĞRU: “Sizin için onlarda belli bir süreye kadar faydalar vardır.
Dahası onlar yeryüzünün en eski anıtının anlamını açıklarlar.” (Hacc;
33).
Tefsiri: Görüldüğü gibi bu seferde ayette geçen “mahill” ifadesi
“kurbanlık” olarak çevirilmiş. Parantez içinde kurbanlık kelimesini
sokuşturmak yetmiyormuş gibi “şiar”, “mahill”, ileride gelecek
“nüsuk”, “hedy”, “behimetu’l-en’am” hepsi de dümdüz edilerek
“kurbanlık” olmuş (!).
Bu ayette geçen “mahill” sözlükte “çözmek, açmak, indirmek” kökünden
gelir. Ayette harfi harfine; “Sonra onun ‘mahilli’ ‘Beyt-i Atik’edir.”
şeklinde geçmektedir. Çözmek, açmak, analiz etmek, tahlil etmek
(tahlîl), yer tutmak, bir yere indirme yapmak, bir yeri istila etmek,
işgal etmek (ihtilâl), meşru saymak, kendisine helal etmesini istemek
(istihlâl), çöküntü, çözülme, dejenerasyon (inhilâl),   formül, çözüm,
çare (hall), çözülmüş, serbest kılınmış, meşru (helâl) işgal edilmiş,
işgal altında (muhtell), yer, mekan (muhill), semt, bölge (mahalle),
bölgesel, yöresel (mahallî) kelimeleri bu köktendir… Yukarıdaki ayette
şeâirillah (Allah’ın şiarları) denmesi haccın tüm imge, simge ve
sembolleri manasında kullanıldığını göstermektedir. Nitekim bazı
müfessirler bu manada yorumlamışlardır (Razi). Bu durumda ayette geçen
mahill kelimesi “Kurban kesme yeri” değil, “Açıklama, açıklığa
kavuşturma yeri” anlamına gelir. Bu durumda mana; “İman edenlerin
kalplerinde apayrı bir anlam ve önemi olan Allah’ın şiarları yani
Kabe, Tavaf, Arafat, Safa, Merve, Müzdelife vb. haccın sembolik eylem
ve nüsukları (ritüelleri), yeryüzündeki en eski beytin (beyt-i atik)
ne anlama geldiğini, mana ve önemini açıklar” şeklinde olur.
***
YANLIŞ: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık.
İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun.
Alçak gönüllüleri müjdele!” (Hacc: 34)
DOĞRU: “Biz her ümmet için imge/simge/ritüel belirledik (mensek). Ki
rızık olarak verdiğimiz hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar.
Hepinizin ilahı bir tek ilahtır. O’na teslimiyet gösterin. Kalbi temiz
olanları müjdele” (Hacc: 34).
Tefsiri: Görüldüğü gibi bu ayette de “mensek” kelimesi ‘kurban kesmek’
olmuş. Halbuki menseknusuk kökünden gelir ve menâsik olarak tüm hacc
ritüel ve sembollerini ifade eder. Şu ayet daha açıklayıcıdır: “Biz
her ümmet için sembolik hareketlerden oluşan ritüeller
belirledik.”(menseken hum nâsikuhu). Buna diğer bazı mealler “ibadet
tarzı”, “ibadet yolu” da demiş ki nispeten doğrudur. Bu durumda “Her
ümmet için” diyerek genellendiği için sadece hacc menâsiki (tavaf,
sa’y, arafatta vakfe, Safa, Merve, müzdelife) değil; dinin içindeki
tüm tekrarlanan imgeleri/simgeleri/sembolik hareketleri kapsar: Kıyam,
ruku, secde, oruç vb.
Rızık olarak verilen “hayvanların üzerine Allah’ın ismini anmak” ise
yukarıda geçtiği gibidir. Bu tabir haccda geçtiğinde infak edilmek
üzerine kamu alanına (Kabe’ye) getirilen canlı hayvanlar manasında,
diğer yerlerde ise “Allah’ın etinin yenmesine izin verdiği hayvanlar”
demek oluyor.
Kabe’ye ihtiyacı olanların alması için getirilen hayvanlar üzerlerine
Allah’ın ismi anılmakla (yazılmakla, mühür vurulmakla) “Allah’ın malı”
(kamu/herkese ait) oluyorlar ve illa kesilmeleri de gerekmiyor. Canlı
canlı da infak edilebiliyor. Ve hatta bunun illa hayvan olması da
gerekmiyor. Tarım ve hayvancılık toplumu; bir yoksul bir deveye sahip
olmakla, iki çift öküz almakla icabında yoksulluktan bile
kurtulabiliyor.
***
YANLIŞ: “Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin
nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf
sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde)üzerlerine Allah’ın adını
anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin,
istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin.
Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hacc: 36)
DOĞRU: “Cüsseli hayvanları da sizin için Allah’ın şiarlarından kıldık.
Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf halinde yan yana
dizildiklerinde üzerlerine Allah’ın adını anın. Nihayet onlardan
yiyin, istemeyen yoksulu da istemek zorunda kalan yoksulu da doyurun.
Böylece onları sizin hizmetinize verdik. Umulur ki şükredesiniz.”
(Hacc: 36).
Tefsiri: Bu ayetler Kabe etrafında müşrikler tarafından kurulan,
cüsseli (büyükbaş) hayvan, deve, koyun ve her tür ekin ürünlerinin “iç
edilmesi” üzerine kurulu düzene karşı söyleniyor. Çünkü onlar Kabe’ye
getirilen hediye (hedy) hayvanlarına ve ekin ürünlerine el koyuyor,
yoksullara gitmesine engel oluyor ve ihtiyaç sahipleri arasında eşitçe
dağıtılmasına yasaklar getiriyorlardı. Kur’an’daki tabirle “yerli
yabancı herkesin eşit hakka sahip olduğu” Mescid-i haramdan insanları
alıkoyuyorlardı. (Hacc: 25).
En’am suresinde bu menfaat çarkının nasıl döndüğü uzun uzun anlatılır.
Mesela bir yerde şöyle denir:
“Tutup Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan  ona bir pay ayırdılar
ve kendi akıllarınca “Bu Allah için, bu da ortaklarımız için” dediler.
Ortakların payı Allah’ın payına geçmez, ama Allah payı ortaklarına
geçer; ne berbat bir iş bu!” (En’am; 136)
Görüldüğü gibi en’am “nimet olarak gelen sığırlar” manasında
kullanılıyor. Çünkü rivayete göre cahiliye Arapları ekin ve
sığırlardan el koydukları ürünleri putlar ve Allah arasında
bölüştürürlerdi. “Şu Allah’ın payı şu da tanrılarımızın payı”
derlerdi. Allah için ayırdıkları payı başkaları için harcarlar,
putları için ayırdıkları payı zimmetlerine geçirirlerdi. Putların
payından Allah’ın payına bir şey geçerse hemen geri alırlar, Allah’ın
payından putlarının payına geçen bir şey olursa, sonuçta bu kendi
ceplerine gireceğinden hiç ses etmezler “Allah zengindir putlar fakir,
O’ndan bunlara bir şey geçmesinden bir şey olmaz” derlerdi (İbn
Abbas). Demek ki cüsseli hayvanlar (el-budne) Kâbe etrafındaki ni’met
(en’am) istismarına dayalı bu “hayvan döngüsünü” ifade ediyor.
En’am suresi 135-140 arasında bu döngünün nasıl işlediğini
okuyabilirsiniz. Burada esas amaç kurban kesmek değildir. Kabe’ye
getirilen hayvanların “çete” tarafından iç edilmesi ve aralarında
üleşilmesine karşı onların kamunun/yoksulların hakkı olduğunun
vurgulanmasıdır. Bu arada kesilenler varsa -ki bu örfen müstahaptı-
onların da sadece etlerinden yenilebileceği (kendine ayırıp
biriktirmek yok) gerisinin yine yoksullara dağıtılması gerektiğinin
ısrarla vurgulanmasıdır.
Tabi bütün bunlar hacca gidenler için geçerli. Oradaki durum
anlatılıyor. Hacca gitmeyenlerin kurban keseceğine dair Kur’an’da en
küçük bir ima bile yok.
Kur’an’da sadece mazereti sebebiyle hacca gitmeye niyetlenip de
gidemeyenlerin Kabe’ye bir hedy (adanmış hayvan) göndermesi istenir.
(Bakara 196). Çünkü ihtiyaçtan fazla olanın oraya gönderilmesi ve
orada ihtiyaç sahiplerinin eline ulaşması istenmektedir. Gönderilecek
hayvanın illa kurban olarak kesilmesi gerekmiyor. Hedy hediye kökünden
gelir ve canlı bir hayvanın veya bedelinin yoksula bağışlanması
manasına gelir. Kabe’ye getirilen “kurbanlık hayvan” demek,”adanmış
hayvan” demektir; Allah’a, Kabe’ye, yani kamuya, ihtiyaç sahiplerine
adanmış, onlara verilmek üzere getirilmiş canlı hayvan, ekin ürünü vs.
demektir. Bu dahi “hacca niyetlenip de gidemeyenler” için geçerlidir.
Sonra yukarıdaki ayetin devamında şöyle denilir: “Onların etleri ve
kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır.
Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu
gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. Güzel ahlak
sahiplerini müjdele.” (Hacc; 37)

“Asla” denilerek ulaşmayacağı söylenen et ve kan zaten Araplarca da
kesilmekte olan kurbanlardı. Klasik zihin burada kurban kesen kişinin,
kurbana bıçağı çalarken içinde taşıdığı takva duygusunun kastedildiği
şeklinde anlıyor. Burada kurbana teşvik değil; sakındırma, yapmayın
bunu artık, bir anlamı yok vurgusu var.

Ayetin sonundaki cümleden de anlaşılacağı gibi aslolan hayatın içinde
güzel ahlak sahibi (muhsinin) olmaktır. Allah sizin kurbanlarına
bakmaz, ete, kana, deriye, bağırsağa bakmaz. Bunlar için günahlarınızı
affedecek de değildir. İçinizde Allah bilincinden kaynaklanan sakınma
duygusu (takva) ile yaşayıp yaşamadığınıza ve ahlakınıza bakar. Açıkça
diyor işte: “Asla ulaşmaz” Şu halde neden kesip duruyorsunuz,
ulaşmayacak işte. Duymayacak o hayvanların sesini, kan kırmızısı
boğazın görüntüsünü, duymayacak!
***
Üç yerde daha kurban ile ilgili ayet var. Onları da aktarıp bitiriyorum;
Bakara suresinde İsrailoğullarına “inek kesmeleri” istenir. Bundan
maksat Mısır Firavun İmparatorluğu’nun sembolü İnek/Boğa (Bakara) dır.
Onunla ilişkinizi tümüyle kesin denmek istenir. (Bakara 67).
Maide suresinde Adem’in iki oğlu kıssası (Kabil-Habil) anlatılır.
Kabil haksız yere toprağa çit çevirip özel mülkiyetine geçirir. Onu
başkasından saklar. Ondan gelen ürünü Allah kabul etmez. Ama Habil
Allah’ın mülkü olarak olarak gördüğü ve kendi emeği ile ekip biçtiği
topraktan ürün getirir. Onunki kabul edilir. Buradan Allah’ın mülkünü
sahiplenmeyin, kendi emeğinizle geçinin, başkasının (kamunun) hakkını
gasbetmeyin, kul hakkı yemekten sakının, Allah sakınanlarınkini
(muttaki) kabul eder mesajı verilir. (Maide; 27)
Al-i İmran suresinde Yahudilerin, Hz. Peygamber’i “Kurbanı inkar
etmekle” suçladıkları anlatılır.”Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban
getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamızı emretti”(Ali-İmran; 183)
demektedirler. Onlara göre peygamber kendi bildikleri ve anladıkları
tarzda ateşte yanarak kesilen bir kurban (yakmalık sunu) getirmelidir.
Muhammed bunu getirmediğine göre kurbanı inkar ediyor demektir.
Üstelik bunu onlara Allah böyle söylemiştir. Yakmalık sunu kurbanı
apaçık Allah’ın emridir!
Kur’an onlara şöyle cevap verir: “De ki: “Benden önce size nice
peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer
doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” (Ali-İmran; 183).
Cevap çok manidardır.

Yeşil Gazete

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.