İçi dışı bir hükümet – Özgür Mumcu

Dışişleri Bakanımız çok seyahat etmesiyle, sıkı ve yoğun bir biçimde yürüttüğü diplomatik temaslarıyla tanınıyor. Bakanımız dinamik ve yerinde duramayan, çalışkan ve sebatkâr bir siyasetçi portresi çiziyor.
Bakanımız yurtiçinde olduğu zaman da diplomatik temaslarda bulunmayı ihmal etmiyor. Temas edecek yabancı temsilci bulamadığı zaman herhalde yabancıya en yakın olarak değerlendirdiği için gayrimüslim cemaat önderleriyle buluşuyor.
Dışişleri Bakanı geçen gün Fener Rum Patriği’ni, Deyrülzafaran Manastırı Metropoliti’ni, Ermeni Patriği Genel Vekili’ni, Türk Süryani Kadim Kilisesi Metropoliti’ni ve Süryani Katolik Kilisesi Patrik Vekili’ni ziyaret etti.
Dışişleri Bakanlığı Kanunu’nda bakanın görevi şöyle belirlenmiş: “Türkiye Cumhuriyeti’nin yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek.”
Herhalde Sayın Bakan gayrimüslim cemaatleri yabancı bir unsur olarak görüyor ki, Dışişleri Bakanı sıfatıyla kendileriyle temasa geçmeyi tercih ediyor.
Geçen hafta gördük ki bir başka bakan da İçişleri Bakanı sıfatıyla Dağlık Karabağ sorununa ilişkin nutuk atıyor. Onun görevi de kanunda “Bakanlığa bağlı iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle (…) yurdun iç güvenliğini ve asayişini, kamu düzenini ve genel ahlakı, anayasada yazılı hak ve hürriyetleri korumak” olarak belirlenmiş.
Görüyoruz ki bakanlarımız görev alanlarına riayet etmek konusunda azami bir özen gösteriyor.
Mesela İçişleri Bakanı, dış politikayla bağlantılı bir meselede, Ermenileri hedef alan pankartların yer aldığı ve sloganların atıldığı bir mitingde “Türk’ün yumruğu birdir” diye konuşuyor. Hemen ertesi hafta Dışişleri Bakanı Ermeni Patrikliği’ni ziyaretinde ‘Türkiye’nin Ermenilere ilişkin oluşan önyargıları aşacağını’ kaydediyor.
İçler dışlar çarpılıyor haliyle kafalar karışıyor.
Dağlık Karabağ konusu ve Hocalı katliamı hakkında neden Dışişleri Bakanı konuşmuyor ya da gayrimüslim vatandaşlarla neden İçişleri Bakanı temasa geçmiyor bilemiyoruz.
İçişleri Bakanı “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” yazılı pankartların önünde 21. yüzyılı, sonra hızını alamayıp 22. yüzyılı Türk yüzyılı ilan ederken, Dışişleri Bakanı “Biz vatandaşlarımızın hepsinin hukukunu eşit görürüz. Hükümetimizin bu konudaki ilkeli yaklaşımı malumdur” diyor.
Zannederim İçişleri Bakanı’yla Dışişleri Bakanı’nın bir araya gelip uzun uzun konuşması gerekiyor. Çünkü gerçekten de Sayın Davutoğlu’nun belirttiği üzere ‘Türklerin ve Ermenilerin oluşturdukları büyük kültüre uygun düşmeyen önyargılar’ mevcut.
Bu önyargılar o raddede ki İdris Naim Şahin’e o unutulmayacak nutku attırıyor, Ahmet Davutoğlu’nu da gayrimüslimleri yabancı bir temsilcilikmişler gibi ziyaret ettiriyor.
Elbette hükümetimizin vardır bir bildiği. Dışişleri Bakanı Türkiye vatandaşlarıyla diplomatik ilişkiler kurarken belli mi olur belki de İçişleri Bakanı yabancı devlet başkanlarıyla müzakerelere girişir.
Neticede hükümetimizin içi dışı birdir.

Özgür Mumcu – Radikal

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR