Hafta SonuKitapKöşe YazılarıManşetYazarlar

Her şeyi Değiştirme Rehberi: İklimi değil, sistemi değiştir! – Ceren Sevin

0

Fosil yakıt çıkartmak için sürdürülen boru hattı inşaatları, artan çevre tahribatı, buzulların durmaksızın erimesi ve orman yangınlarından fırtınalara her yıl şiddetlenen iklim olayları… Bir çağa (antroposen) adını vermiş insanın, çevre üzerindeki olumsuz etkilerini sıralamak artık kimse için zor değil. Bu etkiler sonucu insan ile doğanın uzlaştırılamaz olduğu veya insanın doğası gereği bencil olduğu gibi düşüncelere varmak da pek yaygın. Peki ya insanların doğa ile uyum içerisinde yaşadığı bir hayatı tahayyül etmek mümkün mü? Toprağı geleceği düşünerek ektikleri, enerjiyi sürdürülebilir kaynaklardan sağladıkları; kısacası, ekosistemin tepesinde değil de diğer canlılarla eş bir parçası olarak var oldukları bir yaşam hayal edilebilir mi?

Umudu güçlendirmek, hele ki bir geri sayımla karşı karşıyayken, iklim aktivizminin en zorlu görevlerinden biri. Buna rağmen ümitli bir bakış açısı Naomi Klein’ın Rebecca Stefoff ile kaleme aldığı “Her Şeyi Değiştirme Rehberi” kitabının her bölümünde kendini hissettiriyor. Kitabın amacı genç okuyucuları iklim krizinin tarihiyle ve krizle mücadele etmek için kullanılan eylem metotlarıyla tanıştırmak. Yirmi yılı aşkın gazetecilik deneyimi her sayfada hissedilse de Klein’ın kitaptaki tutumu öğretici veya yönlendirici değil. Aksine, her nesli bir öncekinden daha ciddi etkileyen bu çıkmazda, gençlerin hikayesini gençlere ulaştırmak; onlardan öğrenerek ve onların söz hakkına inanarak daha fazla okuyucuya seslenmek istiyor.

İklim adaleti

Kitapta farklı bir geleceği mümkün kılacak iki temel fikir, farklı aktivizm örnekleriyle birbirine örülüyor: İlki, iklim krizinin etkilerinin eşit dağılmadığı ve bu eşitsizliğin sorunların çözümünde göz önünde bulundurulması gerektiği fikri. Kısaca, iklim adaleti. İklim krizinin yol açtığı doğal afetlerin etkileri, fosil yakıt tüketimine dayanan ekonominin getirdiği sosyal ilişkilerden ve değer yargılarından bağımsız değil. Ekonomik, ırksal ve sosyal ayrımlar, doğal afetlerden, kıtlıklardan ve salgınlardan nasıl etkilendiğimizi büyük ölçüde belirliyor. Kitap bu durumu en açık biçimde, 2005 Ağustos ayında New Orleans’ı vurarak binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan Katrina Kasırgası ile örnekliyor.

Politik temsili az olan siyah işçi nüfusun çoğunlukta olduğu bölgede, kasırgaya karşı koruyabilecek su setlerinin devlet tarafından bakımsız bırakılması sonucu yıkılması ve acil durumlara müdahale etmesi gereken Federal Acil Durum Yönetim Kurulu’nun (FEMA) gerek erzak gerek ulaşım araçları bakımından hazırlıksız olması, sistemik ırkçılığın doğal afet durumunda da bir topluma nasıl yansıdığının izdüşümü. Medyanın kısa süre sonra erzak arayışındaki vatandaşları “yağmacı” olarak nitelendirmesi de bu ırkçılığın dilde kendini açığa vurmakta çekinmediğinin kanıtı.[1]

Yaşananlara rağmen, Klein, Katrina Kasırgası gibi gündelik düzeni sekteye uğratan acil durumların sahip olduğu potansiyeli de tanıyor.[2] Bu duruma bir örnek olarak New Orleans’taki kasırgadan on iki yıl sonra, 2017’de, Porto Riko’yu vuran ve yaklaşık üç bin kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan Maria Kasırgası sonrasını inceliyor. ABD’nin kolonisi olarak enerji ve hammadde ithalatına bağımlı bölgede, kasırga sonrası ulaşımın ve elektrik, su gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması, topluma bulundukları durumu gösteren bir tokat gibiydi. Afetin ardından zaman içerisinde kendi çabalarıyla solar enerji panelleri kuran ve organik tarıma yönelen Adjuntas bölgesi, Maria kasırgası sonrası enerji ve hammadde açısından bağımsızlaşmayı başardı. Toparlanma sürecinde değişimin merkezi haline gelen Casa Pueblo’da toplanan insanlar politikaların kâr değil, canlılar penceresinden şekillendiğinde yaşamın nasıl değişebileceğini deneyimledi.[3] Aslında bu açıdan, Casa Pueblo “insanlara ne yapmaları gerektiğini söyleyerek değil, onlara ne yapabileceklerini göstererek” böyle bir değişimi mümkün kıldı diyebiliriz (Klein, 75).

Birbiri ardına gerçekleşen bu iki farklı iyileşme süreci arasındaki uçurum, politikaların önceliklerden kaynaklanıyor. 1988’deki ilk IPCC konferansından Paris Anlaşması’na varan ümit verici yolun sekteye uğramasını ve hedeflere ulaşamamasını ele alırken Klein şu anahtar gözlemde bulunuyor: “Gördüğümüz gibi sorun, pazara ve kâra insanlardan ve gezegenden daha fazla değer veren şirketlerle devlet politikaları” (Klein, 134). Neoliberal anlayışın desteklediği deregülasyon, özelleştirme ve şirketlere uygulanan vergi muafiyeti politikaları büyüyen şirketler altında insanların ezilmesine sebep oluyor. Kâr elde etmenin amaç kabul edildiği bir sistemde hem devlet hem şirketler doğal afetler için erzak depolamayı veya enerji bağlılığını azaltan sistemler kurmayı bir kazanç kaybı olarak görüyor. Böylece, bireysel kazanç, toplum çıkarlarının önüne geçiyor.

Kamu yararı

Bu da bizi kitap boyunca işlenen ikinci fikre, kamu yararına getiriyor. Uzunca söyleyecek olursak, toplumun tüm fertlerine uzun vadede destek olup fayda sağlayacak aktiviteleri destekleyen politikalara. Kitabın önsözünde iklim adaletinin sağlanmasında hukuk mücadelesinin önemine yer ayıran Ömer Madra, Montesquieu’nün (1689-1755) düşüncelerine dayanarak “toplumun çıkarlarını daima özel çıkarların önünde tutma azmi[ni]”, bir başka deyişle, “erdem aşkı[nı]”, demokratik cumhuriyetlerin temel taşı olarak aktarıyor (Madra, 10). Bir demokrasinin varlığını sürdürmesi için yasanın toplumun “sosyal, kültürel, coğrafi, iklimsel özelliklerini” yansıtması gerekiyor (Madra, 10). Her ne kadar toplumu kimin oluşturduğu ve nasıl gelecek nesilleri de dahil edebilecek şekilde tanımlanabileceği kitapta ve önsözde yanıtlanmamış sorular olarak kalsa da, kısa süreli düşünmeye mahkum ve gitgide dengesizleşen bir ekonomik sistemin iklim krizi gibi hayatı tehdit eden bir durum karşısındaki umarsızlığının toplum çıkarına ters düştüğü açık. İşte sık sık pankartlarda gördüğümüz sloganın arkasında yatan hikâye: İklimi değil, sistemi değiştir. İklim krizi “doğal” veya “kaçınılmaz” değil. Gidişatı değiştirilebilir.

2012 Aralık ayında konferansına katılan kompleks sistemler araştırmacısı Brad Werner emisyon projeksiyonlarına ‘direniş’ adında bir değişken eklediği çarpıcı bir sunumda bulundu.[4] ‘Direniş’, onun için, tarihin sonunun sistemin sonundan daha kolay hayal edildiği bir çağda, geleceğin belirlenmemiş olduğunu hatırlatan bir değişkendi. İster iklim grevleri gibi toplumun taleplerini seslendirme olsun, ister aktif eylem ile bu taleplerin gerçekleşmesini sağlamak olsun, ‘direniş’ işlerin-olağan-gidişatını sekteye uğratmak demek. Onun bir rehberi olarak, Her Şeyi Değiştirme Rehberi sadece gençler için değil, iklim adaleti için elini taşın altına nasıl koyabileceğini henüz karar vermemiş herkes için değerli bir kitap.

Naomi Klein       

This Changes Everything: Capitalism vs. the Climate (Bu Her Şeyi Değiştirir: Kapitalizm İklime Karşı) adlı kitabıyla New York Times bestseller listesine giren ve 2014 yılında Gottlieb Duttweiler Enstitüsü tarafından yüzyılın düşünce liderlerinden biri olarak tanınan Naomi Klein, ekofeminizm ve sendikalaşmış işgücü fikirlerini savunan bir yazar ve aktivist.

The Nation, Harper’s Magazine veThe Guardiangibi gazetelere katkılarının yanında, uzun süre 350.org’un yönetim kurulunda bulundu.  Halen British Columbia Üniversitesi’nde (UBC) İklim Adaleti profesörü ve İklim Adaleti Merkezi’nin eş yöneticisi olarak çalışmalarına devam ediyor. Projeleri hakkında daha fazla bilgi için buraya bakabilirsiniz.

Rebecca Stefoff 

İki yüzü aşkın genç yetişkin kitabı yazmış Rebecca Stefoff, gençleri kendisinin de ilgi duyduğu çevre, doğa ve hayvanlar konusunda merak uyandırmak için yazdığını söylüyor. Naomi Klein’la “Her Şeyi Değiştirme Rehberi” çalışmasına benzer olarak, ünlü tarihçi Howard Zinn ile ABD. politik tarihini genç yetişkinlere uygun bir dilde kaleme aldığı “A Young People’s History of the United States” kitap serisiyle de tanınıyor. Daha fazla bilgi için, yazarın kişisel sitesine buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynakça

  • Day, Christine L., Rosenblum, Marc R., “The Politics of Katrina in New Orleans: A View From Ground Zero”, Political Science Faculty Publications, University of New Orleans, 3.4(2006), Article 1.
  • Klein, Naomi, Rebecca Stefoff, Her Şeyi Değiştirme Rehberi: Gençler İçin Gezegeni ve Birbirimizi Koruma Kılavuzu, (çev. Oğuzhan Aydın & önsöz. Ömer Madra), Bilgi Yayınevi, Ankara, Türkiye, 2022.
  • Klein, Naomi, “How science is telling us all to revolt”, The New Statesman, 29 October 2013 [up. September 2015].
  • Viner, Katherine, “Interview: Naomi Klein: ‘We must not return to the pre-Covid status quo’”, The Guardian, 13 July 2020.

*

[1] New Orleans Üniversitesi tarafından yayımlanan “The Politics of Katrina in New Orleans: A View From Ground Zero”ya (New Orleans’da Katrina Politikaları: Sıfır Noktasından Bir Bakış) buradan ulaşabilirsiniz. Özellikle şu cümleler devletin yetersiz yatırımlarının kasırga sonuçlarını nasıl şekillendiğini güzel özetliyor: “Ancak en korkunç yetersizlikler federal düzeyde meydana geldi ve FEMA Direktörü Brown bu yetersizliklerin başını çekti. FEMA’nın New Orleans’taki tek yetkilisi, Brown’a şehirdeki barınaklarda gıda, su ve tıbbi bakıma ihtiyaç duyanlar hakkında acil mesajlar gönderdiğinde — ki bunlar olmazsa “birçoğu saatler içinde ölecek” yazıyordu — basın sekreteri Brown’ın Baton Rouge restoranında akşam yemeği yediği için daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. Brown daha sonra Katrina’yı takip eden günlerde şehirdeki ciddi koşullar hakkında herhangi bir bilgisi olmadığını, hatta ulusun geri kalanının televizyonda dehşetin ortaya çıkmasını izlediğini reddetti. (…) [A]cil durum yönetimi liderliği, eğitim, deneyim, uzmanlık ve profesyonel liderlik gerektirir. New Orleans ve Körfez Kıyısı böyle bir liderlikten faydalanabilirdi.” [çev. Ceren Sevin] (Day, 1).
[2] Kitabın sonunda Klein’ın koronavirüs üzerine salgının politikaların önceliklerini gözler önüne serdiğini ileri sürdüğü bir makale de bulunuyor. Daha ayrıntılı bir tartışma için, The Guardian’da yayımlanan, Naomi Klein ve Katherine Viner’ın koronavirüs’ün iklim politikalarına etkilerini konuştukları (İngilizce) röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
[3] Daha fazla bilgi için, Casa Pueblo’nun web sitesine  buradan ulaşabilirsiniz.
[4] Naomi Klein’ın Brad Werner’ın sunumu üzerine yazdığı makaleye buradan ulaşabilirsiniz. Klein makalede iklim bilimcilerin politikleşmesi üzerine şunları söylüyor: “Pek çok bilim insanı araştırma bulgularından hareketle sokaklara döküldü. Fizikçiler, gökbilimciler, doktorlar ve biyologlar nükleer silahlara, nükleer güce, savaşa, kimyasal kirlenmeye ve yaratılışçılığa karşı hareketlerin ön saflarında yer aldılar. Ve Kasım 2012’de Nature, finansör ve çevreci hayırsever Jeremy Grantham‘ın iklim bilimcilerin bu geleneğe katılmaya ve “gerekirse tutuklanmaya” çağıran bir yorumunu yayınladı, çünkü iklim değişikliği “sadece hayatınızın krizi değil, aynı zamanda türümüzün varlığının krizidir.” [çev. Ceren Sevin]

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.