Bu yazı gazeteduvar.com.tr sitesinden alındı
Ankara Garı önünde toplanan binlerce kişiyle birlikte “Emek, Barış, Demokrasi” sloganı atarken bir anda paramparça olan bedenlerin altında kalan ve katliamdan tesadüf eseri canlı kurtulan bir arkadaşım o güne dair tek bir yorum yaptı, “Bu katliama tanıklık eden hiç kimsenin hayatı eskisi gibi olmayacak”… Bir daha da katliama dair ağzını açmadı.
Haklıydı. Sadece katliama tanık olanların değil hiç kimsenin hayatı eskisi gibi değil üç yıldır. Bunu söyleyen arkadaşımın geçmişinin bugününden parlak olmadığını, tüm çocukluğu boyunca ailesinin hem devletin hem de sivil faşistlerin sayısız saldırısına maruz kaldığını belirtmem gerekiyor. Onun, detaylı tarif etmekten özenle kaçınarak ima ettiği, o alandaki vahşetin ruhlarda bıraktığı ve asla kapanmayacak derin yaraydı. Bombanın öldüremedikleri, hayatta kalmış olmanın mahcubiyetiyle yaşamakla cezalandırılmıştı sanki.
Geçen yıl eylül ayının son günleriydi. Ankara’da, hayatta birbirine yakın duran pek çok tanıdığımın gittiği bir mekânda buluştuk Lisa Çalan’la. Bizim için özel bir akşamdı. Lisa, uzun zamandır hayalini kurduğu protez bacaklara kavuşmak için beklediği haberi almış, ameliyat için Avustralya’ya gidişi kesinleşmişti.
5 Haziran 2015’te IŞİD’in, HDP’nin Diyarbakır mitingine koyduğu bomba, Lisa’nın yaslandığı çay tezgâhının altında patladı ve Lisa iki bacağını kaybetti. Çok kereler ameliyat oldu ama tarifi mümkün olmayan acılar çekiyordu ve doktorlar ameliyatların biteceğine dair bir garanti veremiyordu. Direniyordu Lisa. Cesurca mücadele ediyordu. Avustralya’ya yapacağı umuda yolculuğun arifesinde ise keyfine diyecek yoktu. Masada, Diyarbakır’dan ona sürpriz yapmak için gelmiş dostları da vardı.
Hep birlikte neşe içinde yemeğimizi yerken o an çıkaramadığım, tanıdık bir yüz yaklaştı masamıza. Yanı başımızdaki masada tek başına oturuyordu bir süredir. Dalgındı, hüzünlüydü, insanı delip geçen bakışları vardı. Lisa’nın tekerlekli sandalyesinin yanında durdu ve “Affedersiniz, 10 Ekim yaralısı mısınız?” diye sordu. Lisa, “Hayır” dedi, “5 Haziran Diyarbakır, HDP mitingi yaralısıyım.” Genç kadın: Ben de Güvenpark saldırısında öldürülen 16 yaşındaki Destina Peri Parlak’ın annesiyim…
Hamileliğinin ikinci ayında eşini kaybeden, dünyaya getirdiği kızına Destina Peri adını koyan ve tek başına büyüttüğü evladı elinden alınan bir anne vardı karşımızda. Devrimci bir kadındı. TAK(Teyrêbazên Azadiya Kurdistan-Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adlı örgütün, 13 Mart 2016’da, Ankara’nın göbeğinde gerçekleştirdiği bombalı saldırıda hayatını kaybeden 36 sivilden biriydi Destina Peri.
Hacer Parlak, Güvenpark saldırısı davasına, kendisinin tabiriyle “muhalif basın”ın da ana akım medyanın da ilgi göstermediğini anlattı. Yanımda, genç yaşında iki bacağını kaybetmiş, sağlık sorunlarıyla boğuşan, evinden çok hastanede yaşayan ve o halde 5 Haziran saldırısının tüm duruşmalarını takip etmeye çalışan bir kadın, karşımda ise evladını kaybetmiş bir anne… Hacer Parlak, buluşacağı arkadaşı gelince masasına döndü. O beş, on dakika bana bir ömür gibi geldi.
Boğazımızda bir yumrukla oturuyorduk. Bir anda tanıdık bir ses işitip arkamıza baktık. Tek kollu kahramanımız Veli Saçılık gelmişti. Kendisine plastik mermi ve biber gazı yağdıran polise sırtını dönerek yere çöktüğü, polislerin silahlarını ateşlemeye devam ettiği o anı ölümsüzleştiren fotoğrafındaki mavi montu vardı üzerinde. Eşi Solmaz Saçılık da yanındaydı. Polis, Yüksel Caddesindeki “İşimi Geri İstiyorum” eylemleri sırasında Veli Saçılık’ın ampute omuzunu kırmış, eşi Solmaz Saçılık ona desteğe gitmiş ama o da polisin saldırısına uğramıştı. “Veli’nin sargısı çıkana kadar onu yalnız bırakmayacağım” diyerek eylem alanında eşinin yanından ayrılmıyordu.
Ortam giderek daha da ağırlaşıyor diye düşünürken gözlerinin feri kaçmış bir genç geldi masamıza. Aysel Tuğluk’un annesinin Ankara’daki mezarını kepçeyle açarak cenazeyi topraktan çıkarmayı hedefleyen faşist güruhun saldırısı altında Hatun Tuğluk’u defnedildiği yerden çıkarıp ailesine teslim eden HDP’li gençlerden biriydi. Bu alçak saldırı birkaç hafta önce gerçekleşmişti ve delikanlı, gülümsemesini kaybetmişti.
Bu kadarı bana fazla diyerek herkesle vedalaştım ve mekândan ayrılmak üzereyken kapıda, içeri girmek üzere olan onlarca barış bildirisi imzacısı akademisyenle karşılaştım. Ayaküstü bir sohbete koyulduk. Uzunca bir masaya oturdular. Ortamdaki hüzün uzak mesafeden bile hissedilebilirdi.
Bir gecede, birkaç saat içinde gerçekleşen bu karşılaşmalar bana çok ağır geldi. İşini kaybetmiş onlarca insan; işini geri istediği için polisin her türlü saldırısına maruz kalan, tek kolunu devletin aldığı bir adam; iki bacağını kaybetmiş genç bir kadın; 16 yaşındaki kızını kaybetmiş bir anne; cenazeyi defnettiği topraktan çıkarmak zorunda kalan bir delikanlı… Kalbime tarifsiz bir ağrı saplandı. Herkesle vedalaşarak mekândan ayrıldım ve ağlayarak evin yolunu tuttum.
O günü yazmayı her düşündüğümde başka kalpleri ağrıtmayayım diye vazgeçtim. Ama bugün yazmam gerektiğini hissettim.
Evet, Türkiye tarihinin en kanlı katliamıdır 10 Ekim Ankara Garı katliamı. Barış, emek, demokrasi talebiyle yürümek isteyen 103 insan vahşice öldürülmüştür.
5 Haziran 2015 HDP’nin Diyarbakır Mitingi, 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD’in katletmesine göz yumulan gençler, 10 Ekim 2015 Ankara Garı ve ardından sivillerin de hayatını kaybettiği Merasim Sokak saldırısı ile ölenlerin tamamının siviller olduğu Güvenpark saldırısı…
Merasim Sokak saldırısında, Genelkurmay’da sivil memur olan annesiyle birlikte yaralanan 4.5 yaşındaki Buse iki gözünü kaybetti ve bugün ilkokula annesiyle gidiyor. Çünkü geçirdiği beyin ameliyatı nedeniyle halen risk altında.
Sur’da, Cizre’de ölen yüzlerce genç… Kürt coğrafyasında panzerlerin veya akreplerin öldürdüğü onlarca çocuk… Polisin sırtından vurduğu Kemal Kurkut…Ve daha niceleri…
Arkadaşımın dediği gibi hayatımız bir daha eskisi gibi olmayacak.
10 Ekim Katliamında hayatını kaybedenleri anmak için Ankara Garı önünde buluşmak isteyenlere ilk iki yıl izin vermedi polis. Aileleri yerlerde sürükledi, gaz sıktı, hepsinin yarasını kanattı. Bu yıl aynı muameleyi görmemeleri için onları yalnız bırakmayalım.
10 Ekim 2015’teki “Emek, Barış, Demokrasi” mitinginin çağrıcıları olan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği’nin şu çağrısına kulak verelim,
“Emek, Barış ve Demokrasi fikri, 10 Ekim’de bizlerden koparılan arkadaşlarımızın en büyük düşüydü. Bizler bu düşün peşinde koşmaya, arkadaşlarımızın düşünü gerçek kılmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bu kararlılığımızı göstermek, arkadaşlarımızın anısına sahip çıkmak ve katliamı bir kez daha kınamak için bugün saat 10.04’te ellerimizde karanfillerimizle Ankara Garı önünde, Emek-Barış-Demokrasi Meydanı’nda buluşacağız. Sadece Ankara’da değil Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilecek anma etkinliklerine tüm halkımızı davet ediyoruz.”
Özlem Akarsu Çelik – Gazete Duvar