Hafta SonuManşet

Gönlüme düşen masalın hakikat kapısı – Gökçe Kurt

0

Mardin Masalcılar Buluşması anısı

Bir düş yaşam. Ne zaman, nasıl ve nedenleri belirsiz bir top yumak. Bambaşka renklerin muazzam birleşimiyle oluşan, düğümler ve çözümlerle önünde uzanan bir harita. Yaşam haritası. Kendi yaşam haritamı bulma amacıyla savrulduğum zamanlar, yolumu kaybettiğim karanlık bir tünelde ışık oldu bana; gönlüme düşen çocukluğumun masalları… Hatırlamak, ne mühim kelime. İnsana dair herşeyi hatırlamak ve özümseyebilmek. İnsan unutmaya meyilli ya da unutmayı tercih eden bir varlık olduğundan olsa gerek, kayboluyor çoğu zaman. Her kayboluşsa sadece gerçekten arayan ruhlara cevap oluyor. Benim tünelimdeki ışık da masallar oldu. Elimde yumağım; başladım açmaya… Önce derin derin sustum. Sonra kabuğuma çekildim. Ve Sonra… Renklerim saçıldı, ruhum açıldı, dilim çözüldü, gönlüm nasibini aldı. Ruhumdan üflediğim sözler önümde bir kapının belirmesini sağladı. Işte o an hatırlamak, öze ulaşmak ve özgürleşmek için anlatmaya başladım…

Masal… Mardin…

O kadar çok içimde biriktirmişken; kelimeler  kalbimden kalemime dökülemedi bir türlü… Fazla birikince, kalpten taşması için özümsenmesi, yeniden yeniden yaşanması ve demlenmesi gerekiyor. Döndüğümden beri nasıl geçti diye soranlara içten bir ‘masalsı’ diyorum. Ve bu gecikmiş yazı için teşekkür ve şükürlerimi sunuyorum.

Mardin Masalcılar Buluşması geçen sene ilk kez düzenlendiğinde yürekten orada olmayı istemiştim. Hep görmek istediğim o şehirde masal anlatmak fikri bile benim için çok değerli ve heyecan vericiydi. Bunu o kadar derin istemiş olmalıyım ki karşıma birbirinden değerli insanlar çıktı. Ve benim Mardin’e davet edilmeme vesile oldular. Gerçekten yürekten istenen hiç bir dilek karışılıksız kalmıyor. Bunu bir kez daha farkettiğimde uçaktaydım. O yolculuğu unutmayacağım. Bulutların arasında kaybolmak, hakikat kapısını aralamak için masal şehrine inmek…

Mardin… Güleryüz benim için her zaman kıymetli olmuştu. Ama bunun ne kadar tarif edilemez bir his olduğunu orada tanıştığım insanların her biriyle daha iyi anladım. Herkes mutlu herkes huzurluydu. Sanki kendi dünyalarımızdan bambaşka bir evrene geçmiştik. Bu tarif edilemez hissiyat herkesin gözünden okunuyordu. Mardin, toprağına ayağımızı atar atmaz bize kucak açmış, ilk akşam serinliği bile bizi hoş geldiniz dercesine sarmalamış, birbirimize masal ile kenetlemişti. Birbirimizi tanımadan bu yolculukta yoldaş olmak; sanırım bu ayrı bir sihir…

Masal Hali

Mezopotamya’nın Masal Diyarı olan Mardin’de her gün o muhteşem manzarayı seyre dalıp, kulağını dayamak taşlara, yollarındaki tozu alıp, gözlerin keşifte girmek sokaklara, geceleri kaybolmak aralıklarda, her kayboluşta keşfetmek ve bulmak yeniden yolu…

Benim için bambaşka bir maceraydı. Ruhum kanatlanıp sokaklarda beni uçururken; bir masal anlatıp, bir masal dinleyip, binbir masal biriktirirken yakalandım bizim videolarımızı çeken Amar’e. Yarı şaşkın bir gülümseme ile;

– ‘Ne yapıyorsun’ dedi.

– ‘Ben masal anlatmaya geldim. Sokaklar, taşlar, toprak bana masal anlatıyor; kulak veriyorum.’ dedim.

– ‘Şanslısın, bu taşlar herkese kolay kolay dile gelmez.’ dedi.

Bu öyle bir his ki anlatması  mümkün değil… Özgürleşmek için anlatmak gerek.  Ben gerçekten bunu derinden hissettim. Kendimi bıraktım, aktı gönlümden masallar…

Zaman anlamını yitirdi… An içinde kalmak bu olsa gerek… Damlarda, üzerimize Dengbej Abdurrahman amcanın o insanın en gizli duygularını ortaya çıkaran kürtçe ağıtları yağmaya başlayınca sarsıldım. Anlamanın önemini yitirdiği o an, hissetmenin gücüne şahit oldum. Alıp götürdü beni bambaşka alemlere, duygulara…Sesi hala kulaklarımda, yüreğimi titretmekte… Birlikteydik, ve masalın gücü bizi biz yapan her şey ile bir çok kültürü bir araya getirmişti. Aynı hisler ile darmadağın edip, aynı hislerle toparlıyordu. Amaç aynıydı: Paylaşmak. Insan o zaman yaşıyordu. Ruhlarımız masal, hikaye, şiir, müzik, ağıt, oyun, horon, dans, şarkı, türkü ile hemhal oldu. Havada asılı kaldı masallar, şiirler, şarkılar, sesler… Ve susamış tüm yüreklere doğru yol bulup aktılar.

Sabah okullarda başlayan programımda harika çocuklar ve birbirinden değerli öğretmenlerle buluşmak beni ayrıca mutlu etti. Yüreğimde sarıp sarmaladığım masal yumağımı getirip önlerinde açtığımda hepsinin gözlerindeki şaşkınlık, pırıltı, merak hali beni onlarla başka başka yolculuklara sürükledi. Her sınıfta ayrı masal kapıları açtık. Hepsi ile birlikte masalda yol aldık. Her buluşmanın sonunda kenetlendik. Gözlerim hepsi ile tek tek buluştu. Kalplerimiz bir attı. Ruhumuz özgürce dolaştı. Masal anlamına kavuştu. Bunu hissetmek; payıma düşen en büyük mutluluk işte bu oldu.

Sınıflardan birinde masal yumağını toplarken, yeteneklerimizi aradığımız masal üzerine bir sohbete daldık. Bir öğrenci, ‘ Benim hiçbir yeteneğim yok ki…’ diyince hep birlikte başladık derin bir arayışa… ‘Bizde gizlenmiş bir ses var; ona kalp diyoruz.’ dedim. Ve kulak verdik o sese, ne dediğini keşfetmeye çalıştık. Sonunda bu cesaretli, meraklı öğrenci, ‘Duydum. Benim gizli yeteneğim kitaplar…’ dedi. Böylece kalbinin haritasını çıkarmaya başladı. O masal anlatımını, arayışı ve fark etmeyi yüreğimde saklayacağım.

Başka bir buluşmanın ardından tam ayrılırken okuldan, koşarak yanıma bir kız geldi.      Adı Ayşin. ‘Sen benim masal perimsin artık.’ dedi. Tek bir kelime çıkamadı ağzımdan. Öylece kalakaldım, şaşkın. Gözlerimin içine baktı ve sonra sımsıkı sarıldı. Bu nasıl bir sevgi!

Benim Masal Kahramanım’ adlı kukla atölyesinde çocuklarla başka bir masal serüvenine atıldık… Elimizde atık maddeler başladık kendi kahramanlarımızı şekillendirmeye, özelliklerini oluşturduk, isimlerini verdik, hikayelerini yazdık. Karşımdaki boncuk boncuk gözlerde beliren sevinç ve şaşkınlık atölyenin enerjisini yükseltti. Baktık ki zamanı unutmuş, dalmışız… Bu sefer kuklası bitenler, bitmeyenlere yardım etti. Canım Berfin ilk karşılamamızdan beri büyük bir samimiyetle, dostluğunu esirgemedi hiç ve başladı kukla yapımına, ardından öğretmenler, ve çekim için gelen Mardin Müzesindeki arkadaşlar… Bir an durdum. Çocuklar, sınıftaki uhu kokusu, etrafa saçılmış renk renk boyalar, tatlı bir telaş, heyecanla hikaye yazanlar, kuklayı oynatmaya başlayanlar, yanımdaki öğretmenlerin o tarifsiz coşkusu, pencereden süzülen güneş, gülüşmeler, kapıdan merakla bakan güzel gözler ve elimde bir yumak…

Baktım ve çektim ‘o anı’, yüreğimdeki albüme ekledim.

Masal, hepimizi paylaşmak için bir araya getirmişti. Tarifi mümkün olmayan ‘bir olma’ hali ile bizleri yoğurmaya başladı. Önce ruhlarımız kenetlendi sonra ellerimiz ve kendimizi horonun içinde bulduk. Damlarda, sokaklarda, okullarda, kültür merkezlerinde, kadın derneklerinde, manastırda, kilisede, müzede, antik kent duvarlarının yanıbaşında, sarnıçlarda, kemiklerin üzerinde, avlularda, köylerde, ağaç altında, sofrada her yerde her an hakikat kapısını aralamak için kenetlendik. Anlattık, dinledik, paylaştık, sesimizi Mardinin kucağına bıraktık.

Tanıdığım kalp sahiplerine selamn

Sen işitirsen eğer kalbin diliyle bütün yaratıklar, ağaçlar, kuşlar, ovalar, taşlar söyleşir; zerreler konuşur; seherler ve geceler destan anlatır. Havanın, toprağın, denizin, dağların, taşların, insanın dilinden anlamamak, kalbi duymamaktır. Ömrümü kalp sahibi olanlarla buluşmaya adadım. Ondan anlatıyorum. Bu buluşmada kalp sahibi insanlar tanıdım. Onlar saadet tarlası olan bu dünyamızda, kalplerini yeryüzüne tohum diye serpiyorlar. Alemdeki binbir manayı okuyabilenler zafere hak kazanmış gönüllerdir. Masal bir yol gösterici, anlatmadıktan, anlamadıktan sonra… Yol önünde açılmış, yürüyemedikten sonra… Çaban varsa masal da, yol da seni gayeye götürür. Tırmanacağın yer hem senden uzak hem de sendedir. Tohum sabırla filiz verir. Güneş aydınlığın yoludur. Bütünüyle alem olan bu aydınlıkta ümidin ve sevginin tanesini serperek bekleyelim, anlatalım. Çoğalalım.

Zafer mutlaka bizimdir.

Buluşma süresince birbirinden değerli insanlar tanıdım. Bir çok an biriktirdim. Dostluklar kazandım. Kendim ile bir yolculuğa çıkıp başka masallara düştüm. Bizi sevgi ve dostluk ile karşılayıp ağırlayan Mardin Müzesi çalışanlarına, birbirinden değerli insanlardan oluşan bu güzel ekibi bir araya getirip çok değerli işler yapan müze alışkanlığının kazanılması için emek veren ve yaşayan bir yer haline getiren değerli müze müdürü Nihat Erdoğan’a, harika bir organizasyon yapan ve bizimle tek tek iletişime geçen Seher İvrendi’ye, beni davet eden aşk ile masal anlatan Tacettin Toparlı’ya, bu davete vesile olan Sema Çeker’e, yanımda olan, dostluğu ve samimiyeti ile beni gönlünde ağırlayan Berfin Akay’a ve  ismini sayamadığım, bu buluşmayı organize eden, emeği olan, anlatan, dinleyen, sofralarını paylaşan, güleryüzünü eksik etmeyen, sevgi ile paylaşan herkese;

Sonsuz teşekkürler

Yeniden buluşmak ve daima birlikte kanat çırpmak niyetimle…

 

 

Gökçe Kurt

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.