Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Adana’da bir firma tarafından üretimi yapılan ‘ekmek katkı maddesi’nin GDO’lu soya içerdiği belirlendi. Hürriyet gazetesinden Burak Coşan’ın haberine göre GDO’lu soya ürünü kentteki fırınlarda ekmek yapımında kullanılıyor. Ülkemizde GDO’lu ürün yetiştirilmesi ve GDO’lu ürünlerin insan beslenmesinde kullanılması yasak. İthal edilen GDO’lu soya ve mısır gibi ürünler sadece yem endüstrisi tarafından kullanılabiliyor.
GDO Tarımı İşe Yaradı mı-Hangi Sorunlara Yol Açtı?
GDO tarımı ne açlığa bir çözüm getirebilir ve ne de verimlilikte bir artış sağlayabilir. Açlığın nedeni yetersiz üretim değil yoksulluk ve gıda üretimindeki adaletsizliktir.
GDO’lu tarımsal üretim günümüz tarımında şirket kontrolünün, endüstriyel tarım tekniklerinin ulaştığı en yıkıcı noktalardan biri. Yol açtığı kimyasal kirlenme çok ciddi boyutlarda. GDO’lu ürünler ot öldürücü olarak kullanılan ve toprak ve suda kalıcı kirlenmeye neden olan tarım zehirlerinin kullanımını azaltacağı iddiası ile piyasaya sokulmasına rağmen bu iddianın doğru olmadığı anlaşılmıştır.
GDO tarımı yapılan her ülkede toksik kimyasal madde kullanım miktarları artmış; örneğin Amerika’da GDO tarımı yapılan alanlarda Glifosat (ot öldürücü) kullanımı 2008-2013 yılları arasında %30 artış göstermiştir. Uruguay’da 2002-2008 yılları arasında GDO’lu soya tarımı yapılan alanlarda tarım zehri kullanımı 2.5 kat artış gösterdi.
GDO tarımı aile çiftçiliğini aşındırıyor. Çiftçiler çeşitli promosyonlarla, kampanyalarla, yasal mevzuat düzenlemeleriyle ve mikrokredilerle kimyasal kullanımının yoğun olduğu GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesine yöneltiliyor. İyi kötü kendine yeten insanlar şirketlere, bankalara bağımlı kılınıyor. Örneğin, Hindistan’da yapılan GDO tarımı, tarımsal üretim deseninin bozulmasına ve açlık sorunu ile karşılaşan çiftçi sayısının daha çok artmasına yol açtı. GDO tarımı yapılan ülkelerde tarım kesiminde yoksulluk azalmıyor, bu konuda incelenecek örnek ülke ise Arjantin’dir; GDO tarımı nedeniyle çok zarar görmüş bir ülkedir.
Ama en önemlisi endüstriyel tarım teknikleri insanın doğa ile kurduğu ilişkiyi basitleştirir ve nihayetinde sürdürülemez kılar. GDO tarımının en olumsuz yanlarından biri tarım gibi biyolojik türler arasındaki ilişkileri iyi anlamaya dayalı bir faaliyeti bir özelliği kodlayan basit bir gen parçacığına kadar indirgemesi ve toksik kimyasallara bağımlı bir hale getirerek mahvetmesi.
Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Nedir?
Bir canlı türüne karakteristik özelliklerini veren her şey o canlının genetik yapısında bulunur. Genetik yapılarına bir başka canlı türünden alınan yabancı genler eklenerek genetik yapıları değişikliğe uğratılmış organizmalara “genetiği değiştirilmiş organizma (GDO)” denir. Yapılan işlem milyonlarca yıl boyunca korunmuş olan ve bir canlıya kendine özgü türsel özelliklerini veren genetik yapının bir başka canlıdan transfer edilen gen veya genlerle değiştirilmesi, bozulması işlemidir. Mısır, soya, kanola en çok tarımı yapılan GDO’lu ürünlerdir.
GDO Tarımı Ne Amaçla Yapılıyor?
GDO tarımının artan nüfusu beslemek, yiyeceklerin besin içeriklerini iyileştirmek, tarımda toksik kimyasal kullanımını azaltmak ve tarımsal tekniklerin modernizasyonu sayesinde yoksullukla mücadele etmek amacıyla başvurulması gereken bir teknolojik yenilik olduğu iddia ediliyor. Oysa aradan geçen zaman bu iddiaların doğru olmadığını gösterdi.
Ekmekte Çıkan GDO’lu Soya Başka Gıda Ürünlerinde de Kullanılabilir mi?
Soya endüstriyel olarak üretilen pek çok gıda maddesinin yapısında bulunur. İşlenmiş gıda ürünleri genellikle çeşitli besin öğelerinin belli bir reçeteye ya da formülasyona bağlı kalınarak bir araya getirilmesine dayanır; yani bir gıda maddesinin içine çeşitli unsurlar katılabilir. Soya da katılan şeylerden biridir.
Soya proteini esaslı et ürünleri, soya katkılı süt ve süt ürünleri, margarin, peynir, ekmek, çikolata ve gofretler, çeşitli soslar, sakızlar, bitkisel vitaminler, gıda takviyeleri gibi yüzlerce çeşit ürünün içinde soya vardır. Dolayısıyla bu gıda ürünleri içine katılan soyanın GDO’lu olması mümkündür.
Soya katkılı gıda ürünlerinin bolluğu ve GDO’lu ekmek skandalı akla bir dizi soruyu getiriyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na Sorular
1) Son beş yıl içinde ülkemize ithal edilen GDO’lu soya miktarı nedir?
2) Yem endüstrisi tarafından kullanılan GDO’lu soya miktarı nedir?
3) İthal edilen ve yem endüstrisi tarafından kullanılan GDO’lu soya miktarı arasındaki fark (böyle bir fark çıkarsa) nereden kaynaklanmaktadır?
4) Eğer bir fark çıkmıyorsa, yani ithal edilen soyanın tamamı yem endüstrisi tarafından kullanılmışsa gıda ürünlerinde GDO’lu soya çıkmış olması nasıl açıklanabilir?
5) Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada 2016 ve 2017 yıllarında yurtiçinde üretilen ürünlerde 660 Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) denetimi gerçekleştirildiğini ve 7 gıda ürününde GDO kaynaklı olumsuzluk tespit edildiğini belirtti. GDO denetimleri hangi yöntemlerle yapılmaktadır? Son beş yıl içinde il bazında yapılmış GDO denetimi sayısı ve bu denetimler sonucunda tespit edilen uygunsuz örnek sayısı kaçtır?
6) Son yıllarda yapılan çalışmalarda GDO’lu ürünlerin konvansiyonel ve ekolojik yöntemlerle üretilen ürünlere kıyasla bünyesinde çok daha fazla glifosat biriktirdiği tespit edilmiştir. Glifosat GDO tarımında çok kullanılan toksik etkili bir kimyasaldır ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından muhtemel kanserojen olarak nitelenmekte. Ülkemize ithal edilen GDO’lu soya ve mısırda glifosat kalıntısı analizi yapılmakta mıdır? Hayvan besiciliğinde kullanılan yemlerde glifosat kalıntısı analizi yapılmakta mıdır? Glifosat hayvanların etine ve sütüne geçmekte midir? Bakanlığın bu konularda son 5 yıl içinde yaptığı bir kalıntı izleme çalışması var mıdır?
7) Son beş yıl içinde ülkemize ithal edilen GDO’lu mısır miktarı nedir? Yem endüstrisi tarafından kullanılan GDO’lu mısır miktarı nedir? İthal edilen ve yem endüstrisi tarafından kullanılan GDO’lu mısır miktarı arasındaki fark (çıkarsa) nereden kaynaklanmaktadır?
Gıda hayati bir konudur. Hayata nasıl baktığımız ve nasıl bir gelecekte yaşamak istediğimize ilişkin son derece net tavırlar almayı gerektirir ve yukarıdaki sorulara yanıt vermek kamu sağlığını korumakla mükellef bir kurumun görevidir.
Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Bülent Şık