Sizlere 21 Mart tarihli haberimizle 1 nolu reaktör içerisinde tam erime olduğundan bahsetmiş 2 ve 3 nolu reaktörlerde de benzer bir durumun yaşandığındığından şüphelenildiğini aktarmıştık. Maalesef bugün şüpheleri haklı çıkartan bir gerçekle karşı karşıyayız. Global Research’den Robert Hunziker’in haberine göre reaktörlerin içerisinde ne olup bittiğini muon ışınlarıyla araştıran Nagoya Üniversitesi’nden bilim insanları 2 nolu reaktörün içerisinde yakıt çubuklarının görüntülenmediğini ve her iki reaktörde de çok ciddi boyutta radyoaktivite içeren yakıt çubuklarının tam erimeye uğramış olabileceğini açıkladı. 3 ve 4 no’lu reaktörlerde de erime olmuş olabileceği düşünülüyor.
Yakıt çubukları ortadan yok olmuş ! Kimsenin bir şeyden haberi yok!
Yine de bilim insanları yakıt çubuklarının eriyerek muhafaza kabının da altında birikmiş olabileceğini “çökme”olduğunu söylemeyi ve toprağa karışıp karışmadığından da emin olmadıklarını söylemeyi tercih ediyor. Fakat yine bilim insanlarına göre muhafaza kabında erime yoluyla çöken çok yüksek radyoaktivite yüklü nükleer yakıtın, düştüğü katmanları da aşarak yer altına inmesi, toprağa ve yer altı sularına dolayısıyla eko sisteme karışması pek uzak ihtimal değil.
Nagoya Üniversitesi’nden bilim insanları, Toshiba şirketinin desteğiyle gerçekleştirdikleri araştırmaya dair bulguları 26 Eylül 2015 günü Japonya Fizik Derneği’nde yapılan toplantıda sundu. (Bu arada Toshiba’nın 2012 yılında Sinop’taki nükleer santralin kurucu talipleri arasında yer aldığını, 2015 yılında yerini Taisei ve Obayashi şirketlerine bıraktığını hatırlayalım) Rapor özetle şu bilgileri aktarıyor:
“Yüksek radyoaktivite içeren atıklar en tehlikeli maddelerden sayılıyor. Örneğin Sezyum 137 yarılanma ömrü 30 yıl olan kullanılmış yakıt çubukları içerisinde en uzun ömürlü fraksiyona uğrayan radyonuklid maddesidir. Nükleer atıklar ise tahmin edilemeyecek kadar zehirlidir. 1 gram radyoaktif sezyum 88 kuri radyoaktivite içerir. 104 kuri miktarında bir radyoaktif sezyum maddesi yaklaşık 2600 kilometre karelik alana yayılarak yarım yüzyıldan uzun bir süre yok olmaz .
Çernobil’den örnek vermek gerekirse Çernobil nükleer faciası ile etrafa 104 kuri değerinden de fazla miktarı içeren Sezyum 137 maddesinin yayılması, Ukrayna’da 2600 kilometre karelik bir alanın tahliye bölgesi olmasına yol açmıştır. Bilim insanları sezyum maddesinin 180-320 yıl boyunca çevreden yok olmayacağını söyler. Fakat bu noktada sezyumun suda çözülebilen bir madde olarak kolaylıkla ekosistem içine yol aldığını da belirtmek gerekir ki Fukuşima ’da Çernobil’deki gibi patlamayla birden gökyüzünü kaplayan radyoaktiviteden değil, reaktördeki yakıt çubukları içerisinden sızarak yıllar içinde %80’inin Pasifik okyanusuna karıştığı bir radyoaktiviteden söz ediyoruz”.
Missouri Üniversitesi’nden kıdemli bilim insanı, Sosyal Sorumluluk adına Fizikçiler Derneği Başkanı Steven Starr da 11 Mart 2013 tarihinde yaptığı klinik laboratuvar araştırmaları sunumunda doğada kendiliğinden bulunmayan Sezyum 137 gibi uzun ömürlü radyo nüklidlere yabancı olduğumuzu, ve bunun tüm benzer tipteki zehirlerden milyon defalarca daha zehirli olduğunu söylemiş ki açıklamasının devamında Sezyum 137nin ekosisteme yayılması halinde belirtilen bölge içerisindeki insanlarda kanser, lösemi, genetik mutasyon , doğum anomalileri, şekil bozuklukları ve kadınlarda düşük gibi sorunlara yol açabilen, insan beyninin fonksiyonlarını zayflatan, hafıza ve konuşma yeteneğini azaltıcı etkileri olan bir madde olduğunu da açıklıyor. Daha ekolojik bir bakış açısıyla bu sağlık sorunlarının sadece insanlarda değil tüm canlılarda ortaya çıktığı düşünülebilir.
Öte yandan Fukuşima’da insanlık daha önce hiç tecrübe etmediği bir durumu yaşıyor olsa da maalesef yaşanan bu gerçeklerin gün ışığına çıkarılması, toplum tarafından bilinmesi de Japonya’daki medyanın baskı altına alınmasıyla önleniyor. Japon Hükümetinin “Gizlilik yasası” kapsamında yaptığı değişiklikler “gizli”olduğu tayin edilen bilgi ve belgelerin paylaşılmasını, yurt dışına çıkarılmasını olanaksız hale getiriyor zira bu eylemleri icra eden gazetecilerin 10 yıl hapsine son derece keyfi bir şekilde hüküm verilebiliyor.
Bu bağlamda Sınır ötesi Gazeteciler(RSF) adındaki bağımsız kuruluşun 180 ülke içerisinde basın özgürlüğü olandan olmayana doğru yaptığı sıralamada Japonya’yı 2012 yılında 22.sıradan 53.sıraya 2013 yılında da 59.sıraya düşürmesi şaşırtıcı değil. Sınır Ötesi Gazeteciler’in 2014 yılında yaptığı açıklamaya göre “Japonya şeffaflığını tamamen yitirmiş ve Fukuşima ile ilgili dolaylı dolaysız tüm haberlerde insan hakları ihlalleri yapılıyor”. Söz konusu kuruluşun 2014 yılı raporunda Türkiye ise 154.sırada gösterilmişti.
Elbette baskı ortamında nükleer yandaşları da nükleerin güvenli bir enerji kaynağı olduğu yalanını yaymaya devam edebiliyor hatta radyoaktiviteye bağlı sağlık problemleri gündeme getirilecek olursa aynı Türkiye’de 1986 Çernobil faciasının radyoaktif etkilerinin gizlenmesine çalışılıken söylendiği gibi “Biraz radyasyon iyidir” söylemlerinin yaygınlaştırılmasına çalışılıyor. Oysa bilimsel gerçekler tam aksine işaret ederek, Temmuz 2015 yılında Fransa’da Uluslararası Kanser Araştırmaları Biriminin Fransa’nın Lyon kentinde 300 bin nükleer santral işçisi üzerinde gerçekleştirdiği araştırmanın sonucunda zararsız radyasyon dozunun olmadığını ve radyasyonun tüm dozlarının her şekilde zararlı olduğunu ispatlamış bulunuyor.
Çeviri ve derleme : Pınar Demircan
(Yeşil Gazete, NHK World, Global Research)