Firavunlar – Ahmet Altan

Eski Jandarma Komutanı Teoman Koman’ın gözaltına alındığını okuduğumda iki olayı hatırladım. Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “davetini” reddetmesini ve Meclis’e hesap vermeye gitmemesini.

Kimsenin de onu zorlamamasını.

İkincisi de bir gece televizyonda, yüzünde fevkalade yukardan bakan alaycı bir gülümsemeyle “JİTEM yoktur” deyişini.

Binlerce insanı sorgusuz sualsiz öldüren JİTEM’in varlığı belgelerle kanıtlandı.

Katillerin bir kısmı yakalandı.

Bir zamanlar Meclis’i küçümseyen, Meclis’e hesap vermeyi reddeden Teoman Koman da dün polis tarafından gözaltına alındı.

28 Şubat’ın “icracılarından” olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Koman’la birlikte polis başka generalleri de yakaladı.

Generallerin hiçbir zaman hesap vermeyeceklerine inandıkları günleri hatırladım.

Zorbalıklarını.

Kürtleri sokaklarda her gün vurup öldürdükleri zamanları.

Dindarları, sırf dindarlıkları belli oluyor diye ezip acılar çektirdikleri günleri.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi dindarlar iktidarda.

Kürtler ise hâlâ acı çekiyor.

O yara hâlâ kanıyor.

Devlet, Kürtleri sindirmek için her yolu denedi.

Türklerin hafızası o günleri belli ki hiç kaydetmemiş ama Kürtlerin hafızaları o günleri hiç unutmadı.

Kürtçe konuşmayı bile yasakladılar.

Yasaktı sokakta Kürtçe konuşmak.

Kürtçe şarkı söylemeyi yasakladılar.

Ahmet Kaya, “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” sözünü hayatıyla ödedi.

Çocuklarına Kürtçe isim koymayı yasakladılar.

Kürtler, çocuklarına Türkçe isimler koymak zorunda kaldılar.

Her şeyi denediler, sadece Türklerle Kürtlerin eşit olacağı bir toplum kurmayı denemediler.

Bu ülkenin Müslüman dindarları, ezilmenin, horlanmanın, “ikinci sınıf” insan muamelesi görmenin, istedikleri hayatı yaşayamamanın, “eşit olmamanın” acısını biliyorlar.

Çocukları “başlarını örtüyor” diye başlarını örtmeyen çocuklarla onları aynı okullara almadılar.

Bugün bile bu “yasak” resmen kalkmış değil.

Acıyı, aşağılanmayı, “eşit sayılmamayı” yaşamış Müslüman dindarlar bugün nasıl Kürtlerin acılarını anlayamıyor?

Çocuğu “başını örttüğü” için okula alınmayan biri, çocuğu okulda “anadilini” öğrenemeyen birinin derdini nasıl anlamaz?

Senin çocuğuna başörtüsünü yasak eden, Kürdün çocuğunun da “anadilini” okulda okumasını yasak etmişti.

Neden şimdi gidip Kürtlere karşı “senin” yasakçınla birlikte duruyorsun?

Başını örtmek de hak, çocuğunu anadilinde eğitmek de hak, neden hakkın yanında değilsin?

Bugün sorgulanan generallere baktığınızda hissettikleriniz benzer duygular.

Birileri “biz sizden daha üstünüz” diyorlardı.

Gün geldi, devran döndü, Müslüman dindarlar iktidarı kazandı, şimdi onlar Kürtlere “biz sizden daha üstünüz” diyorlar.

Kimsenin kimseden daha üstün olmadığı bir gün gelmeyecek mi bu ülkeye?

Askerî vesayete niye karşı çıktık?

Niye hep birlikte mücadele ettik?

Eşitsizliğe tahammül edemediğimiz için değil mi?

Bugün niye bu eşitsizliği sürdürüyoruz peki?

Eğer darbeci, cuntacı generallerin “yasaklarını”, “eşitsizliklerini”, insafsızlıklarını aynen sürdüreceksek niye o generalleri hapishanelere dolduruyoruz?

Onların “eşitliği” inkâr eden zihniyetlerini bu ülkeden silmek için mi yoksa onların yerine geçip eşitsizliği sürdürmek için mi?

Bir zamanlar, bu ülkenin şimdiki iktidarının sahibi olan dindarlar Kürtlerin dertlerini anlıyorlardı, onların sorunlarını çözmek istediklerini söylüyorlardı.

Şimdi ne oldu?

“PKK”
demeyin hemen, PKK olduğu için mi Kürtlere anadilde eğitim hakkı vermiyorsunuz?

Yoksa Kürtlerin “anadilde eğitime” layık olmadıklarını düşündüğünüz için mi?

Türklerin hakkı olan neden Kürtlerin hakkı değil?

Müslümanlar, “insanların eşit yaratıldığına” inanmıyor mu artık?

Eşitsek neden çocuklarımız aynı haklara sahip değil?

Eşit değilsek, bu eşitsizliğin “kaynağı” ne?

Farklı ırklardan olmamız mı?

Türklerin Kürtlerden daha kalabalık olması mı?

Var mı “Müslümanlıkta” insanları “ırklarına” ya da “kalabalıklarına” göre ayırmak?

Eğer dinde böyle bir “ayırım” yoksa siz neden ayırıyorsunuz?

Benim bildiğim “kibir” günahtır, öbür dünyada hesabı sorulduğu gibi bu dünya da insana hayır getirmez.

Çok kibirliydi darbeci generaller.

Kürtleri de, dindarları da, solcuları da aşağılıyorlardı?

Ne oldu?

Bugün temsilcileri iktidarda olan dindar insanların “geçmişi”, çektikleri acıları hatırlamalarını istemek çok mu haksızlık?

Neden o acıları Kürtlere çektiriyorsunuz şimdi?

Neden başka “mazlumların” yanında durmuyorsunuz?

O generallerin zulmünden herkes payını aldı.

Bugün Kürtler hâlâ aynı zulmün kurbanı.

Darbeciler zalimdi, insafsızdı, “firavundu”, onlar artık yoklar, teker teker yakalanıp yargılanıyorlar, peki, “firavunlar” yoksa neden hâlâ mazlumlar var?

Bitsin artık bu firavunluk dönemi.

“Her firavunun bir Musa’sı var”
, Musa’lar da firavun olmasın artık.

Ahmet Altan – Taraf

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR