Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
***
Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir habere göre 2011-2012 yılları arasında Polonya’dan ithal edilen etlerin bir kısmı deli dana hastalığı riski taşıyor olabilir.
Söz konusu etler özel şirketler ve Et ve Balık Kurumu tarafından ithal edilmişti. Bu çok önemli gıda güvenliği sorunu Polonya’nın başlattığı soruşturma kapsamında Türkiye’den adli yardım talebinde bulunmasıyla ortaya çıktı. Yani Polonya hükümeti konuyu gündeme getirmese ne olup bittiğini öğrenemeyecektik. Sürekli et ithalatı yapan bir ülke olmamız göz önünde bulundurulduğunda acaba deli dana sorunu ithal edilen diğer etlerde de var mı ya da başka hangi sorunlar var? sorusu akla geliyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yaptığı bir açıklama ile Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberi yalanladı. Bakanlık tarafından söz konusu habere ilişkin yapılan yazılı açıklamada: “İthal edilen etlerin bilimsel olarak BSE açısından risk grubunda olmayan 30 ayın altındaki sığırlardan elde edilmesi, Bakanlığımız veteriner hekimlerince yürütülen kesim öncesi kontrollerinde BSE hastalığına ilişkin klinik belirtilerin olmaması, soruşturma kapsamında BSE tespit edildiğine dair herhangi bir analiz raporunun bulunmaması ve bugüne kadar Polonya’dan ihraç edilen etlerde AB üyesi ve diğer ülkelerde BSE hastalığına ilişkin herhangi bir tespitin olmaması dikkate alındığında habere konu olan iddiaların doğru olmadığı net olarak anlaşılmaktadır” ifadelerine yer verildi.
Ancak bu açıklama Cumhuriyet’te yer alan haberdeki iddialara net bir yanıt oluşturmuyor. Haberde Polonya’daki et analiz şirketlerinin kesilen hayvanlara deli dana testi yapmadığı halde yapılmış gibi rapor verdiği; buna ek olarak, kesilen hayvanlara ait etlerin soğuk hava depolarında saklandığı ve daha sonra Türkiye’ye gönderilirken hasta hayvan etleri ile değiştirilip değiştirilmediğinin de bilinemeyeceği vurgulanıyordu. Bakanlık bu kritik iddialara bir yanıt vermiyor; dolayısıyla deli dana hastalığı taşıyan etlerin gerçekten ithal edilip edilmediğini bilemiyoruz.
Deli dana hastalığı nedir?
Deli dana hastalığı (Bovine Spongiform Encephalopathy – BSE) oldukça nadir görülen ancak tedavisinin olmaması, hastalık mekanizmasının hala tam olarak anlaşılamaması ve hastalık etkenini yok etmenin nerdeyse imkânsız olması gibi nedenlerle hemen her ülkede dikkat çeken bir hastalıktır.
Hastalığa prion adı verilen ve virüslerden daha küçük boyutlardaki protein parçacıkları neden oluyor.
Hastalık yenilen et ve et ürünleri ile insanlara da bulaşabiliyor ve insanlarda “Creutzfeldt-Jakob Hastalığı” adı verilen bir hastalığa yol açıyor. Hastalık hayvanlarda olduğu gibi beyin dokularının hızla tahrip olmasına ve beynin süngerimsi bir yapıya dönüşmesine neden olarak ölüme sebebiyet veriyor.
Creutzfeldt-Jakob hastalığı insanlarda çok ender gözleniyor. 1996 yılından bu yana dünya genelinde alınan çeşitli önlemler hastalığın insanlarda görülme sıklığını da çok azalttı. Ancak hastalığın tedavisinin olmaması ve kesin olarak ölüme sebebiyet vermesi nedeniyle gıda güvenliği ile ilgili çalışmalarda deli dana hastalığı dikkatle izlenen ve kontrol edilmeye çalışılan konuların başında geliyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu konuda yapmış olduğu açıklama ise ülkemizde yapılan kontrol çalışmalarında ciddi yetersizlikler olduğuna işaret ediyor.
Etlerde sağlık riski oluşturan hastalık etkeni o kadar çok ki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın halk sağlığı açısından neleri görmezlikten geldiğini, yaptığı kontrol çalışmalarında hangi noktaları es geçtiğini deli dana hastalığı vesilesiyle dile getirmek gerekiyor.
Etlerde sağlık riski yaratan diğer etkenler
Ülkemizdeki et talebini karşılamak için yapılan canlı hayvan veya doğrudan et ithalatı miktarı yılda yıla artış gösteriyor.
İthal edilen et ve et ürünlerinin bir sağlık riski oluşturup oluşturmadığının anlaşılması için mutlaka yapılması gereken bazı kontroller var.
Örneğin, et ve et ürünlerinde kullanılan hormon esaslı maddelerin, antibiyotiklerin, bazı pestisitlerin, ağır metallerin kalıntısına bakmak; nitrit ve nitrat gibi katkı maddelerinin ve nitrozaminlerin miktarını tespit etmek; nitrofuranlar gibi kansere yol açtığı için kullanılması yasaklanmış kimyasal maddelerin bulunup bulunmadığını araştırmak en az deli dana hastalığı etkenlerini araştırmak kadar önemli.
Tek bir örnek vererek konunun taşıdığı öneme ışık tutmaya çalışacağım. 7 Mart 2017 tarih ve 30000 sayılı resmi gazetede yayınlanan ‘Türk Gıda Kodeksi Hayvansal Gıdalarda Bulunabilecek Farmakolojik Aktif Maddelerin Sınıflandırılması ve Maksimum Kalıntı Limitleri Yönetmeliği’ne göre et ve et ürünlerinde kontrol edilmesi gereken farmakolojik esaslı kimyasal madde sayısı 130’un üzerinde.
Bu kimyasallar hayvan sağlığını korumak için çeşitli amaçlarla kullanılan ancak et ve et ürünlerinde kalıntı bırakan maddeler. Her biri için et ve et ürünlerinde aşılmaması gereken bir eşik değer belirlenmiş. Bu değer aşıldığında bir sağlık sorununa yol açacakları kabul ediliyor. Dolayısıyla piyasada satılan et ürünleri ithal edilsin veya edilmesin bu kimyasal maddelerin kalıntılarını içerip içermedikleri açısından mutlaka kontrol edilmeli.
Bu kontrollerin yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz.
Bu çerçevede Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sorulması gereken ama net bir yanıt verilebileceği şüpheli olan basit sorular şunlar, parantez içindeki italik ifadeler benim yanıtlarım :
1) İthal edilen etlerde ülkemizde geçerli mevzuata göre analiz edilmesi gereken risk etkenlerinden kaçına bakılmaktadır? (Muhtemelen hiç birine)
2) Ülkemize ithal edilen etlerin sağlık açısından sorun yaratacak biyolojik veya kimyasal maddeler açısından gerekli laboratuvar analizleri yapılmakta mıdır? (Yapılmıyor) Yoksa Polonya örneğinin gösterdiği gibi ithal edilen ülkelerde yapılan analiz çalışmaları yeterli mi görülüyor. (Yeterli görülüyor) Eğer öyleyse bu gıda güvenliği açısından ciddi bir zaaf değil midir? (Çok ciddi bir zaaftır)
3) Ülkemizde et ve et ürünlerinde 2017 yılında yapılan kontrol ve denetim çalışmalarında kaç örnek çalışılmıştır, uygunsuz çıkan örneklerin oranı nedir ve bu konuda neler yapılmıştır? (Açıklansa iyi olur ama yapılan açıklamalar at ve eşek eti bulduktan öteye gitmiyor)
Soruları daha da çoğaltmak mümkün; ama çok detaya girmeden söyleyeceklerime açıklık getirmek istiyorum: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı zaman zaman yaptığı basın açıklamalarında at veya eşek eti satan ya da ürünlerine bu etleri karıştıran firmaları açıklıyor.
Bu tespit büyük bir marifetmiş gibi sunuluyor.
Ülkemiz mevzuatı at veya eşek etinin satışını ve et ürünlerinde kullanılmasını yasaklıyor. Ama at veya eşek eti yemenin eğer etler sağlıklı bir hayvandan elde edilmişse bir sağlık riski oluşturmayacağı bilinmeli. Asıl mesele et ve et ürünlerinde at veya eşek eti tespiti yapabilmek değil yukarıda değindiğimiz gibi sağlığa gerçekten zararı dokunan yüzlerce kimyasal maddenin kalıntılarının araştırılmasıdır.
Bu çalışmalar layıkıyla yapılmadığı sürece halk sağlığını korumak olanaksızdır.
Umutsuzluğa, bir gıda korkusuna yol açmamak için burada dile getirilen bütün sorunların çözümünün olduğunu belirtmeliyim. Halk sağlığını tehlikeye atmadan, kamu refahını koruyarak beslenme sorunlarını çözmek mümkündür.
Yazdıklarımdan at veya eşek etinin yenilebilir olduğu anlamı da çıkarılmasın; tekrar belirtmeliyim ki bu etlerin işlenmesi yasaklanmıştır ülkemizde. Aslında ne kadar az et yenirse hem sağlık ve hem de iklim krizini derinleştirmemek açısından o kadar iyi; sadece insanlar için değil hayvanlar için de iyi… Ama bu başka bir yazının konusu.
Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır
Bülent Şık