1 Aralık 2014 – 1 Aralık 2015 arasında 1 yıl süre ile gıda/ilaç gibi temel ihtiyaçları ve sayısı 5’i bulan istisnalar dışında hiçbir şey satın almama üzerine yaşadığı deneyimi ALMADIM blogundan paylaşan Selma Hekim ile gönüllü bir anlaşma yaptık.
Anlaşmamız da şu; Yeşil Gazete Haftasonu ve Kitap eki [ha-ki]’de evindeki ve elindeki ‘şey’leri [Eşyaların Hikayesi] yazı dizisi üzerinden okurlarımız ile paylaşacak. “Satın almadan edindiğimiz, hayatımıza kattığımız şeylerin bir öyküsü, ardında bıraktığı bir hatırası var” diyor Hekim. Biz de sözü ona bırakıyoruz.
***
5 – Hayatta bir eşyaya bağlanacaksam ben bu dala bağlanayım
Dala karşı duramıyorum. Kıyıda köşede formu biraz güzel bir dal görsem hemen almak istiyorum. Bir tek dal da değil; taş, kozalak, deniz kabuğu bazen yaprak ama en fazla dal. Bazen yürürken beğendiğim bir dalı elime alıp yolun sonuna kadar taşıyıp bırakıyorum, bazen otururken dış kabuğunu soyup kendimi oyalıyorum, eğer deniz kenarındaysam denizin aşındırdığı dal parçalarını topluyorum, sonra onları boyayıp adam yapıyorum. Topladığım bazı dalları da birgün bir şey yaparım diye saklıyorum.
Burgazada’dan getirdiğim bir dal var mesela, duvara çaktığım iki çivinin üstüne oturttum, üzerine de küçük çiviler çaktım. Şimdi evdeki 2. önemli dal olarak kolye askısı görevi yapıyor.
Evdeki 1. önemli dal’ın hikayesine gelirsek 15 yıl geriye Gümüşlükteki Tavşan Adası’na dönmemiz lazım. O yıl Sema’yla Gümüşlük’e Duygu’yu ziyarete gitmiştik. Tatilimizin son günü Tavşan Ada’sında yürüyüşe çıktık. Bodur bir bitkinin kurumuş o dalını ilk gördüğüm anı hatırlamıyorum ama şimdi düşününce görür görmez vurulmuş olduğumu farzediyorum.
Dalı aldıktan sonra elimde dal minik bir patikadan yürümeye devam etmiştik. Deniz sağda devam ediyordu, patika gitgide yukarı tırmanırken yamaç da dikleşti ve sonra bir an fark ettik ki ne olmuşsa olmuş denize doğru bayağı dikleşen bir noktaya gelmişiz ve patika da kaybolmuş. Ben bunu fark eder etmez bir paniğe kapıldım sanki o yamaçtan kayıp uçurumdan denize düşecekmişim gibi geldi, sonum geldi korkusuyla kendimi yere attım. Yerde bir süre bekledikten sonra sürüne sürüne düz bir alana çıkmaya çalıştım, aşağıda denizden gezi tekneleri Türk pop müziği eşliğinde geçerken ben bir taraftan titreyip ecel terleri döküyordum ama diğer taraftan da elimdeki dalı sıkı sıkı tutmaya devam ediyordum. Be kadın yuvarlanıp denize düşsen elinde dalla düşeceksin. Neyse ki düşmedim, sonuçta bir düzlüğe ulaştık. Sema da benim kadar panik olmuş muydu hatırlamıyorum ama elimden dalı bırakmadım diye dalga geçtiğini hatırlıyorum. Olayın sonrasında Tavşan adası sınırlarını henüz terk etmeden dal elimde bir fotoğrafımı çekmişti. O fotoğraf bende yok şimdi, Sema’da var mı acaba sorayım.
Ben o dalı otobüsün baş üstü bagajında Bodrum’dan İstanbul’a taşıdım, sonra cilalayıp Boyova apartmanındaki evimizin duvarına astım. O evden sonra 3 ev değiştirdim, dal da benimle geldi, taşınmalarda ucundaki bazı minik dallar kırıldı.
Bazen duvara astım bazen bir rafa koydum. Dönem dönem ucuna süsler bağlamışlığım da oldu yeni yıl ağacı hesabı. Şimdi evin salonunda asılı durur kendisi. Hayatta bir eşyaya bağlanacaksam ben bu dala bağlanayım değil mi?
Bu arada dal yazmaktan dal kelimesine yabancılaştım şu an.
Selma Hekim