Erdoğan’ı yenmenin cezası!

İBB'nin elden gitmesi hem maddi hem de manevi bir kriz yarattı. O krizin etkilerini ve o krizin gözü dönmüşlüğünü yaşıyoruz.

31 Mart 2019’da AKP‘nin İstanbul adayı kimdi? Ya da 24 Haziran 2019’da? Pusulaya adı yazılan kişi bir önceki seçimde İzmir‘i kaybetmiş Binali Yıldırım‘dı, evet. Fakat hepimiz biliyoruz ki diğer tüm büyükşehirlerde, şehirlerde ve hatta ilçelerde olduğu gibi AKP’nin İstanbul adayı da tek kişiydi: Recep Tayyip Erdoğan. Tek tek mitinglerde o konuştu, afişlerde mutlaka onun fotoğrafı vardı. Hatta kaybedilen seçim sonrasında kazanmış gibi İstanbullu seçmenlere teşekkür eden pankartların sağ tarafında yine kendisi vardı. Aynı Ankara’yı kaybettiği gibi İstanbul’u da kaybetti Erdoğan, ama unutmadı.

Ben bu unutmama halinin 2019 ile ilgili olduğunu düşünmüyorum. Nasıl ki şu anda bize yaşatılan ucube sistemde Cumhurbaşkanı tek bir imza ile yüzlerce insanı atayabiliyorsa, bir grevi sonlandırabiliyor ya da uluslararası bir sözleşmeden çıkabiliyorsa; tüm belediye başkanlarını da kendisinin atamasını ve halkın da (Elbette!) onları seçmesini istediğine adım gibi eminim. Her seçimde giderek daha düşük profilde belediye başkan adayları göstermesini bu iddiama kanıt olarak sunabilirim. Bir başka kanıt için ise bir kaç isim saymam gerekli: Kadir Topbaş, Melih Gökçek, Ahmet Edip Uğur ve Recep Altepe… Kim bunlar? Halkın oylarıyla seçilmiş, görevlerine devam edemeyecek kadar büyük ama yargılanmayacak kadar küçük suçları (kabahatçik!) olan belediye başkanları. Hepsi tek tek istifa ettirildi ve yerlerine yenileri atandı. Neden? Esas nedeni bilmiyoruz ama görünürdeki neden Recep Tayyip Erdoğan onları istemedi. Eğer Erdoğan bir kişinin, bir yerin belediye başkanı olmasını istemiyorsa elbette olmayacaktı! Yargı kararını bırakın, bir duruşma bile olmadı. Kimse ses çıkarmadı, kimse yüzlerine bakmadı. Çünkü kazandıkları seçimlere de aslında onlar girmemişti. Giren ve kazanan aynı kişiydi: Recep Tayyip Erdoğan!

‘Herkes biliyor, geminin su aldığını…’

Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin deyişiyle “Kapının önüne boş damacana şişesi gibi konulan eski başkan”lardan 2019’a gelelim. Sizlere tüm dünyada absürt gelecek ama mekan Türkiye olunca normal karşılanacak bir olay söyleyeceğim. Çok normal geleceği için şaşırmayabilirsiniz ama bir daha okuyun ve düşünün: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni CHP kazanınca Türkiye’de iki tane gazete kapandı. Ne saçma değil mi? Hem de kapanmadan önce binlerce sattıklarını iddia eden gazetelerdi bunlar. Sadece bu örnek bile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sadece bir belediye olmadığının, dillerden düşmeyen 16 milyon kişinin sırtından nasıl bir sistemin beslendiğinin ufacık da olsa bir kanıtı. İşte bu yüzden ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne de bu Belediye’yi iki kere kazanan Ekrem İmamoğlu’nu boş damacanalarla karıştırmamak lazım. İBB’nin elden gitmesi hem maddi hem de manevi bir kriz yarattı. O krizin etkilerini ve o krizin gözü dönmüşlüğünü yaşıyoruz.

Türkiye’de hukuk sisteminin geldiği yerin ne kadar korkunç bir nokta olduğunu görmek için elbette Ekrem İmamoğlu’na siyasi saiklerle açılan, siyasi saiklerle devam ettirilen ve siyasi saiklerle sonuçlandırılan bu davaya ihtiyacımız yoktu. Türkiye siyasetin davalar eliyle şekillendirilmesi gibi otoriterliğin hukuksal kılıfa büründürüldüğü bir sisteme geçeli en az 12 yıl oldu, ki daha öncesinde de parmakla gösterilen bir hukuk sistemimiz olduğunu söyleyemeyiz! AKP Genel Başkanı’nın, İçişleri Bakanı’nın sürekli halkın yüzde 60’ına yönelik söylediği sözler yanında “ahmak” kelimesinin herhangi bir ağırlığı olmayacağını da biliyoruz. Leonard Cohen‘in o muazzam şarkısında anlattığı gibi “Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu, herkes biliyor, geminin su aldığını herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini” evet herkes biliyor ve görüyor.

Ve artık herkes görüyor ki birlikte hareket edip bu karanlığı aydınlığa çevirmekten başka çaremiz yok. İmamoğlu bir parti olsaydı ve 2019 seçimlerinde sadece İstanbul’da aldığı oyları almış olsaydı oy kullanan seçmenin yüzde 9.82’sinin oyunu almış olacaktı o parti. Bu kadar büyük bir iradeyi bir kalemde yok sayabilecek bir cürete karşı birlikte davranma cüretini göstermeliyiz. Farklı mıyız? Çok! Fark eder mi? Hayır!

Koray Doğan Urbarlı
Koray Doğan Urbarlıhttp://urbarli.net
İzmir’de doğdu. İzmir Kız Lisesi’nden sonra Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. İlk önce Ege Üniversitesi Sosyoloji’de, sorasında da Ankara Üniversitesi Sosyoloji’de yüksek lisans yapmaya başladı. İkincisine devam ediyor. Bir kamu belediyesinin Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde beyaz yakalı işçi olarak hayatına devam ediyor. Yeşil Gazete ekibine köşe yazıları, Türkiye, spor ve Dünya haberleri ile katkı sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR