Köşe YazılarıManşetYazarlar

Enerji krizinin çözümü fosil yakıtlarda aranmamalı

0

Avrupa’da enerji krizi giderek derinleşiyor. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya batı ülkelerinin kendisine uyguladığı ekonomik yaptırımlara, batı ülkelerine yaptığı doğal gaz ihracatını keserek yanıt verdi. Geçtiğimiz haftalar içinde bakım yapma gerekçesi ile Rusya’nın Kuzey Akım 1 hattından Avrupa’ya doğal gaz akışını durdurması özellikle enerji talebi açısından önemli ölçüde Rusya’ya bağımlı olan Almanya’da büyük paniğe yol açtı.

Başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri şimdi ellerindeki doğal gaz stokunu mümkün olduğu kadar uzun süre kullanabilmenin yollarını arıyorlar. Bunun için birçok AB ülkesinde şimdiden önlemler alınmaya başladı. Kendi aralarında doğal gaz tüketimini %15 oranında düşürme konusunda antlaştıkları son olarak kamuoyuna yansıdı. Tüm AB ülkelerinde resmi ve tarihi binaların aydınlatmaları yarı yarıya azaltılırken, mağazalardan, alışveriş merkezlerinden klimalarını 25ºC’nin altına ortamın sıcaklığını düşürmeyecek şekilde yeniden ayarlamaları istendi. Almanya’da birçok spor salonunda duşlarda sıcak su verilmesi durduruldu. Artık sporcular soğuk su ile duş almak zorunda… Oteller ise müşterileri için ancak belli saatlerde sıcak su verebiliyor. Kış mevsimi için ise daha sert önlemler düşünülüyor. Eldeki doğal gazın daha çok sanayi tesislerine verilebilmesi için dış aydınlatmaların iyice azaltılması, konutlara kısıtlı sürelerle doğal gaz verilmesi, hatta kentlerde, kasabalarda insanlar için toplu ‘ısınma noktaları’ kurulması tartışılıyor. Tüm bu önlemlerin halk sağlığı üzerindeki etkileri ise şimdilik hiç düşünülmüyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın İcra Kurulu Başkanı Fatih Birol geçen hafta içinde BBC’nin ünlü programı “Hardtalk”a katıldı. Tartışılan konu yaşanan enerji ‘paniğinin’ temiz enerjiye geçişi yavaşlatma, hatta durdurma olasılığıydı. Zaten bir süredir yaşananlar bu olasılığın giderek güçlendiğini gösteriyor. Birol’dan da öğrendiğimize göre Azerbaycan,  Norveç, Suudi Arabistan, Cezayir gibi alternatif ülkeler bir süredir petrol ve doğal gaz üretimini artırmış. Buna kömür üreten ülkeler de katılmış. Fakat bununla da kalmıyor, popüler bilim dergisi Nature’den öğrendiğimize göre yeni petrol sahalarının açılması da gündemde; hem de tam yağmur ormanlarının ortasında… Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde turba ve yağmur ormanı alanlarında yeni petrol sahaları çokuluslu şirketlere sondaj ve üretim için açık artırma ile verilecek. Dünyanın en büyük yağmur ormanlarından birine ev sahipliği yapan bölge, şimdi petrol şirketlerinin yeni üretim alanı olmak üzere… Bugünlerde yapılacak petrol üretim sahası ihaleleri Virunga Milli Parkı’nın yanı sıra, sera gazlarını depolayarak küresel iklim krizinin önlenmesine katkıda bulunan tropikal turba alanlarını da kapsıyor. Kongo’nun dünya için bu kadar özel bir bölgede yeni petrol sahalarının açılmasına izin vermesi haberi Kongo Devlet Başkanı’nın Glasgow’daki küresel iklim zirvesine katılmasından ve yeryüzünde Amazon’daki yağmur ormanlarından sonra ikinci sırada yer alan Kongo Havzası yağmur ormanlarını korumak için on yıllık bir antlaşmaya imza atmasından sadece sekiz ay sonra geldi. Bu antlaşmaya göre zengin ülkeler dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Kongo’ya on yıl içinde 500 milyon dolarlık uluslararası bir destekte bulunulacaktı. Ancak son sekiz ay içindeki gelişmeler, IEA direktörü Birol’un da kabul ettiği gibi öncelikleri değiştirdi. Kongolu yöneticiler başta olmak üzere birçok kişiye göre kimsenin önceliği artık gezegeni kurtarmak değil.

Dünyadaki yağmur ormanlarının korunması için en büyük çabayı gösteren Norveç bile Kuzey Denizi’nden petrol üretimini inanılmaz boyutta artırdı. Petrol ve kömüre tüm dünyada talep artıyor ve fiyatlar yükseliyor. Bunu da dikkate alan Kongolu yetkililer ihaleye çıkaracakları petrol sahalarının sayısını 16’dan 30’a çıkardı. Çevre örgütlerinin büyük tepkisini çeken bu karardan sonra eski bir tartışma da alevlendi. Afrikalı devlet adamlarına göre refahlarını gezegeni ısıtan sera gazı emisyonlarına yol açan fosil yakıtların üzerine inşa eden zengin Batılı ülkeler fakir Afrika ülkelerinden dünyayı korumak için petrol, kömür ve doğal gaz rezervlerinden vazgeçmesini nasıl talep edebilir? Norveç örneğini hatırlatan Kongolu liderler, ‘dünyayı kurtarmak sadece fakir Afrika’nın önceliği olmamalı’ diyor. Tartışmalar bu şekilde gelişirken ortada somut bir gerçek var: Petrol alanlarının ihaleleri tamamlanmak üzere ve ihaleleri alanlarda batının çok uluslu petrol şirketleri… Bölgede yapılacak üretimin Kongo halkının değil, batılı şirketlerle, az sayıda Afrikalı yöneticinin zenginleşmesine yarayacağını iddia eden çok…  Tabii bir de küresel iklim krizi gerçeği var; iklim bilimcilere göre bölgedeki yağmur ormanlarının yok edilmesi ve turbaların kurutulmasının sonuçları iklim krizini daha da ağırlaştıracak.  İngiltere’deki Leicester Üniversitesi‘nden Susan Page, bu gerçekleşirse, çok hızlı bir şekilde salınan büyük miktarda karbonun ‘küresel iklim için etkili bir şekilde bir tür devrilme noktası olabileceğini’ söylüyor.

Üretimden tüketime kadar fosil yakıtların insan sağlığı üzerine etkisi. Kaynak: The Global Climate and Health Alliance.

Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan enerji krizi fosil yakıtlardan kurtulmak için atılan yetersiz adımların bile çok kısa sürede geri alınmasına neden oldu. Klasik üretim sahalarındaki üretim artırılırken, özellikle Afrika’da yağmur ormanlarının ortasında yeni petrol ve doğal gaz sahaları açılıyor. Bu da yetmezmiş gibi Avrupa’da muhafazakâr politikacılar Almanya’da nükleer enerjiden çıkış politikasının ertelenmesi talebini dile getirmeye başladılar. Şu anda kimse yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasını açık olarak savunmuyor.

Oysa küresel iklim krizini durdurabilmek için tek çıkış yolu yenilenebilir enerji teknolojisini geliştirmek ve yaygınlaştırabilmekten geçiyor. Yaşadığımız günlerdeki enerji krizi yıllardır gerektiği kadar yatırım yapılmayan bu alanda yeni kapılar, yeni umutlar ortaya koyabilir. Üstelik bu adım halk sağlığı açısından umut verici de olabilir. Aksi halde giderek ısınan bir dünyada 2300’lü yıllarda yaşamın olmayabileceğini görerek yaşama durumunda kalacağız.

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.