Dış Köşe

Ege Denizi mülteci mezarlığı halini aldı – Arif Ali Cangı

0

Suriye’deki iç savaştan hayatını kurtarmak için kaçan mültecilerin başına gelenler insanlık trajedisine dönüştü. Gün geçmiyor Ege Denizi’nde batan bot, çocuk, genç, yaşlı onlarca insanın boğulduğu haberleri ulaşıyor.
Ege Denizi mülteci mezarlığına dönüştü. Yaşananlar kimilerimizin vicdanını sızlatıyor, kimilerimizin ise hiç gündeminde değil. Zaman zaman Halkların Köprüsü Derneği’nin yaptığı etkinliklerle İzmir’in gündemine giriyor. Aylan Kürdi’nin Bodrum sahiline vuran cansız bedeni bir süreliğine ulusal ve uluslararası kamuoyunu meşgul etti. O kadar.

Soruna çözüm bulması gereken ulusal ve uluslararası siyaset de bu çaresiz insanları ticari metaların uluslararası transferi olarak görüyor, uygulanan politika hiç insancıl değil. Bunu geçen hafta bulunduğum Brüksel’de bizzat gözlemledim.
Avrupa Yeşilleri ile Heinrich Böll Stiftung Derneği İstanbul ve Brüksel temsilciliklerinin 27-28 Ocak 2016 tarihleri arasında Brüksel’de organize ettiği “Türkiye’de Çevre Adaleti” konulu programa davetliydim. Program çerçevesinde Avrupa Parlamentosunda “Türkiye ve AB’de Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü Çerçevesinde MEGA PROJELER” ve “AB Üyelik Müzakereleri Bağlamında Türkiye’de Çevre Politikaları Tartışması” başlıklı oturumlar yapıldı, Avrupa Komisyonu Türkiye Raportörleri, parlamentoda bulunan tüm siyasi grupların gölge raportörlüğünü yapan üyeleri ile Brüksel’deki ekoloji alanında çalışan sivil toplum örgütleri, toplumsal hareketlerin önemli bir kısmının temsilcilikleriyle görüşme fırsatımız oldu. Ayrıca Avrupa Konseyi bürokratlarıyla Avrupa Birliği kurumlarının Türkiye’deki mega projelere finansal desteğini tartıştık.
İki günlük yoğun görüşmeler trafiği içinde yalnızca Türkiye’deki Çevre Adaleti konuşulmadı. Kürt meselesi, demokrasi, özgürlükler alanındaki sorunlar ile insan hakkı ihlalleri de görüşme konularıydı. Çevre konusunu bir başka yazıya bırakarak, AB kurumlarının mülteci sorunu bağlamında Türkiye’ye bakışına ilişkin gözlemlerimi yazmak istiyorum.

Türkiye’ye biçilen rol;

AB’nin bu dönemde Türkiye’ye bakışını Avrupa Birliği Dış İlişkiler Servisi- European External Action Service (EEAS) Türkiye Bölümü Politikaları Sorumlusu Veronica Sabbaq Afota çarpıcı biçimde dile getirdi. Dedi ki; “…Mülteci anlaşması Türkiye ile yakınlaşmamızı sağladı, Türkiye mülteci krizinde ve terörle mücadele konusunda stratejik rol üstlendi…” Terörle mücadele konusunu başka bir yazıya bırakalım. Mülteci konusunda gerek bu cümleden ve gerekse konuşmanın tamamından çıkan AB’nin bu dönemde Türkiye’ye biçtiği rol “mültecileri Avrupa’ya sokmamak”. Bunu sadece Sayın Afoto’nun sözleri değil, görüştüğümüz diğer temsilciler, parlamenterler de ifade ettiler. Öyle ki Türkiye’nin AB’ye üyeliğine en azılı karşıt olan Hıristiyan Demokrat Parti temsilcisi dahi “…mülteci sorununun çözümünde Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin AB sürecine yaklaşmasını destekliyoruz…” şeklinde sözler söyledi.

Sözün özü; Avrupa Türkiye’ye ne yapıp et mültecilerin Avrupa’ya geçişini engelle diyor. Yapılan anlaşma da bunu amaçlıyor. Komisyon üyelerine ve parlamenterlere de dile getirdim; “AB’nin mülteci politikası Ege Denizi’nin mülteci mezarlığı haline getirdi, AB ile Türkiye arasındaki mülteci pazarlığı çok vicdansız, her gün Ege Deniz’inde boğulan mültecilerin tarihi ve vicdani sorumluluğunu taşıyorsunuz” diye tepki gösterdim.

Suriye iç savaşının sonucu ortaya çıkan insan göçünde Türkiye de AB de önemli bir sınav veriyor, şu ana kadar uygulanan politikalar hiç insancıl değil, sonuçlarını görüyoruz; EGE DENİZİ MÜLTECİ MEZARLIĞINA DÖNDÜ.

Mülteci konusu vicdani olarak hepimizi ilgilendiriyor. Yaşananlar mülteci konusunun hükümetlerin soğuk politikalarına terk edilmeyecek derecede önemli bir insani sorun olduğunu gösterdi, her birimize ve ulusal ve uluslararası topluma vicdani sorumluluklar yüklüyor.

Olayın bir başka boyutu; iç savaş yaşayacak ülkelerde sağ kalacakların kaçınılmaz olarak mülteci olacağını akıldan çıkarmamak gerek. Onun için önce iç savaşa yol açacak politikalara karşı durmak, tüm farklılıklarımızla eşit, özgür birarada barış içinde yaşamdan yana olmak bunu hayata geçirmek zorundayız.

Bu yazı için son söz; küresel iklim değişikliği durdurulamazsa, milyonlarca insanın iklim mültecisi olacağı unutulmamalı.

Arif Ali Cangı – haberexpress.com.trArif Ali Cangı

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.