Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Dürtmeler sürdürülebilir davranışları teşvik etmede nasıl bir rol oynuyor? – Seda Aksümer  

0

Davranışsal iktisadın önemli politikalarından olan dürtmeler, en basit tanımı ile hiçbir seçeneği yasaklamadan ve arzu edilen davranışa yönelik önemli teşvikler sunmadan davranışların öngörülebilir bir şekilde değişmesini sağlamaktır. Öncelikle bu yöntemin, bireyin seçim özgürlüğünü kısıtlamadan yalnızca istenilen davranışın eyleme dönüşmesini sağlayan bir araç olarak kullanıldığı hatırlatılmalı!

Basit bir örnekle… İklim krizi yakın gelecekte bizim hayat kalitemizi etkileyecek gibi görünmüyor bu sebeple sorunun kaynağı olsak da eylemlerimizi değiştirmek için gerekli motivasyonumuz yok. Bunun iki sebebi var: iklim değişikliğini yavaşlatmaya yardımcı olacak davranışlar bize zor geliyor ve nasılsa herkes bizim gibi düşünüp bizim gibi davranıyor. Yani bir değişiklik yaratacak küçük davranışların görünür ve kolay olmaması bizi eylemsiz kılıyor. Bu noktada enerji tasarrufu, geri dönüşüm, su tasarrufu ve sürdürülebilir tüketim gibi davranışları teşvik etmek için uygulanan geleneksel politikalar (vergilendirmeler, teşvikler, sübvansiyonlar, ödül ve ceza) arzu edilen davranışın değişmesinde o kadar da etkili olamıyor. Çünkü birçoğumuz gündelik seçimlerimizde otomatik kararlar alarak, miyopik davranışlar sergiliyoruz. 

Peki davranışsal iktisadın alet çantasında bulunan bu güçlü dürtme yöntemi davranışın değişmesinde ne derece etkili oluyor?

Öncelikle biraz popüler kültüre hizmet eden yönüne dikkat çekmek gerekir. Zira o sıralar çoğu devlet, sivil toplum kuruluşları, şirketler ve organizasyonlar dürtme teorisini yakın markaja almıştı. Hem yepyeni bir şeydi hem de maliyetsizdi. Yayınlandıktan sonra tüm dünyada yankı uyandıran Dürtme (Nudge) kitabı, bir ekonomist (Richard Thaler) ve bir hukukçu (Cass Sunstein), tarafından kaleme alınıyor. İnsanların karar alma sürecinde yaptıkları tespitleri ile “sağlık, finans, eğitim, özgürlük ve emeklilik” gibi alanlarda nasıl daha iyi tercihlerde bulunulur? sorusuna çok gerçekçi bir perspektiften (psikoloji biliminden de faydalanarak) cevap aranıyor. Gerçekçi perspektiften kasıt şu: İstenilen davranış bireyler tarafından en kolay şekilde nasıl kabul görebilir? Bunun için de davranış temelli yaklaşımların kolaylaştırıcı olduğu düşünülmüş. Örneğin; çevre kirliliği sorununa “kirleten öder” dayatmasının yerine davranış temelli bilgilendirmeler yapılması hem bireysel hem de organizasyonel davranışın iyileşmesinde oldukça kabul görmektedir. Bunu nereden anlıyoruz?

2011 yılından sonra ABD’de Beyaz Saray Davranış ve Sosyal Bilimler Takımı olarak İngiltere’de ise Davranışsal İç görü Takımı olarak kurulan birimler, hükümetler için davranışsal kamu politikaları tasarlama sürecini başlattı. İstenilen davranışın sürdürülebilir olması için öncelikle akademik yazında hem laboratuvar hem da saha deneyleri ile test edilen çalışmalar, kanıta yönelik politikalar geliştirilmesine öncülük etti.

En bilinen örnekleri ile… ABD’de yapılan bir çalışmada obezitenin önüne geçmek için bireylerin alışveriş yaptığı kasanın hemen yanında yağlı ve şekerli atıştırmalıklarının yerine sağlıklı yiyecekler yerleştirilmiş. Böylelikle bireylerin önceki tercihlerinin (sağlıksız yiyecekler) büyük oranda değiştiği gözlenmiş. Dürtmelerin kamu politikalarında diğer yaygın kullanımı da varsayılan seçenektir. Yani hiçbir şeyi seçmediğimizde otomatik olarak seçilendir. Bunun en açık örneği organ bağışı ile ilgili yapılan çalışmalardan anlaşılıyor.

İngiltere ve ABD’de yapılan çalışmalarda, bireylerin çoğunluğu organ bağışçısı olmak istediğini beyan etse de bunu resmi olarak bildirmekten çekindiklerini ortaya konmuş. Bu durumun iki sebebi var: atalet (erteleme) ve kaçınma kuralı. Ancak organ bağışçısı olma seçeneği varsayılan şekilde sunulduğunda bireylerin çoğunluğunda statükodaki seçenekte kalma eğilimi olduğu gözlenmiş. Dürtmelerin etkin olduğunu ortaya koyan bir diğer organ bağışı kampanyası Almanya ve Avusturya’da yürütülen iki farklı çalışmanın örnekleridir. Avusturya’da bireylerin organ bağışçısı olma davranışlarını teşvik etmek için seçenekler varsayılan olarak sunulmuş Almanya’da ise bu davranışın gönüllülük esasına dayandığı bir çerçeve çizilmiş. Sonuçlar Avusturya’da insanların büyük bir çoğunluğunun organ bağışçısı olmayı tercih ederken, Almanya’da bu oranın oldukça düşük tercih oranına sahip olduğu ortaya konmuş.

Bir diğer örnek bireysel emeklilik sistemine otomatik katılım. Kayıptan kaçınma ve erteleme yanlılıklarının davranışlarda belirleyici olduğu düşünüldüğünde, uzak gelecekte emeklilik imkanlarının çok da kritik olmadığını söyleyebiliriz. Bu kapsamda yapılan çalışmalar, bireysel emeklilik sistemine katılımın varsayılan olarak sunulduğu durumda, otomatik olarak bu tercihte kaldıklarını gösteriyor. Ayrıca ABD ve İngiltere’nin dışında; Avustralya, Kanada, İtalya, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Singapur ve Çin gibi ülkelerde de davranışsal içgörülere başvurularak genişletilen davranışsal kamu politikaları yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmış ve hala devam etmekte.

Peki çevre yanlısı davranışlarda dürtmeler etkili oluyor mu?

Çoğu zaman evet… Çünkü bu alanda kullanılan dürtmeler çoğunlukla bireylerin neden çevre yanlısı davranışlar gösteremediğini bilişsel kısıtlar ile açıklıyor ve bu uyaranlar bireyin davranışını otomatik hale getirmesine yol açabiliyor. Örneğin hane halkı, öğrenciler, devlet çalışanları ya da özel sektör çalışanları ile yapılan saha deneylerinde sosyal norm, çerçeveleme ve bilgilendirme dürtmelerinin davranışı ne ölçüde değiştirdiği araştıran çalışmalar bulmak mümkün. Bu katılımcı profillerine verilen;

  • “komşularınız sizden yüzde 70 oranında daha fazla geri dönüşüm yapıyor” 
  • “diğer üniversitedeki öğrenciler enerji tasarrufunun geleceğimiz için çok önemli olduğunu düşünüyor”
  • “daha fazla kağıt tüketerek her yıl milyonlarca ağacın ölmesine sebep oluyorsunuz”
  • “şimdi su tasarrufu yapmazsanız nasıl bir gelecek sizi bekliyor?” gibi mesajların sürdürülebilir davranışların iyileştirilmesinde önemli derecede etkili olduğu gözlenmiş.

Dolayısıyla seçim mimarisinde yapılacak değişikliklerin, istenilen davranışların gerçekleşmesini sağlamak için önemli bir araç olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada geleneksel kamu politikalarından farklılaşan bazı faktörler belirginleşiyor. En önemlileri bireyin çevre yanlısı davranışlarda bulunmasını sağlayacak içsel ve dışsal motivasyonların görünür kılınması. Sonrasında istenilen davranışın basitleştirilmesi ve küçük uyaranlarla hatırlatılması… Çünkü bireyin çevre yanlısı davranışlarının iyileştirilmesi için herhangi bir toplumsal grubun davranışları hatırlatıldığında otomatik olarak taklit etme, benzeşme ya da o gruptan daha iyisini yapma refleksleri hatırlatılmış oluyor. Ya da ekosistemin geleceğine dair çevresel kaygıların hatırlatılması bireyin davranış değişikliğinde önemli bir itici güç olabiliyor.

İlk başta sorduğum soruya geri dönecek olursam. Evet davranışın değişmesi bu kadar basit olabilir. İnsanları zorlamadan ödül ya da ceza vermeden çevre yanlısı davranışlarda bulunmasını sağlamak mümkün elbette. Bu nasıl sağlanacak? Diğer örnek ülkelerde olduğu gibi, davranışsal kamu politikaları uygulayacak bir hükümet vizyonu ile. Bu alanda ülkemizde gerçekleşen ilk kurumsal girişim, 2017 yılında Ekonomi Bakanlığı’na bağlı Davranışsal Kamu Politikaları ve Yeni Nesil Teknolojiler Dairesi’nin kurulması idi. Bu kurum bir süre çalışmalarını sağlık, emeklilik, çevre kirliliği (plastik poşet kullanımı) ve ticaret alanlarında sürdürmüş ancak kanıta dayalı araştırmaların devam etmesi için gerekli motivasyonun sağlanamadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla çevre yanlısı davranışların otomatik hale gelmesi için gecikmeli ve sürdürülemez politikalar yerine sorunun kaynağında iyileştirilmeye ya da çözülmeye çalışıldığı davranışsal kamu politikalarının uygulanması gerektiği aşikar.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.