Köşe YazılarıManşetYazarlar

Depremin birinci yılında İzmir gerçeği

0

Geçtiğimiz yıl 30 Ekim’de meydana gelen ve günlerce artçı sarsıntıları süren Samos Depremi Samos’da yapmadığı yıkımı İzmir’in ‘zemin sorunlarıyla’ bilinen Bayraklı semtinde yapmış ve can kayıplarına neden olmuştu.  Gündüz saatlerinde; saat 14.51’de meydana gelen ve 16 saniye süren, 6.6 büyüklüğündeki deprem 117 İzmirlinin yaşamını yitirmesine, 1034 İzmirlinin ise yaralanmasına yol açmıştı. Ondan fazla çok katlı bina deprem anında çökerken yüzlercesi de ağır ve orta derecede hasar görerek oturulamaz duruma gelmişti. Üstelik depremin büyüklüğü artık birçok ülkede hasara ve can kaybına neden olmayan depremler sınıfında sayılırken yaşanmıştı bu felaket…

Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin Samos Depreminin birinci yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasının girişinde de belirttiği gibi; ‘Bu deprem gece saatlerinde olmadığı için sadece 117 canımız yitirildi. Gece saatlerinde olsa idi can kaybı çok daha fazla olacaktı. Oysa Japonya’da 21 Aralık 2010 da 7.4 büyüklüğünde, Mart 2011 de 7,2 büyüklüğünde, Nisan 2011 de 7.1 büyüklüğünde, 26 Ekim 2013 de 7,1 büyüklüğünde, 30 Mayıs 2015 de 7,8 büyüklüğünde depremler olmuş ve kimse hayatını kaybetmemişti.  2 Nisan 2014 de Şili’de 8.2 büyüklüğünde bir deprem ve tsunami de ise sadece 5 kişi hayatını kaybetmişti.’

‘Ruhsatlı, projeli binalar yıkıldı’

İzmir’den kuş uçumu 80 kilometre uzakta meydana gelen deprem, meydana geldiği bölgede değil de neden İzmir’de can ve mal kayıplarına yol açtı? Mimarlar Odası’nın açıklamasından nedenini çok net olarak anlıyoruz:

Peki neden ölüyoruz. Bu yazıyı yazan ve okuyanlar bir sonraki depremde şanslı olmayı bekliyor. Ölen ben de olabilirdim, bir sonrakinde ölen siz de olabilirsiniz. Nerede hata yapılıyor? Neden hayatlarımız bu denli ucuz oluyor? Yıkılan binalar gecekondu olsa idi, ilim -fen kurallarına göre inşa edilmemiş olsalardı, inşaat sırasında ilgili kurum ve kuruluşlarca kontrol ve bu kontrole göre ruhsat- oturma raporu almamış binalar olsalardı hatanın kimde olduğu belli olurdu. Oysa tam aksi bir durum gelişti ve ne yazık ki belediye tarafından ruhsat verilmiş, zamanın yönetmeliklerine göre mühendis ve mimarlarca yapılıp kontrol edilmiş, yapımının uygun olduğunu gösteren oturma raporu almış yapılar yıkıldı. Hiçbir kabahati olmamasına rağmen 117 kişi ne yazık ki dünyaya gözlerini kapadı. Kimimizin biricik oğlu-kızı, kimimizin biricik anne babası, kimimizin biricik sevgilisi, yarına dair hayaller kurarken günahsız bir şekilde yitip gitti. Sorumluluk kimde o halde? Sorumluluk sosyal devlet olma ilkesi ile devletin kendisinde. Ölen 117 canımızı geri getiremeyiz ancak onların yakınlarından hepimizin özür borcu var. Devlet, nerede hata yapıldığını ortaya koymalı, bunun tekrar yaşanmaması için çözüm üretmeli, hayatını kaybeden insanlarımızın anısını yaşatacak bir yaklaşım sergilemelidir.

Yüzde 30 emsal artışı kararı geri alınmalı

Mimarlar Odası deprem sonrası geçtiğimiz bir içinde ‘çözüm’ adı altında yapılan yanlışları da açıklamasında belirtiyor. Bu yanlışların başında ise İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı, depremzedeleri müteahhitlerin insafına terk eden serbest piyasacı %30 emsal artışı geliyor. Yani dokuz katlı binayı 12 kata; 12 katlı binayı 15 kata çıkartmak…

Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir depremden sonra görülmeyen, yapılmayan ilkel bu çözümün okul, yeşil alan, su-kanalizasyon, trafik yükü gibi alt yapıları göz önüne almadan, ‘ben yaptım oldu’ mantığı ile yapıldığının altını çizen Mimarlar Odası, bu sözde çözümün yeni sorunları beraberinde getireceğini de açıklamasında belirtiyor. Oda gerçek çözüm için ise planlamanın gerçek uzmanlarına, yani şehir plancılarına bırakılması; %30 emsal artışından vazgeçilmesi ve sosyal devlet anlayışı ile ağır hasarlı binaların bu yıkımdan sorumlu olan devlet tarafından yeniden yapılması öneriyor. Binaların devlet tarafından ücretsiz yapılmaması halinde ise depremzedelere düşük faizli yirmi yıldan az ödeme planına sahip olmayan krediler kullandırılması gerektiği bir kez daha hatırlatıyor.

Deprem, ülkemizin bir gerçeği… Bu konuda uzmanlaşmış başta Japonya olmak üzere çok sayıdaki ülkelerin uygulamalarının gösterdiği bir gerçek var: Deprem değil, yanlış kentleşme politikaları, çürük binalar ve iyi örgütlenmemiş sağlık ve afet yönetimi can ve ekonomik kayıpları artırıyor. Düzenli ve doğru kentleşme politikaları uygulayan hiçbir gelişmiş ülkede 7.5 büyüklüğünün altındaki depremler büyük can kayıplarına ve yasal izinlere sahip binalarda ciddi hasarlara neden olmuyor. Olursa da hiçbir ülke yıkılan binaların yerine ‘şark kurnazlığı’ yapıp  %30 oranında emsal artışı yapılmış, kat sayısı artmış yeni binalar yapmıyor. Yani her depremden sonra kentlerin boyu büyümüyor.

Geçen bir yılı İzmirliler olarak kaybettik. Fakat bilimsel bir çözüm için henüz kaybedilmiş bir şey yok. İzmir’i yönetenler depremzedelerin sorununa doğru ve emin çözümler için bir an önce %30 emsal artışı kararını geri almalıdır. Ancak son dönemde Büyükşehir Belediyesi’nin %30 emsal artışı kararını sadece Bayraklı ile sınırlı tutmayıp; tüm kente yaymaya hazırlandığı haberleri kamuoyuna yansıdı… Bu kadar dar alanda hiçbir alt yapı kapasitesini gözetmeden yapılan ve %30-50 arasında nüfus artışına neden olacak bu adım kenti daha büyük felaketlere sürükleyebilir.

Bu kararlarla ileride İzmirliler olarak daha büyük can kayıplar yaşadığımızda hiç vicdanınız sızlamayacak mı?

You may also like

Comments

Comments are closed.