Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Deprem bölgesinde adım adım felakete doğru

0

Geçen hafta Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) ayrı ayrı deprem bölgesi ile ilgili ikinci ay raporlarını yayımladı. Her iki rapor da bölgede yaşanan doğal afetin sonuçlarının; koordinasyonsuzluk, bilgisizlik ve kötü yönetimin sonucu felakete doğru gittiğini gösteriyor.

TTB raporuna göre dört milyondan fazla insan şu ana kadar deprem nedeniyle ülke içinde göç etmek zorunda kaldı, altı milyondan fazla insan ise barınma sorunu yaşıyor. Her iki rapora göre geçici yerleşim alanlarının (GYA) durumu iç açıcı değil. Deprem bölgesinde çok sayıda GYA uygun olmayan, yumuşak ve düz zeminli alanlara kurulduğundan, geçtiğimiz günlerdeki yağışlardan büyük zarar gördü, çadırları; hatta konteynerleri su bastı. 28 Mart tarihinde Antakya ve Defne’de çıkan fırtınada ise çok sayıda çadır uçtu, bir bölümü tekrar kullanılmaz hale geldi.

HASUDER tarafından hazırlanan ikinci ay raporunda da açıkça belirtildiği gibi deprem bölgesinde GYA alanlarında çadırlar arası mesafeler yetersiz, iç yollar dar, tuvalet ve duş sayısının da GYA’da kalanların sayısına göre çok az olduğu görülüyor. GYA’larında depremin üzerinden iki ayı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hala güvenli içme suyu sağlanamıyor. Kanalizasyon bağlantıları ise tüm bölgede sorunlu, deprem nedeniyle atık su sistemleri hala gerçek anlamda onarılamadı. Kanalizasyon sistemine verilen atık sular kanalizasyon sisteminden dış ortama sızıyor. Sızdırmaz foseptik sistemine sahip GYA’lardan vidanjörlerle alınan atık suların ise nereye götürüldüğü belli değil. Bu durum yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının, tarım alanlarının kirlenmesine ve bulaşıcı hastalık tehditinin günden güne artmasına yol açıyor. Gözlemler yaptığım Hatay ilinde depremden zarar gören atık su arıtma tesisi çalışmıyordu. Düzenli ve düzensiz GYA’lardan kaynaklanan atık sular kanalizasyon sisteminden toprağa sızıyordu. Hatay’ın önemli bir bölümünün içme ve kullanma sularının yeraltı su kaynaklarından sağlandığını belirtirsek durumun gelecekte çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini kolayca söyleyebiliriz.

Hatay, Samandağ’da asbestli molozlar Akdeniz’in kıyısına Milleyha Kuş Cenneti’ne dökülüyor. Üstelik bölgede hakim rüzgarlar batı-doğu istikametinde ve enkaz yığınlarının doğusunda Samandağ ilçe merkezi yer alıyor.

Gerek TTB; gerekse HASUDER’in deprem bölgesi ile ilgili raporlarında ve açıklamalarında vurguladıkları başka bir tehdit daha var: Asbest. Deprem bölgesinde şu anda yaşanan ana sorunların başında geliyor asbest maruziyeti.

Yönetmelik var, ama…

Enkazların içindeki asbest, 2010 yılına kadar ülkemizde sık kullanılan, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre (DSÖ) insanlar için kesin kanserojen olan bir mineral. Çok iyi ve ucuz bir yalıtkan olması nedeniyle bu binaların izolasyonunda, kalorifer sistemlerinde, çatı ve zemin yalıtımında kullanılmış. 25.01.2013 tarih ve 28539 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelike göre ülkemizde asbestin her türünün kullanımının yasak olduğunun vurgulanmasının yanı sıra asbestli binaların yıkım koşulları da düzenleniyor. Yönetmelik çok açık; asbestli binaların yıkım ve enkaz kaldırma işlemleri öncesinde asbestli malzeme uzman ekiplerce temizlenmeli…

Yönetmeliğin 7. maddesi; özellikle de üçüncü bendi yıkım ve enkaz kaldırma işlemini sürdürenlere büyük bir sorumluluk getiriyor. Bu maddeye göre “işveren, söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma işlerine başlamadan önce, asbest içerebilecek malzeme ve yerlerini belirlemek için tesis, bina, gemi ve benzeri yapı ve sistemlerde inceleme yaparak gereken tedbirleri alır.” Yine aynı maddeye göre yıkım izni için 18.3.2004 tarihli ve 25406 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin ilgili hükümleri uygulanmak zorunda…

Aynı madde daha da önemli koşullar getiriyor; bugün acele ile molozları kaldırarak; sulak alanlara, tarım arazilerine dökenler için;  İşverenin çalışma yaptığı herhangi bir yapı veya ortamda asbest veya asbestli malzeme bulunduğu şüphesi varsa bu Yönetmelik hükümleri uygulanır. İşveren; asbest içerebilecek malzemelerin, söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma işlerini sekizinci maddede belirtilen uzman nezaretinde ve yine aynı maddede belirtilen çalışanlarca yapılmasını sağlar” deniyor. Teknik önlemler alınmasına rağmen, havadaki asbest konsantrasyonunun 11 inci maddede belirtilen sınır değeri (Madde 11: İşveren, bu Yönetmelik kapsamındaki çalışmalarda çalışanların maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değerinin (ZAOD-TWA) 0,1 lif/cm3’ü geçmemesini sağlar) aşabileceği söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma gibi belirli işlerde; çalışanların korunması için işveren, özellikle aşağıda belirtilen önlemleri almak zorunda…

  • Uygun solunum sistemi koruyucusu ve diğer kişisel koruyucu donanım ile bunları kullanacak çalışanların ve çalışma sürelerinin belirlenmesi ve kişisel koruyucuların kullanılmasını sağlar.
  • Sınır değerin aşılması ihtimali olan yerlere uyarı levhalarının konulmasını sağlar.
  • Asbest veya asbestli malzemeden çıkan tozun, tesis veya çalışma alanı dışına yayılmasını önler.

Üstelik yönetmeliğe göre enkaz kaldırma ve yıkım işlerine başlamadan önce, alınacak önlemler hususunda çalışanlar veya temsilcilerini bilgilendirilmeli ve görüşlerini de alınmalı…

Bu ülkenin karar vericileri bizzat kendi çıkarttıkları yönetmeliğe bile uymuyorlar. Başta Hatay olmak üzere tüm deprem bölgesinde asbestten korunmak için çıkarılmış yasa ve yönetmelikler yok sayılarak hızla enkaz kaldırılıyor. AFAD koordinasyonunda yapıldığı iddia edilen enkaz kaldırma işlemlerinde bırakın çevrede yaşayanları; enkaz kaldırma işinde çalışanlar bile filtreli maske kullanmıyor. Oysa o çalışanlar yönetmeliğe göre filtreli maskenin yanı sıra koruyucu donanım da kullanmak zorunda…

Yaratacağı sorunlar yıllar boyu sürecek

Enkazın kaldırıldığı ve döküldüğü noktalarda ortamda bulunan asbest de ölçülmüyor.  Oysa yönetmeliğe göre akredite edilmiş laboratuvarlar ile bu yapılmalıydı. Üstelik asbestli molozlar, sadece sonuçları önümüzdeki 30 yıl içinde ortaya çıkacak asbestosis, akciğer kanseri ve mesotelioma gibi insan sağlığı üzerine tehdit oluşturmakla kalmıyor.  Yanı sıra kalıcı ekosistem yıkımına da neden olacak. Çünkü o molozlar Hatay Samandağ’da olduğu gibi sulak alanlara, tüm deprem bölgesinde görüldüğü gibi tarım alanlarının ortasına, su havzalarının üzerine dökülüyor.

6 Şubat’ta yaşadığımız büyük doğal afetin öncesinde almadığımız önlemlerle yıkıcı sonuçlarını büyüttüğümüz yetmezmiş gibi şimdi de bu afetin çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini önümüzdeki yıllara uzatacak yanlış adımlar atıyoruz.

Farkında mısınız?

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.