Bu yazı, başta Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olmak üzere, denizlerle ilgilenen herkese açık bir çağrıdır: Denizlerimiz can çekişiyor. Son şansımız, Bakan’ın önünde duran karar!
Balığın ve deniz canlılarının hızla tükendiği tek yer, İstanbul Boğazı değil. Bir zamanlar kilolarca ve yüzlerce çeşit balık tutulan bereketli Ege ve Akdeniz sahilleri kan ağlıyor. Gökova Körfezi’nde, balıkçılıkla geçinen kasabalarda bile durum içler acısı. Bunun nedenlerini daha sonra ayrıntılarıyla anlatacağım…
Durumun vahametini anlayabilmeniz için küçük bir örnek vereyim: Akyaka’nın meşhur balık ekmekçisi bile artık kendi yöresinin balığını satamıyor. Sorunca öğreniyoruz, yediğimiz balık, Norveç mezgitiymiş! Balıkçılığın merkezi olan bir yerde durum böyleyse, büyük şehirlerdeki vaziyeti siz hesaplayın…
Evet sevgili okur! Bizim, Boğaz’ın lüferi, av yasağı, imza kampanyasını yazdığımız son birkaç yıl içinde, denizlerdeki katliam bitmedi… Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı bazı önlemler almaya çalıştı, mesela boy yasağı zar zor 20 santime çıkarıldı. Geçen yıl bunun için bakanlık bünyesinde Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü (BSGM) kuruldu.
Artık böyle gitmiyor
Bu müdürlük, çoktan yapılması gereken hamleyi yaptı ve 2012-2016 su ürünleri sirkülerinin konuşulacağı toplantı öncesinde tüm muhatapların görüşlerini topladı. Balıkçılardan tutun akademisyenlere, meseleye dair alınan görüşler bir rapor haline getirildi.
21 Haziran’da Ankara’da yapılan toplantıya ilk defa kıyı balıkçısı da katıldı. Bu çok önemliydi, zira denizleri tüketen kıyı balıkçısı değil, endüstriyel ve yasadışı balık tutanlar… Toplantı, BSGM’den Durali Koçak’ın şu sözleriyle açıldı: “Tüm amacımız, balığın öncekinden daha az tutulmasını sağlamak ve canlılara en azından bir kere üreme şansı vermek. Çünkü hepimiz gördük, artık böyle gitmiyor ve deniz bitiyor.”
Koçak’ın bu sözlerine katılmayanlar, elbette endüstriyel avlanan gırgırcılardı.
Derin gırgırcı lobisi
Peki denizleri koruma amacıyla hazırlanan bu sirkülerde neler vardı? Özetle, rezerv alanların kurulması, belli yerlerde 30 metre derinlikten az bölgelere av yasağı getirilmesi ve dalyanların av zamanlarıyla ilgili düzenlemeler.
Elbette bu bazılarının hiç işine gelmedi!
SürKoop Başkanı Ramazan Özkaya’ya göre, sirküler korumacı bir biçimde kurgulandı ve akademisyenlerden alınan görüşlerle desteklenerek geçen hafta bakanlığa yollandı. Şimdi denizlerin belki de son şansı olan bu tebliğ, müsteşarların önünde. Fakat lobiciler, sirkuleri delmek için elinden geleni yapıyor.
Bu arada sivil toplum kuruluşları tarafından, sirkülerin bozulmadan bakanlıktan geçmesi için imza kampanyaları düzenlendi ve toplanan 800 dilekçe bakanlığa ve bürokratlara yollandı. Anlayacağınız son söz Bakan’da.
Hassasiyetini bildiğimiz Bakan Eker’e buradan sesleniyoruz: Denizlerimiz, memleketimiz ve çocuklarımız için lütfen bilim dünyasının görüşlerini ve kıyı balıkçılarının çığlığını dinleyin… Çıkarları uğruna çirkin pazarlıklar yapanları değil!
Fikir Sahibi Damaklar, sadece kampanya yapmakla kalmadı. Ankara’daki toplantıyı izleyip korumacı kararların çıkması için bakanlığı dilekçe yağmuruna tuttu.
Karar vericiler büyük balıkçıyı dinliyor
Sualtı Araştırmaları Derneği SAD’ın kurucu üyesi, AFAG (Akdeniz fokunu araştırma grubu) koordinatörü Cem Orkun, Ankara’daki su ürünleri sirküleri toplantısıyla ilgili bazı bilgiler verdi:
* Sorun sadece balıkların aşırı avlanması değil. Bin civarında deniz canlısına besin kaynağı olan deniz eriştesi (latincesi Posidonia oceanica) sığ sularda gırgırla avlanma yüzünden yok oluyor.
* Bu çiçekli ve endemik bitki sadece Akdeniz’de bulunuyor. Toplantıda Geleneksel Balıkçılar Derneği ile birlikte, gırgır avının 50 metreden daha sığ sularda yapılmamasını destekledik. Zaten AB mevzuatında da 50 metredir.
* Gırgır lobisiyse bu sınırı 18 metreye kadar düşürmek istedi. Sonunda ‘ortasını bulalım’ denildi ve 30 metrede karar kılındı. Ancak lobinin baskısı sonucu tebliğde tekrar 18 metreye inebilir. Bu da bahsettiğim bitkiler ve onlarla beslenen deniz canlıları için bir felakettir.
* Beş sivil toplum derneğinin desteklediği kıyı balıkçıları, bazı alanların, mesela İstanbul’da Adalar’da 1 km’lik bir rezerv alanı oluşturulmasını teklif etti. Yani kıyı balıkçıları dahil kimsenin avlanmamasını.
* Böyle bir rezerv alanı yaratmanın, balık sayısı ve boyunu yüzde 100 artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ancak karar vericiler büyük ölçekli balıkçıları dinliyor. Bu nedenle tartışılan rezerv alanı kabul edilmeyebilir.
Mehveş Evin – Milliyet