Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Çöp ithalatı çoğunlukla yasaklandı, peki ortalıkta dönen iddialar doğru mu?

0

2018 yılında Çin’in aldığı yasaklama kararıyla gündemimize giren plastik çöp ticareti her geçen yıl artan bir oranda devam etti. Özellikle bertarafı ya da yeniden kazanımı oldukça maliyetli olan çöpler Türkiye başta olmak üzere birçok ülkeye gönderiliyordu. Bu konuda herhangi bir uluslararası sözleşme de 2021 yılın başına kadar yoktu. Ancak 1 Ocak 2021’de uygulamaya sokulan Basel Konvansiyonu’nun yeni plastik kısıtlamaları 2020’nin sonlarında plastik çöp ticaretinde ciddi bir patlama meydana getirdi. Kısıtlamaya takılmak istemeyenler anlaşılan ellerini çabuk tutmak istemişti.

Türkiye 1 Ocak 2021 yılında yürürlüğe konulan Basel Konvansiyonu Plastik Düzenlemesine adapte olmamış olsa da kendi ulusal mevzuatında yeni yasaklar koyarak plastik çöp ithalatına önemli sınırlamalar getirdi. Önce %50 kota ve karışık plastik çöp ithalatı yasaklandı. Ancak daha sonra illegal faaliyetlerin rapor edilmesi hız kaybetmeyince bu sefer de bu yasadışı faaliyetlerin en büyük kılıfı olan çöp türlerinden birinin ithalatına yasak getirildi. Bu yasakla beraber ülkenin toprağını, havasını ve suyunu önemseyen insanlar sevinirken, kolay yoldan kazandıkları paralarının musluğu kesilenler ortalığı velveleye verme çabasına girişti. Bu esnada ortaya bir sürü yalan yanlış bilgiler pompalanarak insanların doğru bilgiye ulaşmaları konusunda zorluk çekmeleri ve oluşan kamuoyu desteğinin zayıflatılması amaçlandı. Gelin hep birlikte bu yalan ve akıl fukarası iddiaları tek tek değerlendirelim

İDDİA 1: Türkiye zaten çöp ithal etmiyor, tümüyle hammadde ithal ediyor. Üç-beş kendini bilmez yüzünden tüm sektör zarar görecek. 

Öncelikle bu konuyu tartışırken çöp ve atık ne demektir diye ilkokul seviyesinde bir bilgi vermek gerekiyor. Türk Dil Kurumu atık için “Hastane, ev, fabrika vb. yerlerde kullanılmış, artık işlenemez veya çevre için zarar oluşturan her türlü madde” tanımını veriyor. Çöp için ise “Yararsız, pis veya zararlı olduğu için atılan ufak tefek şeylerin hepsi, gübür” tanımını yapıyor. Yani atık da olsa çöp de olsa zararlı olan ve işe yaramaz bir şeylerden bahsedildiği gayet açık! Yani gelen şeyin atık mı çöp mü tartışmasının yapılması konunun bağlamından koparılması ile eşdeğer. Ayrıca burada yapılmaya çalışılan bir başka şey daha var;  o da “çöp”ün toplumsal bellekte yarattığı negatif algıdan uzaklaşmak. Atık denilince akla çok da kötü bir anlam gelmiyor. Ancak çöp öyle değil. Bu nedenle de  Türkiye’nin çöp değil atık ithal ettiği sıkça tekrarlanıyor. Burada biçimsel bir farklılığa değil, algıya yönelik bir çaba söz konusu.

“Türkiye çöp ithal etmiyordu” söylemi bu iddiayı ortaya atanların kurmaya çalıştıkları kavramsal illüzyona göre oluşturulan tanımlara dayanıyor. Örneğin şu haberdeki veriler bize Türkiye’deki şirketlerin bir kısmının çöp ithal ettiğinin en önemli göstergesi. İlgili haber ve bağlantılı soruşturmalardan öğrendiğimiz kadarıyla da yaklaşık 10.000 ton çöp, hali hazırda gümrüklerde alıcı firma ortadan kaybolduğu için alıkonulmuş durumda geri gönderilmeyi bekliyor. Ortadan kaybolmasa bu firma da parmakla gösterilen ve “üç-beş çürük elma”nın dışında kalacak ve bu çöpler ülkeye girip yasadışı yollarla bertaraf edilecekti! Nitekim konuyla bağlantılı bazı geri dönüşüm firmalarına ait mekanların bu yıl içerisinde yandığına dair çeşitli iddialar söz konusu. İddia diyoruz çünkü bunların soruşturulmasına dair emare henüz belirmiş değil. Ülkeye çöp geldiğine dair diğer göstergeler ise şu haberlerde mevcut:

https://odatv4.com/almanya-ile-turkiye-arasinda-cop-krizi-cikti-12052117.html 
https://www.bbc.com/news/av/uk-53181948
https://mikroplastik.org/adanada-yasadisi-cop-dokum-faaliyetlerine-cevre-ve-sehircilik-bakanligindan-rekor-ceza/
https://twitter.com/AyhanBarut01/status/1384038907482759168
https://www.dailymail.co.uk/news/article-9585799/How-waste-supermarkets-ends-illegally-dumped-roads-Turkey.html?ito=amp_twitter_share-top

Bu haberler olayın sadece bir kısmını ortaya koyuyor. Bunun yanında yine bizim ortaya koyduğumuz şu haritada belirtilen noktalarda, binlerce ton yabancı plastik çöp dört yıl boyunca yakıldı ve gömüldü. İsteyen olursa bu yerlerin bazılarında hâlen plastik çöpler gömülü durumda, kazıp çıkarılabilir.  Özellikle bunların algı yönetimi olduğunu iddia edenlere şiddetle tavsiye ederim.

Olayın sadece üç beş işini kötü yapan ya da illegal faaliyet gösterenlerle alakalı olmadığını bilmekte fayda var. Çöp ithalatı özel lisansa sahip firmalarca gerçekleştiriliyor ve bunların hepsi kâğıt üstünde her şartı yerine getiren yasal, lisanslı firmalar. Eğer bir çürük elma varsa, sepetin kendisinin çürütücü özellikte olduğunu bilmek gerekiyor.

İDDİA 2: Para vererek aldığımız bir şeyi neden yakalım? Bu işte bir mantık hatası var. 

İddialar içerisinde en tutarsız olanı da bu. Belgelemek zor ama sektördeki herkesin bildiği üzere, çöpü alan değil, gönderen para öder. Çünkü veren için bu çöpün kendi topraklarında bertarafı oldukça pahalıdır. Daha ucuzunu teklif eden birilerine bu çöpleri vermek ise çok daha kolay!

Üstüne üstlük bu çöpleri getiren firmalara KDV muafiyeti, ihracat desteği, bazı destekleme hibe ve kredileri yoluyla tanınan bazı imtiyazlar da tanınır. Benzer bir durum gönderici için de geçerlidir. Dolayısıyla, getirilen şeylerin işlenip satılmasına bile gerek yok.  Olduğu gibi alıp denetimleri de bir şekilde aşabildiniz mi, hiç bir şey yapmadan kar etmeye başlıyorsunuz. Sonuç olarak ortada bir mantık hatası değil, kendi ülkesinin çöpünü almak yerine, daha karlı olduğu için yabancı çöpleri alma mantıksızlığı ve bunları da sağa sola dökme ya da geri dönüşüm fabrikalarında yakma kötülüğü söz konusu.

Bunun yanında bir de 4-4-2 diye neredeyse tüm sektörün bildiği bir çöp kodlaması var ki tam bir garabet. Çünkü bu 4-4-2 denilen şeyin 2’lik kısmı tam olarak çöp ve diğer kısımları da çöpten hallice. Yani ortada tam anlamıyla çöp söz konusu! Arada geri dönüştürülebilir olanlar da yok değil. Zaten her nasıl oluyorsa daha ben çöp getiriyorum diyeni duymadık. Bakıldığında sektör adına her konuşan ülkeye tonlarca döviz getirdiklerini söylüyor. Peki  bu dövizden asgari ücretli çalışanlar ya da kayıt dışı çalışan Suriyeli işçiler faydalanabiliyor mu? Meçhul!

Şu videodaki yangın 2019 yılında beş ay boyunca sürmüştü. Bunu ortaya çıkarıp paylaşanlara ünlü bir geri dönüşüm karteli “ithal haber muhabiri” gibi suçlayıcı bir yorum getirmiş ve olayı küçük ve sıradan bir vakaymış gibi göstermeye çalışmıştı! Oysa o bölgede yaşayanlar Temmuz 2019 ile Aralık 2019 arasında pencerelerini bile açamadıklarını belirtiyorlardı! Tabii bunun bir önemi yok! Adanalının nesiller boyu hücrelerine kadar çöpten kaynaklı zehirle zehirlenmesinin döviz kadar kıymeti yok!

İDDİA 3: Plastik çöp ithalatının yasaklanması ambalaj ve diğer plastiklerin fiyatını artıracak. 

Bu da mantık ve matematik ile izahı olmayan bir iddia. Çünkü 2020 yılında Türkiye’nin toplam plastik hammadde ithalatı PAGEV isimli plastik sanayinin lobi faaliyetlerini yürüten grubunun yayınladığı rapora göre 7.952 milyon ton. Bunun içerisinde “3915 Plastikten döküntü, kalıntı ve hurdalar” koduyla ithal edilenler (ki atık değil hurda olarak tanımlanmış) 757 bin ton civarında ve maddi karşılığı da 140 milyon dolar. Peki, toplam hammadde ithalatının ekonomik boyutu nedir? O da 8.9 milyar dolar. Yani toplam ithal edilen hammaddenin maliyet açısından  %2’si! Peki, toplam ihraç edilen ham maddenin maddi miktarı nedir? O da toplam 1.4 milyar dolar. Peki, bunun ne kadarı son yasak kapsamına giren etilen polimerlere ait?  74 milyon dolar. Şaka değil gerçek. Yani %5 civarı.

Bir de plastik endüstrisinin toplam pazar hacmine bakalım. Yine aynı lobi grubunun raporuna göre toplam pazar hacmi 34 milyar dolar. Bunun içerisinde bu yabancı çöplerden üretilen hammadde ile yapılan plastik miktarı o kadar az ki kopan gürültünün bununla ilgili olmadığı açık.

Daha önce geri dönüşümcülerin yaptığı “İthal atıktan ürettiğimiz ham maddenin hepsini yurt dışına ihraç ediyoruz” söylemi ile açık bir şekilde çelişen iç piyasadaki plastik mamul fiyatlarının artacağını iddiası var ki o da evlere şenlik. Ortada net bir fırsatçılığın olduğunu söylersek yanlış yapmış olmayız.

Yani anlatıldığı gibi çöp ithal etmek zorunda değiliz. Çünkü o çöplerin ekonomiye katkısı devede kulak. İthal etmek zorunda olduğumuz şey bize hijyen kaynağı diye, ucuz diye, karlı diye dayatılan plastiğin orjinal hammaddesidir. Plastik endüstrisi bu yolla yani her yanımızı plastiğe bulayarak bizi petrokimya kartellerinin fosil kaynaklarına muhtaç etmektedir.

İDDİA 4: İç piyasadaki plastikler sektörü beslemeye yetmiyor  

Türkiye yıllık yaklaşık 3-5 milyon ton arası plastik çöp üretiyor. Bu miktarda çöp, 1.2 milyon tonluk (900 bini ithal 300 bini iç piyasa) bir çapı olan sektöre yetmiyorsa ortada ilkokul düzeyinde bile matematik bilmeme sorunu vardır denir. Bu iddiayı ortaya atanlar ülke çöp içinde boğulsun isteyenlerdir. Düşünün sadece 9 milyar adet PET şişenin satıldığı bir ülkeden bahsediyoruz ve bu çöpün de çok az bir kısmı toplanıyor. Belediye başkanları ayrıştırıp topladıkları çöpleri alacak firma bulamıyor, yerli çöpü işleyen geri dönüşümcüler, geri dönüşüm işinin çok da karlı bir iş olmadığını söylerken ithal çöp bağımlılarının bu söylemi, işin içerisinde başka işlerin olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim Türkiye’nin dört bir yanından gelen yasadışı yabancı çöp dökümü görüntüleri ve her yıl meydana gelen 60’a yakın geri dönüşüm tesisi yangını da bu kirli işin ne olduğu konusunda ipucu da veriyor. Üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek için bilenmişlere ancak yasal yaptırım ve kısıtlamalar engel olabilir.

Şu yazımda zaten asgari tüketim yapan üç kişilik bir öğrenci evinden çıkan plastik çöpleri anlatmıştım.

İDDİA 5: Çöp ithalatının yasaklanmasını isteyenler yabancı petrol kartellerinin güdümünde 

Bu iddiayı dillendirenlerin ana argümanı, petrokimya kartellerinin Türkiye’nin plastik ve geri dönüşüm sektörünün büyümesini engellemek amacıyla bazı grup ve kişileri kullanarak sektöre darbe vurmaya çalışıyor olduğu yönündedir. Normal şartlarda asgari mantık silsilesinden yoksun bu iddianın ciddiye alınması bile anlamsız. Ancak biz yine de bunun neden kendisi ile çelişen bir iddia olduğunu veriler ile anlatalım. Bu arada algı operasyonu denilen video ve haberlerde kimi zaman plastik endüstrisinin bir temsilcisi, kimi zaman bir geri dönüşüm firmasının sahibi, kimi zaman da bir yerel yönetim yetkilisi ve bazen de vatandaşlar görüş bildirmektedirler. Yani o kadar çaresizce ortaya atılan bir iddia ki içinde kendilerinin olduğunu bile unutmuşlar.

Aşağıdaki grafikte İngiltere’nin bu yıl şubat ayında plastik çöplerini gönderdiği ülkelerin listesi ve oranları var.

Görüldüğü gibi en önemli ithalatçı Türkiye! Peki, Türkiye henüz pazarda bu kadar önde değilken İngiltere çöpünü nereye gönderiyordu? O da aşağıdaki grafikte saklı.

Yani öyle sanıldığı gibi bu çok değerli olan çöplerin Türkiye’ye gitmesini ‘kıskanan’ batılı güçler Çin yasaklayınca çöpleri kendileri almamışlar. Yine denetimin zayıf, çevreyi umursamayan endüstrinin hâkim olduğu Türkiye gibi ülkelere göndermişler. Yani ortada bir kıskançlık durumu yok. Çöpünden kurtulmak isteyen bir batı ve bu çöpten gelen para ile zenginleşen ve kontrolsüzce büyüyen bir ithalatçı endüstri var. Yoksa endüstrinin iddia ettiği gibi bu çöpün kıymetini bilen Avrupa ülkeleri, Çin yasağından sonra çöpü en fazla ithal eden ülke konumunda olurlardı. Oysaki veriler tam tersini söylüyor. Çin yasaklayınca ortaya yeni Çinler çıktı.

Ayrıca petrol ürünü satıp başkasını da petrol kartellerinin hizmetinde olarak nitelemek kirli bir propagandadan başka neyin göstergesi olabilir ki? Kaldı ki plastiği hayatımızın her alanına zorla sokarak bu petrokimya kartellerinden 7.9 milyon ton ham madde alan (toplam hammadde ithalatının %91’i) bu sektör eğer geriye kalan %9 kadarlık bir çöp malzemesi için sektörü baltalamaya çalışan kartel ve kartel güdümlü kişi ve kuruluş arıyorsa aynaya bakmayı denemelidir.

İDDİA 6: Yasaklamalar başarılı olsaydı Kuzey Kore en başarılı ülke olurdu 

Çöp ithalatını yasaklayan bir ülke olarak Çin’in değil de Kuzey Kore’nin ortaya atılması konuyu sulandırmak ve bulandırmak ile ilişkilidir. Çin çöp ithalatını yasaklamıştır ve bunda da oldukça başarılı olmuştur. Üstelik bakanlığın yerli atığın teşviğine dair yaptığı düzenleme ve kısıtlamaların Kuzey Kore gibi diktatörlük ile yönetilen, düzenleyici değil, yasakçı bir yapıyla karşılaştırması da yakışık değildir. Çin’in yasak sonra kaynağında ayrıştırma, depozito iade sistemi ve atık azaltım stratesijisinin oldukça başarılı olduğu oldukça açıktır. Aşağıdaki linklerden Çin’in yasak sonrası politikaları açıkça görülebilir.

https://www.google.de/books/edition/China_Goes_Green/C536DwAAQBAJ?hl=en&gbpv=1&printsec=frontcover
https://chinadialogue.net/en/cities/as-china-goes-green-should-the-world-celebrate-its-model/
http://www.xinhuanet.com/tech/2019-09/11/c_1124984284.htm (Google translate İngilizceye başarıyla çeviriyor)
https://www.ndrc.gov.cn/xxgk/zcfb/tz/202001/t20200119_1219275.html Çin devletinin yasak sonrası için kurduğu eylem planı (Google translate İngilizceye başarıyla çeviriyor)

Sonuç olarak, depozito iade sistemine, parayla poşet uygulamasına, tek kullanımlıkların sınırlandırılmasına ve çevre için yapılması planlanan her türlü girişime karşı çıkan bir sektörün niyetinin ne olduğu açık ve net bir şekilde bellidir. O nedenle bakanlığın, para ve kar odaklı faaliyetler ile ülkeyi batının çöplüğüne dönüştürenlerin manipülasyonlarına ve kar hırslarına değil de sahada gözüyle gördüğüne dayanarak hareket etmesi oldukça yerindedir.

Ayrıca bu son yapılan düzenlemenin bir yasaklama değil kısıtlama/düzenleme ve bakanlığın uzun süredir uygulamaya sokmaya çalıştığı bir programın parçasıdır. Bakanlık %80-%50- … şeklinde geliştirdiği hamlelerinin de bir devamı niteliğinde. O yüzden sektörün bunu yasakçı bir bakış olarak görmesi yanlıştır. Bakanlık aslında bir şeyi yasaklamıyor, aksine ithalata bağımlı hale gelmiş ve kontrolsüz büyümüş olan bir sektörü  iç piyasaya yönelmeye teşvik ediyor. Ayrıca ithal edilen hammadde de bizim içeride ürettiğimiz çöp mü?

Dolayısıyla burada bir yasak olduğundan bahsedemeyiz, bundan bahsedenler samimi değil. Kaldı ki sektörün bakanlığın yapmış olduğu değerlendirmeleri ve önümüzdeki süreçte kısıtlamalar adına yapacağı uyarıları doğru okumayıp sanki bu kısıtlamalar hiç gelmeyecekmiş gibi hoyratça hareket etmiş olması da sektörün öngörü yoksunluğu ve aşırı kar hırsından kaynaklı olarak yaşadıkları körlükle ilgilidir. Bunu okuyamayıp yatırımlarını ithal çöplere odaklaması, sektörün ne derece basit bir planlama hatası yaptığının da göstergesidir. Sektörün kendi planlama eksikliğinden kaynaklı problemlerini bakanlığın attığı adımları suçlayarak örtmeye çalışması inandırıcılıktan uzaktır. Hatırlanırsa ithal çöplerin sağa sola gelişi güzel terk edilmesi üzerine Hürriyet gazetesine açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 2020’nin Aralık ayında ithalatı sıfırlayacaklarını ve tamamen yerli atık politikasına geçmek istediklerini ilan etmişti. Bu durumda kör gözün bile göreceği bir gerçeğe kafasını çevirenlerin buna rağmen devasa yatırımlar yapması plansızlık ve öngörüsüzlükten başka bir şeyle açıklanamaz.

Belli ki bu durumda rantı kesilenler manipülasyona, algıya ve lobiye devam edeceklerdir. Ancak artık cin şişeden çıktı ve yaratılan tahribat gözler önüne serildi. Her gelene dış güçlerin ajanı ya da maşası yaftası yapıştırılması da para ve kar hırsının ortamı ne derece zehirlediğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.