Hafta SonuHaftasonuKültür-SanatManşet

(Cadı Kazanı) Nefes borumdaki Kaz Dağları- Nuran Seyhan Bayer

0

Bazen, bir şey yerken, küçük bir parça nefes borunuza kaçar ve sizi inanılmaz rahatsız eder. Aslında nefes alabiliyorsunuzdur ama sürekli öksürerek, kendinizi harap edersiniz, öyle ki ölecekmiş gibi hissedersiniz. İşte Türkiye’de yaşamak böyle bir şey… Nefes borunuza takılan sürekli bir şeyler var. Günlerdir nefes borumda duran şey: Kaz Dağları. 

2006 Yılında TRT’de yaptığım “YEŞİL BARIŞ” adlı belgesel dizisinin bir bölümü de “BİN PINARLI İDA-KAZ DAĞLARI” ydı. Dönemin Orman Bakanlığı’nın o yörede çalışan görevlisinin rehberliğinde karış-karış arşınlamış, helikopterle havadan da çekim yapmıştım. Efsaneleşen büyüsü ise Tuncel Kurtiz ’in anlatımıyla belleğime kazınmıştı. 

Türkiye’nin belli başlı milli ve tabiat parklarını belgelediğim bu çekimlerde beni en çok Kaz Dağları büyülemişti. Orayı görmeden, orada nefes almadan “BİN PINARLI İDA” nın ne anlama geldiğini bilmeniz çok zor. Orman mühendisi olan rehberimizin titizlikle koruduklarını söylediği bu yöreden ne bir taş ne de bir bitki alıp götürmenize izin verilmezdi.

Ve yıl 2019: TRT, Çocuk Kanalı’nda bir çocuğun ağaçları önemsemesine bile izin vermezken ilgili bakanlık bırakın bir taşını almayı, bin taşının talan edilmesine göz yumuyor. Su yerine “altın” içilemeyeceğini, oksijen yerine “altın” solunamayacağını bilemeyecek kadar, karar vericileri kör-sağır ve dilsiz eden ne olabilir diye düşündüğünüzde bir vatandaşın “Düğünlerde ne takacağız altın olmazsa” sözleri yankılanıyor beyninizde. Ve artık öksürerek de çıkaramıyorsunuz nefes borunuzdakini. Bir tarafta Bergama’da siyanürle altın aramanın yaptığı tahribatı ağlayarak haykıran “ sebzelerim artık çiçek açmıyor, çocuklarıma ne yedireceğim” diyen * köylü kadının ağıtı, diğer tarafta bir çocuğun ağaçların kesilmesini istemeyen sözlerini “siyasi” olarak niteleyen “şehirli sunucu kadın”…Hangi kadın? diye sormaktan kendinizi alamıyorsunuz. Evet, hangisi: çocuğunun aç kalmasından korkan mı, mevcut siyasi anlayışa karşı gelmekten korkan mı?

“ İnsanın doğaya olan özrünü müziğin sesiyle duyurmak ve vicdanının sesini dinlemek isteyen herkes davetlidir” diyor Fazıl Say, Instagram’dan paylaştığı davet yazısında. Onca koşuşturması, yurt dışında ve içinde onlarca konser programı varken “Kaz dağlarındaki katliamın bitmesi için dünyada yankı yaratacaksa- ki bu mümkün- ben yaparım, yer açarım takvimimde” demişti ve sözünü tuttu, sıra vicdanları olan insanlarda…

Fazıl Say 2016 yılında İsviçre’de de bir orman konseri vermişti. Orada bir katliam yoktu, sadece ağaçlar için müzik yapmıştı. Çünkü ağaçlar da müziği algılar. Ağacı katledenler, onun da bir canlı olduğu ve tanrının bir lütfu olduğunu unutanlardır.

Şimdi vicdanı olan insanların yapması gereken tek şey ”altın”ı yaşamlarından çıkarması. Eğer altın almazsak yani talep olmazsa arz da olmaz. Özellikle Müslüman toplumların bir “geleneği”; düğünlerde, doğumlarda altın takmak. Eğer altın, ağaçların katledilmesinin bir nedeniyse, inandıkları dinin gereğini yapmıyorlar demektir. Çünkü hiçbir inanış İslamiyet kadar ağaca değer vermez.

Birçoğunuz bilirsiniz; eskiden köylerde doğan çocuk için ağaç özellikle de kavak dikilirdi. Çocukları için yaptıkları en önemli yatırım buydu. Bu güzel geleneğimize ne oldu? Ağacı bu kadar önemseyen bir toplumdan, katleden bir topluma ne zaman, nasıl devşirildik.

En güzel düğün ve doğum hediyesi, onların adına dikilen bir ağaç ya da oluşturulan bir ormandır. Bu sözüm sana “ düğünlerde ne takacağız?” diyen vatandaş.

(*) 2004 yılında yaptığım ve o yıl Sedat Simavi ödülünü alan, 15 bölümden oluşan ”SESİMİ DUY” adlı belgeselimin bir bölümünde Bergama’da o dönem büyük bir ses getiren kadınların direnişini konu edinmiştim. Hafızalarımızı yoklarsak Kaz Dağlarının bir benzeri orada da yaşanmıştı, özellikle de yöre kadınlarının direnişi efsaneleşmişti direnişi ekranlara yansıtmamdan bugüne 15 yıl olmuş.15 yılda TRT’nin geldiği nokta içler acısı…

Olanca kötülüğün, karanlığın içinde her şeye rağmen ışık vardır ve ışığa zaten en çok ‘karanlık zamanlar’da ihtiyaç duyarız. Her doğum bir mucize, her insan yeni bir başlangıçtır ve insanlar bir araya gelip ortak eylemde bulunabildikleri sürece umut da vardır. Dünya sevgisini mümkün kılan, içinde yaşadığımız dünya için sorumluluk alıp ortak eylemde bulunma yetimizdir.”    HANNAH ARENDT    

(Yeşil Gazete)    

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.