Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Bilimsel araştırmalar iklim değişikliğiyle mücadeleye ne kadar yardımcı olabilir?

0

26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı‘nda (COP26) ülkeler yetersiz de olsa bazı taahhütlerde bulundular, daha önce verdikleri ve gerçekleştiremedikleri bazı taahhütlerini de yenilediler. Bu taahhütlerin içinde en dikkat çekicilerinin başında, başta kömür olmak üzere fosil yakıtlar için sağlanan kamu finansmanlarının aşamalı olarak kaldırılması, 2030 yılına kadar metan gazı emisyonlarının %30 oranında azaltılması geliyordu. Peki, yetersiz de olsa bu hedeflere ulaşabilmek için yapılan araştırmalar ve inovasyon çalışmaları 2022 yılı ve sonrası için umut veriyor mu? Bu çalışmalar için özellikle zengin merkez kapitalist ülkeler yeterli maddi desteği veriyorlar mı?

Gerek COP toplantılarında, gerek kamuoyunda en çok tartışılan konuların başında  ‘yenilenebilir enerji kaynakları’ geliyor. Son yıllarda yatırım ve işletme maliyetleri düşen rüzgâr ve güneş enerjisi gibi mevcut teknolojiler halen fosil yakıtların en önemli alternatifi… Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamen fosil yakıtların yerine geçebilmesi için özellikle orta ve düşük gelirli ülkeler açısından hala çözülmesi gereken bazı sorunlar var. Bu sorunların başında şebeke ölçeğinde elektrik depolamanın basitleştirilmesi ve maliyetinin düşürülmesi geliyor. Ülkemizde ise buna eklenen diğer bir sorun ise özellikle bu santraller için yapılan yanlış yer seçimleri ve bunun sonucunda başta rüzgâr enerjisi santralleri (RES) olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları için gerekli kamuoyu desteğinin sağlanamaması…

Çözülmesi gereken diğer bir sorun ise elektrik ile çalışan yeni nesil araçların hala pahalı olması… Oysa bu araçların çok uygun fiyatlarla üretilmesi için yeni mühendislik çalışmalarına gereksinim var. Üstelik akü teknolojilerinin de geliştirilmesi de şart. Akülerin boyutlarının küçültülmesi ve içeriğinde daha az lityum ve kobalt kullanılması gerekli. Ülkemizde elektrikli ulaşım araçları üzerinde fosil yakıtlar tüketen klasik araçlara uygulanandan bile yüksek alım- satım vergileri var. Yani bu araçlar klasik arabalardan çok daha pahalı… Kentlerimizde bu araçlar için yeterli şarj istasyonları yok. Üstelik çok sayıda ülkede uygulananın aksine ülkemizde bu araçlara verilen elektriğin fiyatlandırılmasında bir sübvansiyon da uygulanmıyor. Sera gazlarının önemli bir kaynağı da hava ulaşım araçları, uçaklar gibi elektrik sağlanması çok daha zor olan taşıtlar için de ucuz ve düşük karbonlu yakıtların üretilebilmesi şart. Son yıllarda bazı ülkelerde bu konuda yetersiz de olsa bazı adımlar atıldı. Fakat bu alanda bir an önce daha çok bilimsel araştırmalar yapılması gerekli.

Tek başına ülkelerin çabaları yetmez

En iyimser senaryolar bile yenilenebilir enerjiye geçişin tek başına ülkelerin taahhütlerini yerine getirebilmeleri için yeterli olmayacağını gösteriyor. Bilim insanlarına göre küresel iklim krizini yavaşlatmak için, CO₂’i atmosferden çekme teknolojilerinin geliştirilmesi gibi daha fazla çabaya gereksinim var. Diğer taraftan jeo-mühendislik teknolojilerinin geliştirilmesi tartışmaları da bilim çevrelerinde büyük bir hızla sürüyor. Bu tartışmaların içinde birçok bilim insanı tarafından mantıksız bulunan güneş ışınlarının stratosferden geri yansıtılarak, gezegeni yapay olarak soğutma düşünceleri bile var.

Tüm bu araştırma ve inovasyon çalışmaları için yetersiz de olsa bazı ilerlemeler de var. Glasgow’da Avrupa Birliği (AB) ve 22 ülke kentleri yeşillendirmek, özellikle kent içinde elektrikli araç kullanımını artırmak, endüstriyel emisyonları düşürmek, kömürlü termik santralleri kapatmak, düşük karbonlu teknolojileri geliştirmek için gerekli çalışmaları destekleme kararı aldılar ve bu çalışmalara gerekli mali desteği sağlama sözü verdiler. Şimdi Avrupa’da bazı kentlerde yeşillendirme çalışmalarının yanı sıra başta ısıtma, soğutma ve aydınlatma teknolojilerinin geliştirilmesi olmak üzere binalar için yeni teknolojiler uygulanmaya çalışılıyor. Dünyanın en büyük sera gazı emisyonuna sahip ülkesi Çin’de karbon emisyonlarını ortadan kaldırıcı teknolojilerin geliştirilebilmesi için geniş bir araştırma altyapısı oluşturuyor ve önemli bir ekonomik kaynağı bu çalışmalar için ayırıyor.

Yoksul ülkelere destek şart

Tüm bunların yanı sıra bilim dünyası, iklim politikalarının değerlendirilmesinde ve hükümetler ile işletmeler tarafından verilen taahhütlerin izlenmesinde de önemli bir rol oynuyor. Günümüzde zengin merkez kapitalist ülkelerin düşük gelirli ülkelerin emisyonlarını azaltmalarına ve iklim değişikliğiyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için taahhüt ettiği mali desteği vermediğini; verilen küçük miktarında yardımların da bu ülkeler tarafından uygun projelerde kullanılmadığını 26. COP toplantısında sunulan bilimsel raporlardan öğrendik. Yine yıllardır yapılan araştırmalar ve yayınlanan bilimsel raporlar sonucu artık herkes tarafından şu çok açık olarak biliniyor: Dünyanın birçok bölgesini etkileyen büyük orman yangınlarından, sellerden, sıcak hava dalgalarından, kuraklık ve gıda krizinden küresel iklim değişikliği sorumlu, küresel iklim değişikliğinden de sera gazı emisyonları yüksek merkez kapitalist ülkeler… Peki, iklim ile ilgili yıldan yıla artan doğal afetlerin faturasını kim ödeyecek?

Zengin merkez kapitalist ülkeler para uğruna neden oldukları iklim felaketinin sonuçlarıyla yüzleşip bundan olumsuz olarak etkilenen orta ve düşük gelirli ülkelerin zararlarını karşılayacak mıdır? Buna ‘evet’ yanıtını vermek mümkün değil. Daha bu ülkelere yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeleri için maddi destek bile sağlamayan, fosil yakıt kullanımını yakın bir gelecekte terk edeceğini açıklamayan merkez kapitalist ülkelerin fakir ülkelere kendilerinin neden oldukları küresel iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçları için tazminat ödemeyi kabul etmeyecekleri, en azından sürüncemede bırakacakları çok açık. Bu ve diğer konular kasım ayında Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde yapılacak COP 27 toplantısında tekrar tartışılacak ve diğer COP toplantılarında olduğu gibi büyük bir olasılıkla sonuçsuz kalacak…

Bilimsel çalışmaların ve yeşil inovasyonun küresel iklim değişikliğini kontrol altına almak için önemi çok büyük. Ancak şu gerçek unutulmamalıdır ki; küresel iklim değişikliğinin temel nedeni olan vahşi kapitalizm sorgulanmadıkça her türlü bilimsel gelişme bugüne kadar olduğu gibi 2022 yılı ve sonrasında da küresel iklim krizini kontrol altına almak için tek başına asla yeterli olmayacaktır.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.