Bu yazı cumhuriyet.com.tr/ den alınmıştır
Benden 5 günlük gözaltı süresince İstanbul Terörle Mücadele nezarethanesinde yaşadıklarımızı anlatmamı beklemiyorsunuz değil mi? “Görmemişin 5 günlük gözaltısı olmuş, tutmuş yazıya dökmüş” deyip alay edeceklere fırsat yaratmaya hiç niyetim yok…
Kanıt bulamadıkları için tanık ifadelerinden suç yaratmaya kalkıştıklarından ve bunun için Cumhuriyet sanıklarına karşı “savcı tanıklığı” onursuzluğunu kabullenip sayfalar dolusu FETÖ, PKK, CIA üyesi olduğumuza ilişkin yalanlarını art arda sıralayanların adlarından söz edip bu köşeyi kilitletmeye de hiç niyetim yok. Hırsları zekâlarının, yeteneklerinin ve ahlaklarının fersah fersah üstünde olanları onursuzlukları ile baş başa bırakmak en iyisi…
Evet, aynı anda PKK ve FETÖ örgütlerine hizmet edilmesi gibi “sıcak buz”a, “köşeli daire”ye benzeyen iddialara dayanılarak FETÖ üyeliğinden hakkında dava açılmış, şüpheliden sanık mertebesine terfi etmiş, hakkında iki kez ömür boyu hapis cezası istendiği kanıtlı, belgeli bir hukuk diplomalının(!) önümüze koyduğu dosya için herhangi bir tanım bulamıyorum. “İçi boş” desem “boş”a haksızlık; savcının tanıklarının yalanlarına dayalı bir dosya önüne gelince dokuz arkadaşım hakkında tutuklama kararı verilmesini ise eleştirilmeye bile değmez buluyorum.
Boş verin.
Kimilerini tanıdığınız, kimilerinin adını bile duymadığınız 13 Cumhuriyet çalışanı beş gün cep telefonsuz, bilgisayarsız, dünyadan habersiz keyifli günler geçirdik.
Kahkahalarımız nezarethanenin soğuk duvarlarını ısıttı. Arkadaşlarımın gözlerinin ışıltısı loş koridorları ışığa boğdu.
Gencecik polis memurlarının çaktırmadan yanıma yaklaşıp “Abi internetten yazılarını hep okurum. Ama şimdi kâğıt gazeteyi de düzenli alıyorum” dedikten sonra kendi cep telefonundan Cumhuriyet’in birinci sayfasını gösterdiğinde yüreklerimizi nasıl ısıttığını anlatamam. Nal gibi harflerle “Teslim olmayız” diye kükreyen gazetedeki genç arkadaşlarımı uzaktan nasıl da bağrımıza bastığımızı bir bilseniz…
Cumhuriyet’in yayın ilkeleri pek açık: Demokrasiyi, özgürlükleri ve laikliği savunmak. Buna gazeteciliğin evrensel ilkelerini, “Doğru haber, bağımsız yorum”u ekleyin. Sonra da göğsünüzü gere gere “İşte Cumhuriyet gazetesi”deyin.
***
Beni ve Hikmet Çetinkaya’yı tutuksuz yargılanmak üzere bıraktılar. Ama yurtdışına çıkış yasağı da koydular. Anlaşılan “tarihi eserlerin” yurtdışına çıkarılmasına ilişkin yasağı uyguluyorlar.
Geri kalan dokuz arkadaşımı tutukladılar, Silivri zindanına yolladılar.
Başlığı tekrarlayacağım: “Bedenim gazetede, ama yüreğim Silivri’de.”
Orada başının gölgesini önünü düşürmeyen, diz çökmeyen, boyun eğmeyen dokuz arkadaşım, dokuz kapı yoldaşım, dokuz yiğit ve iyi gazeteci yatıyor.
Bu yazı bir mesajla bitsin, size iletmem istenen bir mesajla. Genel Yayın Yönetmenim, can arkadaşım Murat Sabuncu’nun mesajı:
“Halkımızın ve okurlarımızın önünde saygıyla eğiliriz ve başka hiç kimsenin önünde eğilmeyiz…”
Bu yazı cumhuriyet.com.tr/ den alınmıştır
Aydın Engin