Onur Ardıç bu yazıyı bize bir süre önce yayınlanması dileğiyle göndermiş, ancak yazı ya elimize geçmemiş, ya da gözden kaçmış. Yeşil Gazete ekibinden biri, geçtiğimiz gün tesadüfen Onur’la karşılaştı ve bu yazının varlığından haberdar oldu. Babasının doğumgünü geçmiş olsa da “poşu” davası hala Yargıtay’da madem, biz de bu gecikme için Onur’dan özür dileyerek yazısını paylaşalım sizlerle… (Yeşil Gazete)
***
Malumunuz Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül, 25 ay süren ve bu sürenin tamamını F tipi cezaevinde tutuklu geçirdiği meşhur “poşu davası”ndan 11 yıl hapis cezası aldı.
Bu ceza Yargıtay tarafından onanırsa, en az 6 yıl daha cezaevinde kalacak. Yanlış zamanda yanlış yerde olmak, poşu takmak ve Kürt olmaktan (!) başka bir suçu olduğuna dair aleyhinde herhangi bir delil olmayan, bölgedeki MOBESE kameralarında da suç işlediğine dair herhangi bir delile rastlanmayan Cihan, bir polisin önce “bu” sonra “emin eğilim, hatırlamıyorum” ve son olarak “göz bebeğinden tanıdım” gibi çelişkili ifadeleriyle suçlu bulundu.
Ancak bu yazıda bahsetmek istediğim, (akla ilk gelebileceği gibi) bazı beyni yıkanmış kara cahillerin toplumdaki bütün Kürtlere PKK’lı muamelesi yapması, binlerce öğrencinin tutuklu yargılanması, tüm bu tutuklu öğrencilerin hemen hepsinin sol görüşlü ve iktidarın karşısında olması, toplumun poşudan nem kapan bireyler yetiştirmesi gibi konular değil, babamla yaptığımız meşhur “poşu kavgası”.
Birçoğumuzun bildiği gibi doğuya özgü yöresel bir aksesuar olan poşuyu, yurtdışında fıstık gibi bir sarışında gördüğümde şaşırmış, sonra kalabalık bir caddede yaptığım yarım saatlik yürüyüşte en az elli kişide birden görüp moda olduğunu anladığımda; genlerinde doğulu değerler olan ama yüzünü batıya çevirmiş bir anlayışla yetişen biri olarak gururlanmıştım. 2 yıl sonra memlekete döndüğümde biraz farklı olmak için, biraz yakıştırdığımdan e biraz da özentilikten İstanbul’da poşuyla gezmek istediğimde meşhur ”poşu davasından” önce meşhur ”poşu kavgası” başladı. Babamın da benim de Kürtlerle ya da Alevilerle hiç bir sorunumuz yoktu tabi ama poşu takmakta neydi? Toplumdaki gerginlikten hiç mi haberim yoktu? Görevi toplumda huzur ve güvenliği sağlamak olan polisin gözünün nasıl döndüğünü, insanlara nasıl korku saldığını, sırf poşu taktığım için şüpheli olabileceğimi nasıl anlamazdım? Birçok erkek çocuğu gibi aslında sırf babasına karşı çıkmak için onun görüşlerine itiraz edecek bir şeyler bulan ben de dişime göre malzeme bulmuştum işte. O korkabilirdi ama ben korkmuyordum polisten; ne yani, bu kadarcık da özgürlük yok muydu bu ülkede. Onca zaman “aman ne yapacaksın Türkiye’de, İngiltere’de kal, bu ülke bitmiş” diyen yakınlarla tartışa tartışa memlekete dönen biri olarak ne güzel bir “hoş geldin” değil mi? İnadına belki bir ay taksam da önce hevesim burnumdan geldi, sonra da sırf renklerinin aşkına Beşiktaş maçı günlerinde birkaç kere takılıp sonra dolabın arka köşesinde unutulmaya kıvrıldı o poşu.
Meşhur “poşu davası” aradan geçen 4 yıldan sonra tüm o hırgürü yeniden hatırlattı, babam o zaman haklı mıydı? Sanırım bu soruyu en güzel şekilde Cihan’ın babası yanıtlar. Ben haklı mıydım? Teoride evet!!! Ama söz konusu oğullar olduğunda babalar hep biraz daha haklıymış galiba…Bugün babamın doğumgünü. İyi ki doğdun baba.
Onur Ardıç