Dış Köşe

Banknotun kıblesi – Yıldırım Türker

0

Yildirim_TURKERZaman Gazetesi geçenlerde bir finans kuruluşunun kredi kartını iftiharla tanıtıyordu. İlan değil. Gönüllü reklamla.

“Haremeyn Şua Kart”, kıbleyi gösteren ilk kredi kartıymış.

Son olmayacağı kesin.

Şimdilerde demokrasi mücahidi olarak bayrak yükselten Zaman Gazetesi daha iki yıl önce mücahit makamından yayın yaparken, Fethullah Gülen’in Herkul.org’da yayımlanan sohbetini “Kürt meselesi hakkında önemli tespitlerde bulundu” diye muştulamıştı. Beddualar sultanı Gülen Efendi her zamanki muhteşem diliyle pek yumuşak başlayıp şöyle yuvarlıyordu son incilerini: “‘Hakkı kötek olanlar’ istisna edilirse, o toplumun yüzde doksan beşi şefkatle ve re’fetle kucaklanmalı, onlara karşı mülayemetle hareket edilmelidir.” Hocaefendi hakkı kötek olan % 5’i saptamıştı besbelli. “Herkes bu meselenin halli için duanın gücüne de sığınmalı; her fırsatta gönüllerini Yüce Dergâh’a açıp ‘Allah’ım, birliğimizi sağla, aramızı te’lif buyur, bizi vifak ve ittifaka muvaffak kıl. Hidayet ve ıslahını murat buyurduğun insanları ıslah eyle, kalb ve kafalarına salah ver. Şayet düşmanlık yapanlar arasında ıslahını murat buyurmadığın ve kendileri hesabına ıslah istemeyen kimseler varsa, onların altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir’ diye niyaz etmelidir.”

Bundan başka, “30 yıldır dağdaki bir avuç şakinin hakkından gelemiyorsun” gibi derin saptamalarından da mahrum bırakmıyordu inananlarını. PKK de yandaşlarıyla o % 5’i oluşturan ‘bir avuç şaki’ idi, ona kalırsa.

O zamanlar yazmışım: ‘İnsanların tıyneti savaş ve afet zamanlarında ortaya çıkar. Ilımlı bildiğimiz Cumhurbaşkanı’nın cuş ü huruşa kapılıp intikam yemini haykırdığı bir ülkenin evlatlarıyız. Şimdi zatıâlilerinden rica etsem de gelip evimin karşı duvarındaki nevzuhur ‘Kürtlere Ölüm’ yazısını siliverse. Çünkü gerek dinbilimci Başbakan, gerek Cumhurbaşkanı ve cemaatleri Fethullah Bey’in de destekleriyle vahşi, bedduacı bir savaş dilini bayrak etmiş durumda. Resmi ağızlardan ırkçılığın en yüzsüz örnekleri dökülüyor. Bu dil, Van’daki depremzedelere yardım diye taş-sopa gönderen, onların yaşadıklarını kutlayıp oh çeken, mahallemin duvarına ‘Kürtlere Ölüm’ yazanları besliyor. Utanmaz medyanın katkılarıyla. Herkes şu aralar oturup iyice bir düşünmeli. Bu da geçer ya hu! Ama ileride birbirimizin yüzüne nasıl bakacağız? Çocuklarımız birbirlerine nasıl hitap edecekler?

Şimdi bu vahşi koalisyonun çatırtılarına tanık oluyoruz.

Her suskunluklarında birbirlerine ölümcül vuruşu indirmek için  gerildiklerini biliyoruz.

Orta yere çıkıp tartışırken, taptıkları devletin nasıl çökmüş olduğundan geçtim elden ele geçen milyonlarca dolardan hiç söz etmeyip, ‘ama önce o yaptı’ düzeyinde bağrışarak aralarındaki kavgada haklı çıkma kaygısındalar. Bütün tv kanallarında nizami (iki ordan iki burdan) toplanıp, bizi zoraki hakem kılma peşindeler. Dünya algıları tamir edilemez derecede çarpılmış. Dünyalarının yegane düalitesi bu olmuş. Kendi aralarındaki müslümanlık yarışı üstüne kurulu sanıyorlar bütün sorunların çözümünü. Cemaat ile AKP çatışması söz konusuysa milyarlık rüşvetler de, bu çatışmaya kurban edilen onca yargızede de teferruat oluyor.

Birbirlerini kutsal metinlere göndermelerle tembih ediyor; hadislerle tehdit edip dualarla yolculuyorlar.

Gelinen noktada, “Pekiyi Polisin Gezi saldırısından hangi taraf sorumluydu?”, “KCK tutuklamaları hangi tarafın marifetiydi?” ve benzeri sorular sorulmaya başladı.

Bu sorular berbat bir oyunun tezgahıdır. Bizi, ille de Cemaat ve AKP arasında bir seçime kilitlemeye çalışıyorlar.

Oysa iki taraf da birbirinin onayıyla kendine alan açmış, birbirinin sırtını sıvazlamış, birbirini kayırmış.

İki tarafın da birbirinden farkı yok. Aynı şeye gülüp aynı şeye ağlıyorlar. Taptıkları tanrı aynı. İbadetlerini Kredi kartlarının kıblesine ayarlamışlar. Banknotun gücüne inanıyorlar.

Ne adalet duygusu ne imanın gücü; bölüşemedikleri rant, onları birbirinden soğutan.

Her iki taraf da Gezi’den ve temsil ettiklerinden, Kürt siyasi gücünden, emekçiden, gençlikten, özgürlükten nefret ediyor.

Her zamankinden çok gücümüze inanmalıyız. Bu kıblesi mundarların nefret ettikleri olarak bir arada, birbirimize sıkı sıkıya sarılarak durmak zorundayız.

Yıldırım Türker- Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.