Dış Köşe

Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana…- Arif Ali Cangı

0

Arif Ali CangıOrman deyince sizin ne aklınıza geliyor bilmiyorum ama siyasi iktidar için, bütçe açığının kapatılması için 2/B alanları, ağaçları kesilince, altındaki madenleri işletilince, içine binalar dikilince, şehirler kurulunca değerli sanılan, her türlü yağmaya, talana açılmaya hazır alanlar anlamına geliyor. O yüzden yok ettikleri ormanların yerine ağaç dikerek “çevrecinin daniskası” olduklarını göstermeye kalkışıyorlar.. Bu daniskalığın sonucu, koruma yasaları, yönetmelikler adım değiştiriliyor, ormanları yok edecek yeni yeni yasa ve yönetmelikler çıkartılıyor.

Bunlardan iki tanesi 18 Nisan tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndan Orman Kanununun 16 ncı Maddesinin Uygulama Yönetmeliği ve Orman Kanununun 17/3 ve 18 inci Maddelerinin Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Daha doğrusu var olan yönetmeliklerin yerine yenileri çıkartıldı.

Yönetmeliklerin konusu, başlıklarından da anlaşılacağı üzere Orman Kanunu’nun 16. ve 17/3 ve 18.maddesinin nasıl uygulanacağını düzenliyor. Dayanak olan 16. maddede “Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine nasıl izin verileceği”, 17/3… maddede ” Devlet ormanlarında savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesisleri; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıklar; Devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesisleri ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binaya nasıl izin verileceği”, 18. maddede de “Devlet Ormanları sınırları içinde orman ürünlerini işleyecek her çeşit fabrika kurulması, orman sınırları içinde veya orman sınırlarına bir kilometreye kadar olan yerlerde taş, kum ve toprak, dört kilometreye kadar olan yerlerde ise hızar, şerit kurulması ve kireç, kömür, terebentin, katran, sakız ve benzeri gibi işletilmesinde ağaç kullanılan ocakların açılması ve balık üretmek üzere tesis kurulmasına nasıl izin verileceği” düzenleniyor.

Yönetmelikle olmazsa yasayla izin

Bu yönetmelik değişikliğine kadar, yasalarda adım adım değişiklikler yapıldı, yasa değişikliklerini görmezden gelerek yönetmelikler değerlendirilemez.

Önce ormanlarda maden işletmeciliği konusuna bakalım;

Türkiye’de özellikle altın madenciliği işletmesine başlanması, yaşam alanları için büyük risk yaratan bu işletmelere karşı Bergama Köylü Hareketi ile başlayan etkili diğer ekoloji hareketlerin doğmasına yol açtı. Toplumsallaşan bu hareketler, mahkemelerden doğanın ve yaşamın lehine kararlar aldılar. Bunun üzerine uluslararası büyük altın madencisi şirketlerin hükümetler üzerindeki etkileriyle Maden Kanunu ve madencilikle ilgili kanunlarda madenciler lehine önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle madencilik koruma yasalarından bağışık hale getirildi, Maden Kanunu adeta üstün hukuk normu niteliğine kavuşturuldu. Bunun en çarpıcı ver kapsamlı olanı 5 Haziran 2004 ‘Dünya Çevre Günü’nde yürürlüğe giren “5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” idi. Basında çıkan haberlerle bu yasanın ısmarlama bir yasa olduğu yasa yapılmadan ortaya çıkmıştı. Evrensel Gazetesi’nin 17.03.2004 tarihli sayısında çıkan habere göre, Newmont’un yöneticilerinden Gordon Nixon, “…Maden Yasası’nın Ankara’daki Newmont yetkilileri ile eşgüdüm içerisinde hazırlandığını…” söylemişti. Radikal Gazetesi’nin 11.06.2003 tarihli haberinde Uşşak Kışladağ’da altın madeni işletmeye hazırlanan Eldorado Gold Şirketi temsilcilerinin de içinde bulunduğu işadamlarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “…Maden Kanunu Meclis’te, yabancı yatırımın önünü açan yasa da çıkarıldı sorunlarınız çözülecek…” demişti (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=77929)

Madencilere verilen bu güvencelerle hazırlanan yasa değişikliği ile Maden Yasası ile birlikte toplam onbir yasada önemli değişiklikler yapıldı, orman alanları, milli parklar, özel koruma bölgeleri, ağaçlandırma alanları, tabiat alanları, özel koruma bölgeleri, doğal ve kültürel sit alanları, tarım alanları, meralar, sulak alanlar, kıyılar, karasuları, kentlerin imar alanları, turizm bölgeleri, su havzaları madencilik faaliyetine açıldı. Madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirme (ÇED) ve gayrisıhhi müessese izin süreçlerinin Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği düzenlendi.

Yasa değişikliğine dayanılarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği ile madencilere yasayı da aşan kolaylıklar sağlandı. Bununla birlikte pek çok yönetmelik de yeni yasaya göre değiştirildi. Adeta yeni tür bir hukuk yaratıldı. Yaratılan hukuk, çevreyi koruma(ma) hukuku, talanın hukuku niteliğini aldı. Yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’nde, yönetmeliklerin iptali için de Danıştay’da davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi, davanın açılmasından dört buçuk yıl sonra, 15.1.2009 tarihinde her yeri madenciliğe açan Maden Yasası’nın 7/1. maddesini ve “maden, petrol ve jeotermal kaynakları arama faaliyetlerini ÇED kapsamı dışına çıkartan” Çevre Yasası’nın 10.maddesinin üçüncü fıkrasını anayasaya aykırı bularak iptal etti.

Anayasa Mahkemesi, iptal kararının bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermişti ancak, Danıştay anayasaya aykırılığına karar verilen yasaya dayanılarak çıkartılan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinin yürütmesini durdurdu.

Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararından sonra, anayasaya aykırı yasaya dayanılarak verilen madencilik izinlerinin hepsi tartışılmaya başlandı ve orman alanlarındaki madencilik izinleri Orman Genel Müdürlüğü’nce durduruldu. Bu gelişme madencilerin adeta kazan kaldırmalarına yol açtı. Bunun üzerine bir kez daha maden lobisinin isteğini karşılayacak yönetmelik değişikliği yapıldı. 19 Ağustos 2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelik değişikliği ile Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’ne eklenen geçici 4. madde ile “Orman sayılan alanlarda madencilik faaliyetlerine ilişkin yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar orman, muhafaza ormanı ve ağaçlandırma alanlarında madenlerin aranması ve işletilmesi ile ilgili faaliyetlerde alınması gereken izinlerde Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik hükümleri uygulanır” düzenlemesi ile yargı kararı aşılmak istendi. Bu yönetmelik değişikliği de dava konusu yapıldı. Danıştay bu kez “yapılan değişiklik yargı kararlarını bertaraf etme amacına yönelik olduğu sonucuna varılmıştır” gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi .

Anayasa Mahkemesi kararında, yasanın içeriğini denetlemeden yani Orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilmesinin “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” diyen Anayasanın 169. maddesine uygun olup olmadığı incelemesini yapmadan sadece “yasayla düzenlenmesi gereken bir konunun Bakanlar Kurulu Yönetmeliğine bırakılmış olması” gerekçesiyle iptal kararı vermişti. Bu durum fırsat bilindi 2010 yılında yasada yapılan değişiklikle “orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verileceği” açıkça düzenlendi. Şimdi de yasanın tanıdığı geniş iznin uygulanması için yönetmelik değişikliği yoluna gidilmiştir. Bir de madencilikten sonra arazinin rehabilte edilmesi adı altında inşaat, yıkıntı ve hafriyat atıklarının ormana atılması izni çıkmış. Ekonominin motoru inşaat sektörünün, kentsel dönüşümün, mega projelerin molozlarını atacak bir yere ihtiyaç vardı. Madenlerle delik deşik edilen orman arazisi molozlar ve inşaat artıkları ile doldurulacak onun üzeri de ağaçlandırılacak, bu şekilde kaybedilen orman geri kazanılacak (!)

“Kamu Yararı” kimin yararı?

Orman Yasasının 17. maddesinin 3. fıkrasının öyküsü de daha başka. “Turizm alan ve merkezleri dışında kalan Devlet ormanlarında kamu yararına olan her türlü bina ve tesisler için gerçek ve tüzelkişilere, Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığınca bedeli karşılığı izin verilebilir” düzenlemesi Anayasa Mahkemesi’nin 17.12.2012 tarihli kararı ile iptal edilmişti. Anayasa Mahkemesi kararında “kamu yararı” kavramının hangi durumları kapsadığının yasayla belirlenmesi gerekirken, bu yola gidilmeyerek söz konusu kavramın kapsam ve içeriğinin tespitinin idareye bırakılması, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle bağdaşmadığı” gerekçesine dayanmıştı. Kararda ‘hiç gereği olmadığı halde’ ayrıca, öncelikli kamu hizmetleri için gereken bina ve tesisler olarak, karayolları, telefon, elektrik, su, gaz, petrol boru isale hatları, savunma tesisleri, sanatoryum sayılmış ve orman arazileri üzerinde bunların yapılmasına izin verilebileceği belirtilmişti. Anayasa Mahkemesi’nin bu yol göstericiliği (!) üzerine önce 2004, sonra 2010’da yasayla orman alanlarında pek çok faaliyete izin verileceği düzenlendi. Şimdi yürürlüğe giren yönetmelikle de yasadaki ulaşım olarak; yol, liman geri hizmet alanı, havaalanı, demiryolu, teleferik hattı, tünel, savunma olarak; patlayıcı madde emniyet alanı, yer altında yapılacak patlayıcı madde deposu, enerji faslından da; enerji nakil hattı, trafo binası, enerji üretim santralleri, ölçüm ve gözlem istasyonları sayılmış. Yasadaki devlete ait sağlık, eğitim ve spor tesislerinin içine sağlık ocağı, hastane, ilk, orta ve lise ve dini eğitim tesisi, futbol sahası, kapalı spor salonu, atış poligonu da eklenmiş.

Orman Yasası’nın 18. maddesinin uygulanmasına ilişkin yönetmelik düzenlemesinde ise yasadaki mesafeler dikkate alınmadan orman içinde balık üretim tesislerine, odun kömürü ocaklarına izin verilebileceği, yasada yer almamasına rağmen define aramasına, arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmasına izin verilebileceği düzenlenmiş.

Kısacası, Kazdağları’nda, Kozak Yaylası’nda, İzmir Efemçukuru’nda, Uşak Kışladağ’da orman içinde altın maden işletilecek, taş ocakları açılacak, ormanların içinden akan derelere HES’ler yapılacak, gözden ırak öğrenci kampları kurulacak, 3. Boğaz köprüsü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul yapılacak, orman mevzuatının ayak bağı olması istenmiyor. Bırakın yapsınlar, bırakın yağmalasınlar, bırakın talan etsinler…

Sorun çocuk şarkılarıyla başlıyor; “Baltalar elimizde,uzun ip belimizde/ Biz gideriz ormana hey ormana”.

Bu zihniyeti değiştirmek zorundayız. Ormanlar havanın oksijenini artıran, karbondioksidini azaltan, iklimi etkileyen, erozyonu önleyen, yağışı artıran, binlerce canlının yaşadığı, yaşam alanlarıdır, ekosistemlerdir. Ormanları sadece odun olarak gören zihniyet değişmeden yaşamın korunması mümkün değil. Bırakın baltaları, ormanın sesini dinleyin…

Arif Ali Cangı – www.turnusol.biz

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.