Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Babil’den Sonra] Tarım yapan kent: İstanbul

0

Yedikule Bostanları, 5’nci yüzyılda Yedikule’den başlayarak Haliç’te son bulan kara surlarının yapımından bu yana varlığını sürdürüyor. II Theodosius’un yaklaşık bin 600 yıl önce inşa ettiği surlar bugün de ayakta duruyor. 1453’de Osmanlı yönetimiyle birlikte kent, belirli bölgelerde tarımsal faaliyetlerin yoğunlaşmasıyla gelişmeye devam etti. 17’nci yüzyılda ise Yedikule- Silivri Kapı bölgesi yoğun tarımsal faaliyetlerin gerçekleştiği bir alana dönüştü. Bizans mimarisinin etkisinde yapılmış olan bu surların yanında bulunan mekânlar, çiftçiler tarafından o zamanlarda depo olarak kullanılmaktaydı. Bostancılar bu mekânları kullanmaları karşılığında duvarların korunmasından sorumlu tutuldular.

Bostancılar, bostanların bugün de sayıca azalsa da yaşamasını, var olmasını sağlayan en önemli etkenlerin başında geliyor. Yedikule bostanlarında birçok farklı etnik gruba mensup bostancı çalışıyordu. Bunlar Bizans, Rum, Ermeni kökenli çiftçilerdi. Zamanla tecrübe ederek öğrendikleri bilgileri birbirlerine aktardılar. İlk zamanlar bostancılık yapan Rumlar ve Ermeniler, bilgilerini Arnavut bostancılara aktardılar. Arnavut bostancılar da şu anda çalışmakta olan Kastamonu Cide’den gelen bostancılara…

Savaş yıllarında Üsküp’den Anadolu’ya gelip Kurtuluş Savaşı’na katılan Arnavut kökenli büyük dedem de çiftçiydi. Cumhuriyet’in ilanın takiben önce Bursa- Nilüfer’de çiftçilik yapıp ardından 1940’lı yıllarda ailesiyle Yedikule’ye yerleşti. Bugün Florya semti sınırlarında kalan eski Nifos Köyü’nde çiftçilik yaptı. Rahmetli Faik dedem her sabah köyden at arabasına yüklediği bakliyatı ve karpuzu yol boyundaki yoksullara dağıta dağıta Yedikule’ye gelir, arabada ne kaldıysa eve boşaltır ve oradan Çemberlitaş’ta işlettiği kahveye gidermiş. Engin gönüllü bu adam, bir gün kahvede otururken geçirdiği kalp kriziyle hayata veda etmiş. Ben ne yazık ki yaşarken onu tanıyamadım. 1960’ların sonunda çocukluğumun önemli bir dönemini Yedikule’de yaşadım. Anımsarım, mahalle aralarında seyyar satıcılar dolaşırdı ve Yedikule- Langa bostanlarının taze ürünlerini aracısız evlerimize ulaştırırlardı. Yedikule’de hala seyyar satıcılar var ama artık sadece halden aldıkları ürünleri, örneğin ithal muzları alabilirsiniz onlardan!

Yedikule Bostanları ve bostancıları hakkındaki en kapsamlı bilgilere 1735 tarihli bir kefil defterinden ulaşılıyor. Defterde sur içindeki 344 bostandan ve Yedikule Kapısı’ndan Silivri Kapı’ya kadar uzanan sur dibi ve çevresindeki dokuz bostandan bahsediliyor. Sur içinde toplam 1381 bostancının 52 neferinin çalıştığı kaydı düşülmüş bu deftere. Bugün ise 30 civarında bostan ayakta kalabilmiş. Kayıtlarda 10’ncu yüzyıldan bugüne bölgede yetişen ürünlerden de söz ediliyor: Roka, pırasa, soğan, pancar, dereotu, kırmızıturp vs. gibi ürünler bugün de üretiliyor.

Tarımsal gıda üretiminde kendine yeten kentten  dışa bağımlılığa

20’nci yüzyılın başlarında kentin batı sınırı henüz kara surlarına dayanmamışken, 1956-1957’de, dönemin başbakanı Adnan Menderes‘in İstanbul’da giriştiği bir dizi imar operasyonu sonucunda önce Vatan Caddesi, ardından da Millet Caddesi açıldı. Bostanlar için sonun başlangıcı bu imar hareketi oldu diyebiliriz. İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Murat Kapıkıran bir söyleşide İstanbul 1950’li yıllara kadar tarımsal gıda üretiminde kendine yeten bir kentti” diyor. Bostanların bu bağlamda o gün için çok önemli bir işlevi yerine getirdiğini söylemek mümkün. Kentin plansız imara açılması ve Anadolu’dan aldığı göçlerle hızla nüfusunun çoğalması tarım topraklarının giderek küçülmesine, üretimin artan kent nüfusunun gereksinimlerini karşılamaktan giderek uzaklaşmasına neden oldu. Bugün İstanbul, Antalya gibi Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden gelen tarım ürünlerine bağımlı bir hale geldi.

Devletin çeşitli kurumları ve yerel yönetimler her dönem surların restorasyonuna dair çaba içerisinde oldu, ama mahalleli Sulukule ve Tarlabaşı’nda gerçekleştirilen kentsel dönüşüm sonucu elde edilen rantın, emlak değeri düşük Yedikule Bostanları’nı da bekleyen bir tehlike olduğu konusunda endişeli. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan kara surlarında İBB tarafından 2013 yılında geliştirilen projelerin devamında bugün de zaman zaman yaşanan girişimler bu endişelerinde hiç de haksız olmadıklarını kanıtlıyor. İlk olarak Yedikule sur içindeki bostan alanlarının yıkılması ile gündem gelen bostanlar, sonrasında Fatih Belediyesi’nin “bostan alanlarının yerine büyük bir şehir parkı yapılacağı” açıklaması ile tepkilere neden olmuştu. Anıtlar Kurulu tarafından da onaylanan Yedikule-Belgradkapı Arası Rekreasyon Alanı Projesi’ne gerekçe olarak, alan olarak oldukça büyük olan bostanlarda güvenliğini sağlamanın güç olması ve çevre halkın da o alanların işlevselleştirilmesini talep etmeleri gösterildi.

Tarihi Bizans Dönemi’ne uzanan bostanların yıkımı, bu dönemde bostanda çalışan ailelerin tüm itirazlarına rağmen devam etti. Çevre semtlerin pazarlarında da yer bulan bostan ürünleri, toplanmasına fırsat verilmeden yıkıntılar altında kaldı. Ve onlarca aile maddi ve manevi açıdan mağdur bırakıldı. Ayrıca uzman arkeologlar, dünya mirası olan tarihi kara surları boyunca denetimsiz yürütülen çalışmaların, tarihi dokuya zarar verdiğini tespit etti. Buna ek olarak bostanların yıkımının, çevre dokusunun da yıkımını makul hale getiren bir kentsel dönüşüm projesine dönüşmesiyle ilgili endişeler de söz konusuydu.

Bostanlar otoparka mı dönüşüyor?

Daha önce iki defa otopark yapmak için asfalt molozu dökülen Yedikule bostan alanına geçtiğimiz günlerde yeniden asfalt molozu döktüler. Kamuya ait bostanı tahrip ederek üzerine otopark inşa edilmek isteniyor. Konuyla ilgili Fatih Belediyesi’ne, İBB’ye ve koruma kuruluna bilgi edinme dilekçesi veren mahalleliye henüz bilgi verilmedi ve gelişmeleri yakından takip ediyorlar. İBB’nin geçtiğimiz günlerde “Katılımcı Bütçe” projesi kapsamında kentte yaşayan sivil aktörlerin kente dair fikir ve önerilerini geliştirmek ve kabul edilen projeleri bütçelendirmek amacıyla başlattığı girişime, İnanç Kıran aracılığıyla “Yedikule Kapı-Belgradkapı Arasındaki Suriçi Bostanlarındaki Molozun Kaldırılması ve Alanın Yeniden Bostana Dönüştürülmesi” projesiyle katılan yerel aktörlerin önerisinin komisyonda kabul görmemesi de kaygıları artıran bir gelişme oldu. Mahalleli bu işin peşini bırakmaya niyetli değil. Bostancılar da İBB’den gelecek yanıta göre bostanların varlığını korumak ve sürdürmek konusunda da kararlılar.

İstanbul Kent Konseyi bünyesinde bir süreden beri çalışan İstanbul Kent Bostanları Çalışma Grubu hazırladıkları bir yönergeyle yıllardan beri sürüncemede kalan bostanların ve bostancıların sorunlarına dikkat çekmek amacıyla “Tarım Yapan Kent İstanbul: Bugünden Yarına Müşterek Hayatlar” başlıklı bir yönergeyi kısa bir süre önce kamuoyuna duyurdu. Burada ifade edilen  “Kent tarımı, basitçe tarımın nerede yapılacağı meselesi değildir; öyle bir yerde durur ki ekolojik krizden gıdanın adaletsiz dağılımına, doğanın ve kültür varlıklarının yok edilmesinden otoriterleşmeye kadar kangrenleşmiş birçok soruna dokunur. Tüm bunlara karşı çözüm geliştirmede çare olabilecek, birlikte yaşamanın yollarını açacak anahtarlardan biridir. Bu yönerge, tam da bu krizleri başka bir kuşağa daha miras bırakmaktan kendimizi azade kılabilme arayışının sonucudur…” cümleleriyle yola çıkış nedenlerini özetleyebileceğimiz grup, kent tarımında karşılaşılan sorunlara ve kent tarımına neden gereksinim duyduklarına değiniyor; kent ile kıra bütüncül bir yaklaşım geliştirmedikçe yaşadığımız bu krizler karşısında başka bir çıkış yolunun görünmediğini savunuyor.

Bu bağlamda, yönerge öncelikle tarımı kentten koparan neoliberal kent anlayışına ve içinde bulunulan krizlerin tam ortasında İstanbul’da tarım yapmanın günümüzdeki ve gelecekteki önemine odaklanıyor ve yönergenin devamında İstanbul’da kent tarımını yaşatmaya ve yaygınlaştırmaya yönelik taleplerini içeren maddeler sıralanıyor.

Ayrıca yönergede iki ek yer alıyor: Eklerin ilkinde İstanbul’daki tarihi ve kolektif kent bostanları ve diğer tarım alanları hakkında bilgilere, bostanları ortadan kaldıran yerel yönetimlerin müdahalelerine, bostanların korunması ile ilgili temel sorunlara ve bu alanların geleceğini tehdit eden projelere yer verilmiş. Ek içinde özellikle İstanbul kent merkezindeki Yedikule (Altınkapı) – Mevlanakapı arasındaki bostanlar ve Piyalepaşa Bostanı, tarihi arka planıyla daha fazla ayrıntılandırmaya çalışılmış. Ayrıca İstanbul genelinde yok edilme tehdidi altındaki bazı tarım alanlarına, bostanlara, tarım yapmaya uygun olduğunu düşünerek önerdikleri bazı alanlara ve yok edilen bazı bostanlara harita üzerinde yer verilmiş.

İkinci ekte ise Tokyo’dan (Japonya) ABD’ye, Milano’dan (İtalya) Hong Kong’a (Çin) dünyanın farklı yerlerindeki tarihi ve yeni kent bostanlarına değinen bir seçki yer alıyor. Bu bostanların oluşturulma deneyimlerine ve desteklenmesine dair çalışmalara dikkat çekilerek, kent tarımının korunmasının ve geliştirilmesinin sadece İstanbul’a özgü olmadığını, konunun daha geniş bir çerçevede değerlendirebileceğini göstermek amaçlanmış. Yönergeye buradan ulaşabilirsiniz.

Yönergeyi hazırlayan ekipten Suna Kafadar ve Kiraz Özdoğan 6 Eylül Pazartesi 13:00’de 95.0 Açık Radyo’da “Babil’den Sonra”da program konuğum olacaklar. Programı www.acikradyo.com.tr’ den dinleyebilirsiniz”.

*

Kaynak: https://khasyedikulebostanlari.wordpress.com/2018/01/05/286/

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.