Bir zamanlar deniz kenarında, yaşadıkları doğayla uyum ve barış içinde uzun zamandır yaşamakta olan bir insan topluluğu varmış. Günün birinde, içlerinden güç sahibi ve sinsi birinin aklına bir fikir gelmiş. Denize açılabilecekleri bir gemi yapabilirlerse, yaşayabilecekleri daha iyi bir yer –bir cennet- bulabileceklerini düşünmüş bu adam. Diğerlerine bu fikri açmış ve onları ikna etmeye çalışmış ama kimse onu pek ciddiye almamış. Bunun üzerine, gücünü ve kötüye çalışan aklını kullanarak birçok kişiyi köle haline getirmiş ve gemi yapımında çalıştırmaya başlamış. Çevredeki ağaçları kesip geminin iskeletini yapmışlar. Hayvanları öldürüp derilerinden yelkenler, bağırsaklarından ve yünlerinden iplikler, kemiklerinden de silahlar yapmışlar. Ve topluluğun acıktıkça kendilerine yetecek kadarını toplayıp yediği meyveleri istifleyip gemiye yükleyerek denize açılmışlar.
Anayurtlarından iyice uzaklaşıp bilinmezliğe doğru yol almalarının üzerinden uzun bir zaman geçtiğinde, gemideki köleler köle olduklarını ve deniz kenarında yaşadıkları o güzel hayatı unutmuşlar. Başka da çareleri yokmuş çünkü o eski güzel günleri hatırlamak çok acı veriyormuş. Gemideki yeni hayatlarına uyum sağlayıp, efendileri olan kaptanın hayalleriyle ve açgözlü tutkularıyla özdeşim kurarak cennet ülkesine doğru olan bu maceralı yolculuğa adamışlar kendilerini. Önceden kendilerine yeterek nasıl yaşamış olduklarını unutmuş oldukları için, hayatta kalmalarının, mutluluklarının, ve geleceklerinin sadece bu gemiye ve kaptana bağlı olduğunu düşünmüşler. Artık kendilerini köle olarak değil, bu geminin ve bu maceralı yolculuğun gönüllü katılımcıları olarak görmeye başlamışlar.
Yolculuk çok ama çok uzun sürmüş. Ve denizde yol almaya devam ederken evlenip çocuk sahibi olmuşlar. Çocuklarını da gemideki yaşam, geminin kuralları, gemide yapılacak işler, ve hedeflerindeki cennet ülke ile ilgili eğitmek üzere aralarından birilerini görevlendirmişler. Çocuklar, atalarının aslında birer köle olduğundan habersizce, gemide ‘’özgürce’’ yaşamışlar ve büyüyüp çalışabilecek yaşa geldiklerinde de yaşlanıp artık çalışamayacak durumda olanların görevlerini devralmışlar. Zamanla, konuştukları dil, kültürleri, ritüelleri, birbirlerine anlattıkları hikayeler hep bu gemiyi, yolculuğu, gidecekleri cennet ülkeyi, ve birçoğunun hiç görmediği ama sarsılmaz bir inançla bağlı oldukları kaptanın ileri görüşlülüğü, kahramanlığı, zekası gibi üstün liderlik meziyetlerini anlatır olmuş.
Bu hikayelerle büyüyen çocuklar, kaptanın gemideki yaşama ilişkin belirlediği kurallara, ahlaki ilkelere, ve yazılı hale getirilip özel bir dolapta saklanarak kuşaktan kuşağa aktarılan yasalara sıkı sıkıya bağlı kalmışlar. Doğruluk, iyilik, hayatın anlamı, güzellik, dayanışma, mutluluk, kutsallık gibi tüm değer yargıları da bu sözlü ve yazılı kurallara göre belirlenir olmuş.
Bir süre sonra, hep aynı işi yapmanın adaletli olmadığını, en ağır ve sıkıcı işleri kendilerinin yaptığını ileri sürerek, varolan düzene karşı çıkmaya başlayanlar olmuş. Kaptan, ve sözbirliği etmişçesine diğer herkes önce onları yok sayıp görmezden gelmiş, sonra da gülüp onlarla dalga geçmiş. Ama bu kişiler yılmayıp daha ısrarlı şekilde seslerini yükseltmeye başlayınca, kaptan gemide bir reform yapma zamanı geldiğini kabul ederek bunu gemidekilere ilan etmiş. Bu haber gemide büyük bir sevinçle karşılanmış, şarkılarla danslarla kutlanmış. Ve hatta bu reformun açıklandığı günü her yıl aynı şekilde kutlamaya karar vermişler.
Reformlardan sonra herkes her işi dönüşümlü olarak yapmaya başlamış, hatta gemideki herkesin sırayla dümene geçme hakkı bile varmış. Böylece gemideki herkes çok daha büyük bir motivasyonla çalışmaya başlamış. Düzene karşı çıkarak reformlara vesile olanlar kahraman ilan edilmiş.
Ama gemideki hiçkimsenin, hatta kaptanın kendisinin bile bilmediği çok acı bir gerçek varmış: geminin pusulası ve dümeni uzun zamandır bozukmuş meğer… Gemi rüzgarın ve güçlü okyanus akıntılarının onları götürdüğü yere gidiyormuş uzun zamandır. Ve bu akıntılar o kadar güçlüymüş ki dümenin ve pusulanın bozuk olduğunu farkedip onarsalar bile artık bu akıntılardan kurtulmanın bir yolu yokmuş.
Ve günlerden birgün, gemidekilerden bazıları ‘’bir yerlerde bir şeylerin yanlış olduğu’’nu hissetmeye başlamış. Neyin yanlış olduğunu anlayamıyorlarmış ama içlerinden bir ses onlara ‘’bu işte bir terslik var’’ diye fısıldıyormuş sürekli olarak. Bu iç ses önce yavaş yavaş ve ürkekçe, sonra gitgide daha cesurca ve alenen dile getirilmeye başlamış. Ve durumdan rahatsız bu gemiciler, iç seslerini dinleyerek gemiyi baştan sona incelediklerinde dümenin ve pusulanın bozuk olduğunu farketmişler en sonunda. Ardından, onları daha da şaşırtan ve ardından da öfkelendiren başka bir gerçeği daha keşfetmişler: ‘’kaptan’’ diye bildikleri kişinin yüzünde bir maske varmış, belki de yıllardır bir kişiden diğerine devredilmiş bir maske. ‘’Gerçek kaptan’’ın kim olduğunu, hala yaşayıp yaşamadığını, hatta böyle birinin geçmişte varolup varolmadığını sorgulamaya başlamışlar. Ve ardından de elbette, çocukluklarından beri onlara anlatılagelen, geminin ve bu yolculuğun varoluş amacı ve nihai hedefi olan ‘’cennet topraklar’’ın varolup varolmadığını da sorgulamaya başlamışlar. En sonunda da, tüm bunlardan belki çok daha korkutucu olan gerçeği farketmişler: uzun zamandır denizlerde yol alan geminin dibinde açılmış deliklerden dolayı geminin bir süre sonra batmaya mahkum olduğunu…
Hikaye burada bitmiyor elbette… Sonrasını siz okuyucuların hayal gücüne bırakalım…
‘’Gökten üç elma düşmüş… biri hikayeyi anlatanın, diğeri dinleyenin, üçüncüsü de gemidekilerin başına’’ diyerek bitirelim…
*Plato’ya atfedilen, ama çok daha eski zamanlara ait olması muhtemel olan mitolojik bir hikayeden esinlenerek yazıldı bu yazı.
Bu hikayenin postmodernizm ve ‘’ilkele dönüş’’ bağlamında Jeriah Bowser tarafından yapılmış bir analizini şu adreste bulabilirsiniz: http://www.hamptoninstitution.org/postmodernist-and-wildist-responses.html#.VmWGf9LhBH0
Unabomber olarak da bilinen Ted Kaczynski’nin bu mitolojik hikayeden esinlenerek yazdığı hikayeyi de şu adreste bulabilirsiniz: https://archive.org/stream/al_Ted_Kaczynski_Ship_of_Fools_a4/Ted_Kaczynski__Ship_of_Fools_a4_djvu.txt
Serhat Türktan