“Comrades/Yoldaşlar!” diye başlıyor Mandela’nın ülkesinde nükleer santrallere ve uranyum madenlerinin açılmasına karşı olanların yürüyüş çağrısı. Bu kelimeyi aslında günde üç öğün duymak mümkün. Bir yere mi gidilecek, bir bilgi mi paylaşılacak, bir aktarım mı yapılacak? Seslenişin böylesi: bir birlik, bütünlük içinde olduğumuzu anlamamıza yetiyor.
Detaylarını18 Kasım tarihli yazımızda bulabileceğiniz Nükleersiz Gelecek ödül töreninin ardından Ev sahibi yerel sivil toplum örgütü Earthlife tarafından düzenlenen bir yürüyüşe katılmak var programımızda. İlandaki detaylara göre yürüyüş 18 Kasım’da 10:00’da Johannesbourg Westgate meydanında başlıyor ve 13:00’da Braamfontein’deki Anayasa Mahkemesi önünde sona eriyor, ilanın içerisinde “Lütfen yürüyüş boyunca su içmeyi ve güneşten korunmayı ihmal etmeyin. Bugün çok sıcak olacak” ibaresi de dikkat çekiyor. Bu açıklamanın birbirine merhaba yerine hep “nasılsın” diyen ve sorunun cevabını da duymak isteyen insanlar için bir sıradışılığı olmasa gerek diye geçiriyorum içimden.
“Nükleer santralleri Güney Afrika’ya sokmayacağız! “Yürüyüşe katılanlar salt antinükleer hareketin içindekiler değil. İnsan haklarından yana, kadın hareketi içindeki gruplar, hayvan hakları için mücadele edenler, gıda üzerindeki tahakküme karşı çıkan çevreler kısacası yaşamı savunanlar. Nükleersiz Gelecek ödül töreni için Johannesbourg’da düzenlenen üç günlük organizasyonun davetlilerinin de bu yürüyüşe katılımının öngörülmesiyle biz de yürüyüşteyiz.
“Amandla /Güç bizde!” Bu yürüyüşün 13,14 Aralık tarihlerinde Cape Town Mahkemesinde görülecek olan davayla da ilgisi var. Davanın müdahilleri Earthlife Africa(ELA) ve onunla birlikte SAFCEI (Güney Afrika Halkları Çevre Örgütü) konusu ise Güney afrika hükümetinin Rusya hükümeti ile imzaladığı Nükleer Anlaşma. Anayasaya aykırı hatta hukuki bile olmayan nükleer anlaşmaya karşı halk adına açılan bu dava son on yılın en önemli mücadelesi olarak görülüyor. Güney Afrika’da nükleer anlaşmayı halka kabul ettirmek için nükleer lobinin başvurduğu yalanlar tüm dünyada başvurulan yalanlarla aynı dolayısıyla en temelde direnişin sebepleri de aynı denebilir.
“Keep Uranium under ground /Uranyumu yerin altında bırak”
En başta nükleer enerjinin temiz olduğu iddiası geliyor. daha ileri gidelim, bu yalanlardan son dönemin populer söylemi ise kuşkusuz iklim değişikliğine ilişkin: Türkiye’de “kömürü eritmek zorundayız daha fazla kömür kullanalım ki kullanacak kömürümüz kalmasın” mantığıyla tam da tersine fosil yakıtları yaktırarak sera gazı emisyonlarını arttıran kafadan hiç de farklı olamayarak Güney Afrika’da nükleer lobi iklim değişikliğine karşı alınacak aksiyonlar arasında nükleer enerjinin temiz olduğunu ve nükleer enerjiye geçişi savunuyor.
“Varlığımıza saygı duy, bizden direniş bekle!” Fakat bugün burada sokağa çıkanlar biliyor ki Nükleer enerji yatırımı halkı fakirleştirirken yaşam alanlarını da tahrip eder. Nükleer enerjnin modern hayata dair enerji ihtiyaçlarını karşılayacağı iddia edilemez. Bunu kafilenin pankart ve dövizlerinde de görüyoruz.
Bu yürüyüşe katılmak bir başka ülkede yaşam haklarını savunmak kendimizi daha çok evimizde hissettirdiği gibi, uzun zamandır gaz, cop yemeden, polis tarafından engellenmeden, tomalarla ıslatılmadan hem de tam 3 saat boyunca slogan atarak yürümenin kısacası demokratik hak olan ifade özgürlüğünü yaşamanın tadına vardığımız da yüzümüzden okunuyor olsa gerek.
(Yeşil Gazete)
Pınar Demircan