AKP’nin kentsel iflası – Pelin Cengiz

Bu yazı artigercek.com sitesinden alındı

AKP iktidarlarının “çılgın projeler” diyarına çevirdiği İstanbul, yağan yağmurla birlikte tam bir kaos kentine dönüştü. Üstelik, günler öncesinden geleceği bilinen ama artık devasa çarpıklığı ve altyapısızlığıyla ne yapılsa hazırlıksız yakalanılan bir felaket halini aldı.

Araçlar suya gömüldü, trafik kilitlendi, fotoğraflara su taşkınlarının meydana geldiği yollarda yüzerek karaya çıkmaya çalışan insan görüntüleri yansıdı. Caddelerde, kavşaklarda, metrolarda, otobüs duraklarında binlerce insan mahsur kalırken, kentin deniz kenarı bölgelerinde yine yağan yağmur suyunun denize nasıl akıtılamadığı görüldü. Yağmur suları aşırı betonlaşma ve ormansızlaştırma sebebiyle akacak yer, sızacak toprak bulamadı, haliyle su baskınları meydana geldi.

Teknik üstünlükleriyle “tünel inşaatçılığında” çığır açtıklarını iddia ettikleri Avrasya Tüneli, önce tek yönlü daha sonra çift yönlü olarak saatlerce kapalı kaldı. Avrasya Tüneli’nin açılışında Cumhurbaşkan Erdoğan, “Avrasya Tüneli sayesinde İstanbul’un iki yakası arasında dışarıdaki iklim şartlarından etkilenmeden kesintisiz araç ulaşımı mümkün hale geldi” demişti. Gördük ki, maalesef mümkün değilmiş…

İstanbul’da su baskınlarıyla oluşan büyük risklerden sonra bir kez daha ne yerel ne de merkezdeki yöneticilerden sorumluluk alan, hesap veren açıklamalar geldi. Önlem almayan, riskleri azaltmayan yöneticilerin aldığı tek önlem vatandaşa “sokağa çıkmayın” uyarısı yapmak oldu. Siz rant çarkını rahat rahat döndüreceksiniz diye vatandaşın seyahat özgürlüğünü elinden alamazsınız…

“Yüksek mimar” tarafından yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi yoğun yağış miktarını gerekçe gösterirken, Orman ve Su İşleri Bakanı dahiyane fikir olarak “evden çıkmayın” dedi. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı, yağmuru “afet” olarak tanımladı. AFAD, “Allah’a şükür can kaybı olmadı” açıklaması yaptı. Sağolsunlar, afet ve acil durumlardan sorumlu kurum da işi Allah’a havale etmiş, böylece haberimiz oldu.

İstanbul’u planlı mı inşa ettiniz, fosil yakıtlardan vaz mı geçtiniz, altyapıyı mı güçlendirdiniz ya da yeterli ağaçlandırma mı yaptınız da yağmur afete dönüştü?

Önlemleri alınabilecek, riskleri azaltılabilecek olaylara afet denmez. Yaşanan bu tarz doğa olaylarının sonuçları sadece politiktir. Doğa olaylarının kentlerde, yaşam alanlarında felakete dönüşmemesi, merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Bilimden, teknikten, şehir planlamasından, çevre etki değerlendirme analizlerinden yoksun, plansız, programsız projelerin doğa olaylarının etkisiyle yarattığı riskler, afet değildir.

Herkes şu gerçeği kabul etmeli: 1994 yılından beri İstanbul’u yönetenler, 15 yıldır Türkiye’yi yönetiyor. AKP iktidarları, İstanbul’u dev bir şantiyeye dönüştürdü. Yıllardır yandaş müteahhit ve mimarlarla, inşaat sermayesiyle birlikte hem İstanbul’un doğal, kültürel, tarihi varlıklarını talan etti, hem de İstanbul’u yaşanmaz hale getiren projelere imza attı.

Bugün yaşananlar, “yağmur yağdı böyle oldu” denilerek geçiştirilecek bir durum değildir, hem afet riski azaltma, hem kentleşme, hem de iklim değişikliğiyle uyum alanlarındaki politikaların eksikliği, yanlışlığı ve/veya toptan yokluğunun göstergesidir, AKP’nin kentsel iflasının resmidir.

Daha birkaç ay önce Climate News Network, iklim değişikliğinin Avrupa’daki 19 mega kıyı kentinin karşı karşıya olduğu tehditleri inceleyen bir araştırma yayınladı. Kentler arasında İstanbul ve İzmir de vardı. İklim değişikliğinin etkileri arttıkça, deniz seviyesindeki yükselme ve iklim kaynaklı afetler (kasırga, fırtına, sel vs.) yüzünden ekonomik hasarın artacağını hesaplayan araştırma, Türkiye’deki iki büyük şehrin, ciddi ekonomik risk ile karşı karşıya olduğunu gösterdi.

Araştırmaya göre, İstanbul ve İzmir iklim değişikliği yüzünden en çok mali kayba maruz kalacak ilk üç şehir arasında. İstanbul, 2030’da yıllık ortalama 201 milyon dolar hasarla yüz yüze kalacak. Bu rakam, fosil yakıtlardan vazgeçilmez ve dolayısıyla iklim değişikliği durdurulamaz ise 2100 yılında yıllık 10 milyar dolara kadar çıkıyor.

İstanbul’da 3. havaalanı, 3. köprü, bunların bağlantı yolları için Kuzey Ormanları’nda 3 milyondan fazla ağaç kesildi. Kamusal alanlar, parklar, deprem toplanma alanları yapılaşmaya açıldı.

Yarın öbür gün tüm kent yine sele teslim olduğunda vatandaş, bu su taşan caddelerden, metrolardan, tünellerden 3. havalimanına nasıl ulaşacak hiç düşündünüz mü, merak ediyorum.

Kentsel dönüşümün sadece bina yıkıp yeniden yapmak olarak uygulandığı İstanbul’da kentsel dönüşüm uygulamaları, planlama, depremden korunma, altyapı bütünlüğü ilkeleri tamamen göz ardı edilerek gerçekleştiriliyor. Buralardaki toprak örtülü bahçeler, kent bostanları, parklar tarım alanları yok ediliyor.

İstanbul’da drenajı olmayan, projesi ya da üretimi yanlış uygulanmış karayolu dalış tünelleri su baskınlarının şiddetini arttırıyor. Dere yataklarının imara açılarak yerleşim yeri haline gelmesinin önüne geçilmiyor. İstanbul’da pek çok altyapı projesi, plansız, kalitesiz malzemeyle, teknik açıdan güvensiz şekilde yapılıyor. Yerel yönetimlerin İstanbul’da yapması gereken altyapı bakım, onarım ve iyileştirme hizmetleri yetersiz…

Siz bu kenti yönetmiyorsunuz adeta ele geçirmeye çalışıyorsunuz. Hırsınız sizi kentsel anlamda iflas noktasına getirdi. Maliyetini sır gibi sakladığınız çiçeklendirme faaliyetleri yerine biraz daha altyapı sorunlarına eğilirseniz, belki biraz daha İstanbul ile ilgileniyor gibi görünebilirsiniz…

Pelin Cengiz – Artı Gerçek

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR