2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİEditörün SeçtikleriManşetTürkiye

Afet bölgesinde acil sağlık önlemleri şart: Salgın hastalıklar kapıda!

0

Türkiye, 6 Şubat’ta yüzyılın en büyük felaketlerinden biri ile güne başladı. Kahramanmaraş‘ı vuran 7,7 büyüklüğündeki ve Gaziantep’i sarsan 6,5 ve 6,4 büyüklüğündeki depremler ülkenin güneydoğusundaki illerde trajik yıkımlara yol açarken, dinmeyen artçı şoklar ve Maraş’ı bir kez daha 7,6 büyüklüğünde vuran yeni bir deprem, dünyanın gözünü buradaki enkaz çalışmalarına çevirdi.

Ölü sayısı bir yandan artmaya devam ederken, depremzedeler zor koşullarda yardım bekliyor. Ancak uzmanlar, bölgedeki sağlık koşullarına acil müdahale edilmediği takdirde kısa ve uzun vadede ciddi sağlık sorunları yaşanabileceğini ifade ediyor.

Halk Sağlığı Uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, acil önlem alınmadığı takdirde depremin yol açabileceği halk sağlığını tehdit eden ikincil felaketleri Yeşil Gazete‘ye değerlendirdi. Soysal, “Çok geniş bir alan, kış koşullarında yakalanıldı, kolay organize olunamayacak kadar zor bir coğrafya. Şu an tek odağımız enkazın altındaki canlı insanlara ulaşmak. Ama burada olay sadece enkaz kaldırmak ve enkazın altından kurtarabildiğin kadar insanı kurtarmakla sınırlı değil” dedi.

Acilen içme ve kullanma suyu sağlanmazsa bulaşıcı hastalıklar kapıda

İçme ve kullanma suyunun sistematik bir şekilde sağlanamaması, çadır kentlerin kurulmasıyla başlayan toplu yaşamın bulaşıcı hastalıklar sorununu ortaya çıkaracağını kaydeden Soysal, depremden birkaç gün veya bir hafta sonra bu tür salgınların başlamasının beklenebileceği konusunda uyardı:

Gıda, içme suyu ve sanitasyon sorunları bir an önce çözülmezse, bir süre sonra kötü hijyen koşullarının salgın hastalıklarla sonuçlanabilir. Soğuk havanın etkisiyle anjinden zatürreye kadar uzanan üst solunum ve alt solunum enfeksiyonları başlayacak. İçme suyu ve sağlıklı gıda sağlayamadığımız için su ve gıdalarla geçen ishalli hastalıklar ortaya çıkacak.

Buradaki içme suyunu sistemini kontrol etmek gerektiğini vurgulayan Soysal, “Bu kadar büyük bir depremde içme suyu sisteminde muhakkak bozulmalar ve kırılmalar vardır. Öncelikle bu bozulmaların ve kırılmaların ortadan kaldırılması ve yönetmeliğimizdeki gibi 0.3-0.5 ppm değil, 1-2 ppm’lere kadar yüksek klorlanarak su verilmesi lazım” diye konuştu.

Bölgedeki en kritik sorunlardan bir tanesinin tuvalet ve banyo eksikliği. Bu bölgeye mümkün olduğu kadar çok seyyar tuvalet ve banyo nakledilmesi gerekiyor. Pek çok deprem bölgesinden de bu yönde talep geliyor.

Bölgede tuvalet olmaması nedeniyle insanların rastgele yerlerde tuvalet ihtiyaçlarını giderme yoluna gidebileceklerini aktaran Soysal, bu durumun su ve gıda kaynaklarını kirletebileceğini ifade etti. Su sistemlerinde meydana gelen bozulma kırılmaların bölgeye destek veren diğer belediye ekiplerinin de yardımıyla anında çözülerek içme suyu ve sanitasyon konularına öncelik verilmesi gerektiğini bildirdi.

Türkiye’nin dört bir yanından yardım yağmasına rağmen, organizasyon yetersizliği nedeniyle gıdaya ulaşım tam olarak sağlanamıyor. Soysal, yetersiz beslenme ve gıda eksikliğinin de bu hastalıklara davetiye çıkardığının altını çizdi; bölgeye gıda yardımlarının gerekli şekilde yapılabilmesi için öncelikle bölgede elektrik sağlanması gerektiğini açıkladı: 

Elektrik olmadığı için soğuk zincir bozuldu. Dondurulmuş gıda ve et gibi bozulacak gıdaların bölgeye gönderilmesi şu an için mümkün değil. Yalnızca soğuk sandviç ve ekmek göndermek mümkün. Bu nedenle bölgeye en kısa sürede elektrik sağlanarak soğuk zincirin devam ettirilmesi ve böylelikle yetersiz beslenmenin önüne geçilmesi gerekiyor.

Soysal, çadır kentlerde toplu halde yaşamanın ve özel hayatın gizliliğinin kalmamasının da burada yaşayan halkın psikolojisi üzerinde derin yaralar açabileceğini ifade etti.

Tifodan koleraya varan bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkabilir

Depremzedelerin yaşadıkları bölgede atıklar da ciddi bir hak sağlığı tehditi haline gelebilir.

Soysal, şu bilgileri verdi: 

Atıklar rastgele yerlere atılıyor ve bölgedeki yerel yönetim sistemleri ve belediyeler de çöktüğü için bu atıklar kaldırılamıyor. Bu atıklar vektör dediğimiz, kemiriciler, fareler, sinekler gibi hayvanlar için üreme alanları oluşturuyor ve bunlarla geçen bulaşıcı hastalıklar da var. Kontrol altına alınmazsa, bu işin sonu tifodan koleraya kadar gider.

Çevre sağlığı açısından bu önlemlerin bir an önce düşünülüp, planlanıp en geç önümüzdeki haftadan itibaren oradaki altyapının ayağa kaldırılması gerektiğini vurgulayan Ahmet Soysal, “Bölgedeki sağlık sektörü de tamamen travma ve yaralanmalara odaklanmış durumda ama önümüzdeki haftadan itibaren bulaşıcı hastalıklar konusunda Dünya Sağlık Örgütü’nün de sorumluluk yükleneceğini düşünüyorum” dedi.

Dezavantajlı gruplar acilen bölgeden çıkarılmalı

Deprem bölgesindeki 65 yaş üstü, diyabet, kalp hastalığı ve solunum yolu hastalığı gibi kronik rahatsızlıkları olanların ve çocukların ise bir an önce bölgeden çıkarılması gerekiyor. 

Afetten bölgede 10-12 milyonluk bir nüfusun etkilendiğini belirten Soysal,  “Bu kadar büyük bir nüfusu ve özellikle de dezavantajlı grupları geçici barınma merkezlerinde tutamazsınız. Bu nedenle dezavantajlı grupların bir an önce bölgeden çıkarılmasında fayda var. Bu konuda devletin henüz bir planlaması yok ama vatandaşın talebi olduğunu görüyorum” diye konuştu.

Uzman, kronik hastalığı olan bireylerin, yaşlıların ve çocukların geçici barınma merkezlerinde tutulması ilave sağlık sorunlarını ortaya çıkarabileceği konusunda uyarıda bulundu.

Akdeniz’deki turistik tesisler depremzedelerin kullanımına açılmalı

Depremin şubat ayında meydana gelmesi, hava koşulları açısından büyük bir sorun yarattı. Bu aylarda afet bölgesine yakın olan Akdeniz’deki turistik tesislerin boş olması, bir avantaja dönüştürülebilir.

Soysal, konuyla ilgili şunları kaydetti:

İmkanları, akrabaları olmayan insanların devlet eliyle en azından birkaç aylığına Akdeniz’deki turistik tesislere yerleştirilmesi lazım.

Martın sonuna kadar bölgedeki meteorolojik koşulların çadır kentler için uygun olmama ihtimalinin bulunduğunu söyleyen Soysal, çadır kentler yerine turistik tesislerin ihtiyaç halindeki depremzedelere açılmasının önemini vurguladı.

Enkaz altında kalanlar neler yapmalı?

Enkaz altında kalanlar için, altın dönem denilen ilk 72 saatin kritik olduğunu bildiren Soysal, bu süreçten sonra yapılan kurtarmaların tamamının mucize olduğunu aktardı.

Buna göre, enkaz altında kalan kişilerin çok sıkışık durumlarda olabilir ancak kıpırdanma şansları olanların zaman zaman hareket etmeleri hayati önem taşıyor. Bu ufak hareketler, susuzlukla birlikte böbrek yetmezliği ve crush sendromu gibi hareketsizliğin yol açabildiği durumların gelişmesini engelleyerek hayat kurtarabilir. 

Ağızdan su verilmemeli

Enkaz altındayken suya erişimleri olan kişilerin, ekipler kendilerine ulaşıncaya kadar sularını da idareli kullanmaları gerekiyor. Uzun süre enkaz altında kalan insanlara doğrudan ağızdan su verilmesi ise Soysal’a göre çok yanlış bir uygulama:

Aslında bu insanlarda böbrek yetmezliği ve crush sendromu gelişmiş veya gelişmekte olabilir. Bu nedenle her kurtarma ekibinde mutlaka bir hemşirenin veya bir paramediğin bulunması ve depremzedelerin daha enkazdan çıkarılırken damar yollarını açarak serum verilerek susuzluklarının giderilmesi ve uzman bir hastaneye gidinceye kadar ağızdan herhangi bir şey verilmemesi gerekir.

Depremzedelerin arabalarla hastanelere nakledilmesi ise çok yaygınlaşan bir uygulama olmasına rağmen, aslında  mutlaka sağlık personelinin olduğu ambulanslarla hastanelere nakledilmesi gerekiyor: “Aksi halde depremzedeler enkazdan kurtarılıp böbrek yetmezliğinden ve da omurgasındaki bir kırıktan dolayı vb. hayatını kaybedebilir, felç geçirebilir.” 

Dışarıdaki depremzedeler nelere dikkat etmeli?

Özellikle eski model arabalarda karbon monoksit zehirlenmesi yaşanması riskinin yaygın olduğunu belirten Soysal, depremzedelerin ısınmak için tek katlı garajlar gibi yerlere arabalarını park ederek ısıtıcılarını buralarda çalıştırmalarının riskli olduğunu dile getirdi.

“Karbon monoksit zehirlenmesi son derece sinsidir, hissetmezsiniz, uykunuz gelir, uyursunuz ve bir daha uyanamazsınız” uyarısında bulunan hekim,  arabalara sığınan depremzedelerin kısa aralıklarla araba dışına çıkarak kısa yürüyüşler yapmaları ve açık havada zaman geçirdikten sonra arabaya dönmeleri gerektiğini ifade etti.

Psikolojik travmalara dikkat!

Depremzedeler, genellikle yıkılan evlerinin çevresini terk etmekte ve enkaz altındaki yakınlarının bulunduğu bölgeden uzaklaşmakta zorluk yaşıyor. Bu durum depremzedelerin yaşadığı travmaları da ağırlaştırıyor. 

Soysal, bu koşullardaki depremzedelerin mümkünse geçici barınma merkezlerine yönelmelerinin, bu tür bir yer yoksa bir süre bölge dışına çıkmalarının faydalı olacağını aktardı. Bu merkezlerde kendilerine yardım ulaştırılma şanslarının artmasının yanı sıra, yardım dağıtım faaliyetlerini kolaylaştırmış da olacaklarını ekledi.

Depremden sonraki ilk 48 saat binalara girilmemesi, ardından da sadece imar yetkililerinin onay verdiği ve binanın güvenilir olduğunu gösteren pulu yapıştırdığı binalara girilmesi  büyük önem taşıyor. Sağlam görünen binalara dahi imar yetkililerinden onay alınmadan girilmemesi gerekiyor. 

Kahramanmaraş’taki 7,7 büyüklüğündeki depremden birkaç saat sonra evlerinden eşyalarını almak isteyen birçok vatandaşı, daha sonra meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki depreme evlerinde yakalanmış ve bu depremden kurtulamamıştı. 

Arama kurtarma ve yardım ekipleri neler yapmalı?

Soysal, arama kurtarma ekiplerinin eğitimli olmasının ve eğitimlerinin de düzenli aralıklarla tekrar edilmesinin enkaz kaldırma faaliyetleri gibi durumlar için kritik önem taşıdığını vurguladı.

AFAD’ın personel sayısının yetersiz kalması nedeniyle mecburen gönüllü çağrısında bulunmasından ders çıkarılarak eğitimli arama kurtarma personeli sayısı artırılmalı. 

Her şeyden önce bu deprem bize şunu göstermiştir: Şu anda yetiştirilmiş eğitimli personel sayımız yetersiz. Yetersiz olmasa gönüllülere bölgeye girmeleri için çağrı yapılmazdı. Acıyı yüreklerinde hissedip gönüllü olarak havaalanlarına koşan insanlara çok saygı duyuyorum ama sonuç olarak bu konuda eğitimli insanlar değiller.

Soysal enkaz kurtarma faaliyetleri sırasında eğitimsiz bir gönüllünün yaptığı yanlışın yeni çökmelere neden olarak kendisinin veya enkaz altındaki kişilerin hayatlarını tehlikeye sokabileceğini belirtti.

Arama kurtarma ekiplerinin asbest başta olmak üzere kimyasallarla veya yangınlarla karşı karşıya kalabildiklerini hatırlatan Soysal, söz konusu faaliyetlerde bulunan kişilerin hem vücutlarını koruyucu tulumlar hem de gelişmiş maskeler kullanmalarının önemini vurguladı.

Arama kurtarma ekiplerinin uzun saatler çalışmak zorunda kalabildiklerini ancak mümkün olduğunda dinlenmeleri gerektiğini de söyleyen Soysal, şunları ekledi:

Bölgeye girdiği andan itibaren depremzedelerin karşı karşıya olduğu bulaşıcı hastalıklar gibi tüm tehditlerle kurtarma elemanı da karşı karşıyadır. Bu nedenle bu elemanların son derece donanımlı ve iyi eğitimli olması gerekiyor.

Asbeste karşı maske kullanılmalı, inşaat atıklarının bertarafı planlanmalı

İdareciler, arama kurtarma çalışmaları bittiği anda inşaat atıklarını bir an önce ortadan kaldırma yaklaşımını benimsiyor, ancak bu inşaat atıklarının bertarafı da hassasiyetle planlanmalı. 

Yıkılan binaların büyük bir bölümünün 2010 yılından önce yapılmış olduğunu ve o zamana kadar Türkiye’de asbest kullanımının serbest olduğunu aktaran Soysal, bu binaların neredeyse hepsinde asbest olduğunu söyledi. 

Asbestin insanda kanser yapıcı özellikteki bir izolasyon malzemesi ve gözle görülemeyecek küçük parçacıklardan oluşuyor.

Soysal’ın asbestin yol açabileceği tehlikelere ilişkin verdiği bilgiler şöyle: 

Şu anda bile enkaz kaldırılırken oradaki kurtarma ekiplerinin, çevresindeki insanların maske kullanması lazım. Bunları kaldırdığınız vakit, kentin içinden bu atıklar kamyonlarla geçirilecek. İnşaat atığı kamyonları tarafından bu asbestler çevreye yayılacak. Depremden 15-20 sene sonra asbest maruziyeti sebebiyle akciğer kanserleri ortaya çıkabilir. Depremden 25-30 sene sonra sadece asbest maruziyetiyle ortaya çıkan akciğer zarı kanseri ortaya çıkabilir.

Bu nedenlerle inşaat atıkları probleminin nasıl ve hangi koşullarda taşınacağı, asbestin atmosferik koşullarla diğer bölgelere taşınmasının nasıl engelleneceği, inşaat atıklarının nerelerde depolanacağının şimdiden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından planlanmalı. 

Bu tür tablolarla karşılaşmamak için neler yapılmalı?

Ahmet Soysal, sekiz-dokuz katlı binaların kent merkezlerinden ilçelere kadar yayıldığına dikkati çekerek, bu süreç devam ettirilirse felaketlerin kaçınılmaz olacağını ve dikey mimariden ziyade yatay mimariye yönelinmesi gerektiğini belirterek “Yapı politikalarımızı değiştirmemiz lazım” dedi: 

Çok üzülerek belirtmeliyim ki bu tür binaların enkazlarının altından çok fazla insanın kurtulma şansı olmuyor, bu da şu anda görülüyor. İnsanların en fazla iki-üç-dört katlı binalarda oturmaya dikkat etmeleri, yanlarında bir deprem çantaları olması gerekli.

Her evde bir adet deprem çantası olması gerektiğini vurgulayan Soysal, bu çantanın içinde su, ve kişinin sesini duyurabilmesi için düdük, ilk müdahaleler için pansuman malzemeleri ve bir şarj cihazı (powerbank) olması gerektiğini, enkaz altında kişinin yanında bu tür bir çantanın olmasının büyük bir avantaj sağladığını aktardı.

You may also like

Comments

Comments are closed.