Yeşeriyorum

Aç Kalmamak İçin 3. Çocuğa da, 3. Köprüye de Hayır

0

10.05.2010


Et İthalatı ve Et Sorunu

Türkiye et ithal ediyor.

Genel olarak herkes, yürütülen yanlış tarım politikaları, spekülasyon yapan tüccarlar ve bilinçsiz hayvancılık yüzünden bu et ithalatının yapıldığını düşünüyor. Bunlar elbette az ya da çok Türkiye’ nin et ithal etmesini gerektirecek sebepler ancak yepyeni şeyler değil ve bu sebeple aslında Türkiye’ nin et ithal etmesinin gerçek sebebi de değiller. Türkiye’ nin et ithal edecek kadar et sıkıntısına düşmesinin görünenden çok daha derin sebepleri var. Gelin irdeleyelim:

(Öncelikle belirteyim ki ben burada hiç bir tezimi Türkiye’ deki hayvan sayısının artması ya da azalması üzerine kurmayacağım. Çünkü özellikle ülkedeki hayvan sayılarına ilişkin 5 yıldan eski verilerin nasıl elde edildiğini bilen herkes, o sayıların gerçekçi olmadığını çok iyi bilir. Bu sebeple “hayvan sayısı şu idi bu oldu, sorun da şundan böyle oldu” demek sadece masa başında fikir yürütmek ve gerçeklerden uzak kalmak ve sonucunda da asıl soruna parmak basamamak ve çözüm üretememekten başka bir şeye yol açmaz.)

Eskiden Beri Var Olan Sebepler

(Türkiye’ de et üretimi ve et fiyatlarındaki yükselmenin ardında eskiden beri var olan sebepler)

1- Yanlış Tarım Politikaları ve Bilinçsiz Hayvancılık

Sadece Türkiye özelinde değil, dünya çapında tarım ve tarımsal üretim devlet eli ile yönetilemeyen bir sektör. Tarım sektörünün etkin şekilde yönetilebilmesi için:

  • Çok uzun dönemli büyük çalışmalar gerektiren planlamalar yapmak
  • Ülkenin, hatta dünyanın her yerinden sürekli doğru şekilde gelen bilgileri etkin değerlendirilmek
  • Paydaşları soruna dahil ederek çözüm aramak
  • Bulunan çözümleri zorlamacı değil de teşvik edici şekilde uygulamak
  • Üreticilerin kooperatifler halinde örgütlenmesini, Türkiye’ de olduğu gibi yasaklamak bir kenara, ilk ve en önemli hedef olarak belirlemek
  • Devlet çiftliklerinden kamyon kamyon peynirleri meclise peşkeş çekmemek
  • Politik ve kişisel çıkarlardan önce, ülke ve dünya çıkarlarını gözetmek

gibi insanlık için zor, bizler içinse çok çok zor şeyler yapmak gerekiyor. Bunun hayalini kurmayalım. Maalesef bizim asla doğru tarım politikalarımız, doğru yönetilen bir tarımsal üretimimiz ve bilinçli şekilde yapılabilen hayvancılığımız olamayacak.

Hayvancılığı bu hale biz getirdik.

2- Çayır-Mera Kapasiteleri Düşük

Türkiye’ de mevcut çayır-meraların kapasiteleri düşüktür. Bunun bir sebebi yağışlar olmakla beraber bana kalırsa bir sebebi de yüzyıllardır bolca savaşların olduğu topraklarda, tüm ekolojik dengelerin bozulmuş olmasıdır.

Önce ormanlar kesilerek iyi ihtimalle verimli otlaklara dönüşmüş; ardından bu otlaklar yine savaşlar, aşırı otlatma ve sonunda aşırı kentleşme ile bozularak çölleşmeye başlamıştır. Eskiden Anadolu bugünkünden çok farklı idi. Derler ki Yavuz Sultan Selim zamanında ordu Mısır seferine giderken, Anadolu’daki ormanların yoğunluğundan dolayı çok yavaşlamış. Olabilecek en makul çözüm olarak yol açmak üzere ‘Baltacılar Birliği’ kurulmuş. Bu birlik çok kolay olmasa da ordunun daha hızlı ilerlemesini sağlamış. Çok değil 500 yıl kadar önce Anadolu ekolojik açıdan fevkalade zengin, ormanlarla dolu bir cennetmiş. Evliya Çelebi, Karadeniz’den ağaca çıkan bir sincabın daldan dala Akdeniz’e kadar hiç yere inmeden gittiğini yazar. Oysa şimdi Karadeniz’ den ağaca çıkan sincap, İç Anadolu’ nun çorak tepelerine doğru, atalarının şansına gıpta ederek bakar ancak…

Anadolu’ yu bu hale biz getirdik

3- Domuz Eti Tüketilmiyor

İnsanlarımızın bir çoğu ne hikmetse bir çok günahı kolayca işler. Mesela içki içer, zina yapar, yalan söyler günah olmaz da; söz konusu domuz eti olduğunda suratlar kızarır, eller titremeye başlar ve birden en mümin Müslüman kişi olunur.

Kimse dile getiremiyor olsa da Türkiye’ de domuz eti tüketilmemesi, dünyanın diğer ülkelerine göre et sıkıntısı çekilmesinin, et fiyatlarının kırılgan olmasının ve bir çok atığın değerlendirilememesinin önemli sebeplerinden biridir.

İşin komiği at eti tüketimi de çok kötü, felaket bir durum olarak gösteriliyor medyada. Oysa at eti halen dünyanın bir çok ülkesinde diğer etlere göre çok daha pahalıdır ve talep görür.

Tavşan eti de Alevi inancına göre yasak biliyor muydunuz? O sebeple ülkemizde tavşan da yetiştirilip, satılmaz.

Açıkçası bana sorsanız keşke hiç bir hayvan kesilmesin ve hepimiz ot obur olalım. Ancak “inek, sığır, koyun iyidir de domuz, tavşan ve at kötüdür. Yenmez!” mantığını hiç anlamıyorum. Herkes yiyor hiçbir şey olmuyor ancak bize yasak.

Doğada canlılar gıda kaynaklarını ne kadar çok çeşitlendirebilirlerse, hayatta kalma ve genetik yapılarını gelecek kuşaklara aktarma kabiliyetlerini o oranda arttırırlar. Her şeyi yiyen yapısı ile insanoğlu bu açıdan gıda kaynakları en çeşitli, en çok farklı şey yiyebilen canlılardan biridir.

Gelin görün ki yukarıda anlattığım bu sakat mantık ve bilinçsizlik içerisinde birbirimizi sürekli daha da korkutup daha da bilinçsiz hale getirmemiz yüzünden de artıyor et fiyatları.

Önerim et yemeği tamamen bırakalım. Böylece sırf bizim (aslında olmasa belki daha sağlıklı yaşayacağımız) vahşi et talebimiz yüzünden  küresel ısınmaya bunca olumsuz etki eden, çevreyi kirleten, hayvanların büyük işkenceler içinde yaşatılıp yine vahşetle öldürülerek sofralarımıza getirildiği hayvan yetiştiriciliği faaliyetlerine son vermiş oluruz. Böylece yüksek fiyatları yüzünden her istediğimizde elde edemediğimiz bu gıda ürünü sebebi ile de mutsuz olmayız. Böylece sadece domuz yemiyor olduğumuz için kaçındığımız günahlardan, gerçekten kaçınmış olabiliriz. Et tüketimi belki sadece çok özel günlerde, çok özel şartlarda dini bir vecibe gibi gerçekleştirilmelidir ve asla insan sağlığı için çok gerekli ve olmazsa olmaz değildir. Ayrıca ben hiç bir dinin bugünkü katliam düzeyinde hayvan öldürülüp tüketilmesini desteliyor olduğuna inanmıyorum.

4- Spekülasyon Yapan Tüccarlar

Ben tüccarların spekülasyon yaptığını düşünmüyorum. Türkiye’ de ticaret,

  • Destek olmak yerine her daim köstek olan yönetimler ve vergi politikaları
  • Geleneksel lonca teşkilatı ve tüccarlar arasında bu topraklardaki en önemli etik kuralları belirleyen Ahilik geleneğinin yok edilip üzerine kum serpilmesi

sebebi ile sebebi ile bu haldedir. Ve tüccarlar bildikleri, öğrendikleri gibi ticaret yapmaktadırlar. Rüzgar eken, fırtına biçer. Mevcut ticari yapının çarklarının içinde az veya çok hepimiz varız.

Ticareti bu hale biz getirdik.

Yeni Gelişen Sebepler

(Türkiye’ de et üretimi ve et fiyatlarındaki yükselmenin ardındaki yeni gelişmeler kaynaklı sebepler)

1- Gıda ve Yem Üretimi Petrol ve Teknolojiye Bağımlı

Yemlik tohum için ıslah edenlere ücret ödenmek zorunda ve bu ücretler geleneksel tohumlar yok oldukça daha zaruri bir hale geliyor. Hele GDO veya hibrit olan bazı tohumlar, fidanlar, hayvanlar vb. geni patent altına alınmış canlılarda, DNA’ sını kullandığınız canlı için, satış geliriniz  üzerinden yüzde olarak belirli bir ücret ödemek zorunda kalabiliyorsunuz. Nasıl mı? Örneğin ben sizin patentlenmiş x çeşitli tohumunuzu belli bir ücret karşılığı kullandım.Çeşidi geliştiren ve patent almış olan ıslahçı kişi veya kurum sizin satış gelirlerinizden siz o işi yaptığınız sürece yüzde pay alıyor.

  • Topraklarda nadas uygulamaları, tarıma kapatılan topraklar sebebi ile azaldıkça,
  • Hayvan gübresine ulaşım zorlaşıp, bitki besleme ile ilgili sorunları çiftçi sadece suni gübreler ile çözmek zorunda kaldıkça
  • Kimyasala bağımlı hale gelmiş toprağı ile üretici her sene bir öncekinden daha çok suni gübre ve ilaç atmak atmak zorunda kaldıkça

gıda ve yem üretimi pahalılaşacaktır. Çünkü hayvansal üretimde giderlerin yaklaşık % 60-70′ i yem giderleridir ve eski bir tarım bakanının söylediği gibi et meselesi, ot meselesidir. Ot meselesi de bitkisel üretim ve bugünkü hali ile suni gübre meselesine dönüşmüştür ve özellikle azotlu gübre üretimi tamamen petrole bağımlıdır. Ve zaten aslında hiç kullanmamamız gereken petrol artık bitmektedir.

Durumun vehametini gösteren bir oran vermek istiyorum: 1930’lu yıllarda bir varil petrol tutarında enerji harcanarak 100 varil petrol çıkartılabilmekte idi. 1’e 100 olan bu oran 1990’larda 1’e 36; 2006 yılında ise 1’e 19 olmuştur. (Kaynak: http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=6&HBR_KOD=132259) [Erişim: 10.05.2010]

Stratejik önemlerini görmezden gelip tarımsal üretim ile ilgili her şeyi ticaretin ana konusu yaparak

Gıda ve yem fiyatlarının bu hale biz getirdik

2- Çiftçilik Yapan Kırsal Nüfusu Azalıyor

Tarım nüfusu 1927′ de genel nüfusun % 75′ i kadarken bugün % 25′ inden az. Tarım ile uğraşan insanların haklarını gerçek anlamda kimse savunmuyor ve çiftçilik hem hor görülen, hem de yapanın geçinmesini nerede ise imkansız kılan bir iş kolu haline geldi.

Patron olmak isteyen çok da çobanlık yapacak, ineğin önüne ot koyacak, sağımı yapacak kimse ya yok ya da çok mecbur kalanlar genelde 3 kuruşa, sigortasız çalışıyorlar. Zaten daha fazlasına işletmelerin kar etmesi mümkün değil. Hayvancılığı ve tarımı başarılı ülkelerde çiftliklerde patron yoktur. Genelde işin sahibi olan aile çalışır. İşin yoğun olduğu zamanlarda öğrenci vb. dönemsel ucuz işgücünden faydalanmaya çalışırlar.

Ülkemizin tarımında geçmişten gelen ağalık , her nedense sermaye sahibi olup tarımsal yatırım yapan herkesin benimsediği bir kültür oluyor. Belki 50 ya da 20 yıl önce nüfusu yoğun ve işe muhtaç kırsal kesim için işveren herhangi biri çok değerli idi ancak günümüzde işler biraz değişti. Artık kırsalda nitelikli işgücü bulmak eskisi kadar kolay değil. Köylü artık tarımsal üretim yapmak istemiyor.

Çiftçiyi bu hale biz getirdik.

3- Hayvan Irkları Islah Yanlış Edildi:

İlk bakışta bir ülkede hayvan ırklarının ıslah edilmiş olması, daha verimli ve sağlam bir hayvancılığa tekabül etmeli diye düşünülebilir.

Ancak ülkemizde durum pek böyle değildir. Ülkenin tarımsal yapısına, çayır-mera verimlerine, üretici bilincine uygun olmayan bir çok hayvan ırkı “çok iyi, çok verimli” diye damızlık olarak ithal edilip edilip adapte edilmeye çalışılmıştır. Şu an çoğunluğunun genleri başka coğrafyalar kaynaklı yarı melez, yarı saf bir çok hayvan ırkı ile hayvancılık yapılıyor. Bunlar da aslında Anadolu’ ya gerçek anlamda uyumlu olmadıkları için veteriner masrafları çok oluyor ve yem kaynaklarını iyi ve yeterli değerlendiremiyorlar. Hep sorun, hep sorun çıkıyor.

Nedense bu ülkenin yerli kara sığırını, boz ırkını, Doğu Anadolu Kırmızısını ıslah etmedik, edemedik. Onun yerine elin damızlık (adını telaffuz bile edemediğimiz) Holştayn’ ını, Simmental’ ini getirip ülkeye adapte etmeye çalıştık. Oysa bu arada nedense hayvancılığı gelişkin ülkeler yurtdışından damızlık hayvan getirmek yerine kendi yerel ırklarını geliştirdiler. Bizse hep kolayına kaçtık, hep kendimizi kandırdık, aldandık.

Şimdi de eskiden damızlık olarak alıp ülkemize asla tam olarak adapte edemediğimiz hayvanları, bu sefer damızlık değil tüketimlik olanlarını ithal etmek zorunda kalıyoruz. Ülke içinde onca zorluklarla yaratılan ekonomik değer, yurt dışına akıyor. Geçmişler olsun.

Hayvan ırklarımızı bu hale biz getirdik.

4- Hayvancılık Yanlış Yerde Yapıldı

Güvenlik sorunları ve göç yüzünden Türkiye’ de hayvancılığın ağırlığı, olması gereken Doğu Anadolu yerine Trakya’ ya yıkılmaya başlandı. Bu konudahttp://www.tarimsal.com/makaleler/Yatirimin_yerine_ve_tipine_karar_vermek_buyukbas.htm adresinde bir makale yazmış ve Türkiye’ de hayvancılığın temel olarak Doğu Anadolu’ da yapılmak zorunda olduğunu derinlemesine sebepleri ile bir sonraki makalemde (http://www.tarimsal.com/makaleler/hayvancilik_nerede_yapilmali.htm) açıklamıştım.

Güvenlik sorunu ve bu sebepli göç, yönetimlerin yanlış ve baskıcı politikaları sebebi ile başladı ve büyüdü.

Hayvancılığı inatla yanlış yerde biz yaptık.

5- Nüfusla Beraber Et İhtiyacı Arttı

Nüfusumuz oldukça hızla artıyor ve nüfus hızla şehirlere göç ediyor. Eskiden köyünde hayvansal gıda ihtiyacını ekonomi dışındaki süreçlerle aracısız gideren yurdum insanı, günümüzde parasını verdiği hayvansal ürünlerin şehirde ayağına getirilmesini talep ediyor. Sözünü ettiğimiz nüfus 1927′ dekinin beş katından fazlaya ulaşmış olduğu için artık hayvansal gıdaya ulaşmak o kadar kolay değil.

Biz alabildiğine çoğalacağız ve yine bu bu dünya bizi besleyecek mi sanıyoruz? Çok yanılıyoruz.

Özellikle yoğun insan nüfusunun et ihtiyacını karşılamak eskisine göre çok zor ve önümüzdeki yıllarda büyük ihtimalle imkansız olacak. Bir süre sonra şu an ithal edilen ve görece ucuz etlerin de fiyatı artacak. Sonrasında dünya çapında et fiyatları artacak ve gıda krizi ilk olarak et talebi ile patlayacak. Sebebini aşağıdaki şekil ile açıklayalım:

ekolojik_piramit

Şekil1.

Birim güneş enerjisinin ekoloji piramidinin farklı düzeylerinde değerlendirilmesi (Kaynak:http://web.sakarya.edu.tr/~saimo/ders-unite06.htm) [Erişim: 10.05.2010]

Görüldüğü gibi güneşten gelen enerjinin % 10′ u üreticiler olan bitkiler tarafından besine dönüştürülürken; bizlerin et kaynağı olarak tükettiği sığır, koyun gibi hayvanlar bu bitkileri yiyen birincil tüketicilerdir ve güneşten gelen bu enerjinin % 1′ ini değerlendirirler. Sonuçta bu şemaya göre ikincil tüketici olan bizler de bu enerjiyi et olarak tükettiğimizde güneşten gelen enerjinin sadece % 0,1′ ini gıda enerjisi olarak almış oluruz. Açıktır ki bitki gibi fotosentez yapamayacağımıza göre bizim için en verimli gıdalar bitkilerdir.

Nüfus arttıkça kişi başına düşen güneş enerjisi miktarı azalacağından kişi başına düşen et miktarı, yukarıdaki şekilde sebebi görüleceği gibi nüfus artışının 100 katı hızla azalır. Hayvan ıslahı, suni gübreli yem üretimi gibi yapay ve sürdürülmez yöntemler sorunun çözümünü sadece geciktirir. Bir dünyanın sağlıklı olarak bakabileceği insan sayısı sınırlıdır. Tüm insanlığın akıllı bir plan dahilinde nüfus planlaması yapması şarttır.

Ülkemizde et fiyatlarının bu halinin temel sebeplerinden biri de sınırsızcasına arttırabileceğimizi sandığımız nüfusumuzdur. Ve hala her çift için en az 3 çocuk taleplerinde diretenler, yanlışlara bilinçsiz bir ısrarla devam etmektedir.

Yanlış nüfus politikalarını biz yürüttük.

5- Otlaklar Azalıyor

Her yere toplu konut, hidroelektrik santral, duble yol yapılıyor. Eskiden tarımsal üretim alanı, otlak, orman olan bir çok alan yok oluyor. Ormanlar tarımsal üretimle alakasız gibi görünseler de aslında çok ama çok alakalıdırlar. Ormanları ve doğal alanları olmayan bir coğrafyanın tarımsal ve hayvansal üretimi çökmeye mahkumdur.

Şimdiden her yeri beton ve asfaltla kapatılmış doğa ciddi sinyaller vermeye başladı. Bu yıl yağan yağmurlar toprağa süzülemediği için büyük sel felaketleri ile karşılaştık. Topraklarımız yağmurdan her geçen gün daha da yalıtılıyor. Yeşil alanlar yok olup, betonlar alabildiğine artıyor.

İstanbul’ a 3. bir boğaz köprüsü yapılmasına karar alındı. Her yerde otoyollar genişletilip çoğaltılmaya hızla devam ediliyor. Böylece trafik rahatlayacak ve zaten fazla olmasına rağmen daha da fazla araba üretilebilecek. Sonra yeni köprüler ve yeni daha geniş otoyollar gerekecek. Bunlar birbirini sürekli destekleyerek çoğalacak. Sonunda her yer araba, her yer otoyol olacak. Bırakın hayvanlar için otlak alanlarını, gıda üretimi için tarla zor bulunacak. Etrafımız tamamen egzoz dumanı olduğu gibi her birimizin ailesinde de bugünkünden bile katlarca fazla trafik şehidi olacak.

Güzel ülkemizi bu yeşilliksiz hale biz getirdik

Et Fiyatlarının Artmasını Önlemek İçin Yapılması Gerekenler:

1- Et tüketimini sınırlandıralım: Hayvansal üretim günümüzde maalesef duygusuzca, hayvanlara bir canlı değil sadece ve sadece bir mal, ekonomik değer olarak bakılarak sadece para kazanmak amaçlı yapılmaktadır. Oysa burada söz konusu olan canlıdır. Her canlı özel, kutsal ve değerlidir ve aslında bir canlı asla, onunla beslenecek kişinin bu ete mutlak ihtiyacı yoksa öldürülmemelidir. Et tüketimimizi sınırlandırmak ve hatta mümkünse hiç et tüketmemek, bizi bu vebalden uzak tutacaktır.

2- Gıda ve Yem Üretiminde Petrole Bağımlılığımızı Bitirelim: Bu amaçla tüm tarımsal üretimi tamamen ekolojik ve kalıcı tarım prensipleri ile yapılır hale getirerek doğayı sömüren değil, güçlendiren bir sistem oluşturalım. Böylece makine kullanımı da kendiliğinden azalacak, zamanla büyük çiftlikler yerine her aileye makinesiz işlenebilecek alanlar kalacak, şehre göç etmiş aileler zamanla köylerine dönecek ve işsizlik sorunu büyük oranda çözülecektir.

3- Yerel Hayvan Irklarımızla Hayvancılık Yapalım: Bu konu hayvancılık ile uğraşan tüm uzmanlar için uzak bir hayal gibidir. Nedense tüm gelişmiş ülkeler kendi yerel ırklarını ıslah ederler ve bize satarlar. Gelin görün ki hayvan ırklarında bu kadar genetik zenginliğe sahip olan bizler yerel ırkları ıslah etmeyi bir türlü beceremeyiz. Güya fakirizdir, güya bunu yapacak kadrolar yoktur. Biz bu akıl ile kafamızı daha çok duvarlara vururuz.

4- Hayvancılığı Doğru Yerde Yapalım: Hayvancılığı öncelikle tam olarak Doğu Anadolu’ da yapalım. Eğer burada yapılan hayvancılık yeterli olmuyorsa (ki akılcı davranılırsa başka yerde hayvancılık yapmaya bile gerek olmayabilir) diğer coğrafi bölgelerimize bakalım. Yaptıkları akla ve bilime dayanmayan milletler, ceza çekmeye mahkumdur.

5- Nüfus Planlaması Yapalım: Bir dünyanın bakabileceği insan sayısının sınırlı olmak zorunda olduğunu bilmek zorundayız. Dünyada şu an yaklaşık 7 milyar insan yaşıyor ve sayı sürekli artıyor. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre 2050 yılında 10 milyar olunacak. Şu an ortalama bir Amerikalı, ortalama bir gelişmekte olan ülke vatandaşından 50 kat fazla çelik, 56 kat fazla enerji, 170 kat fazla kauçuk kağıt, 5 kat fazla tahıl tüketiyor. Gelişmekte olan bu ülkeler 2050 yılında bugünkü Amerika kadar gelişmiş olursa vay dünyanın haline! Nefes alacak hava kalırsa iyidir…

6- Yeşil Alanlarımızı Koruyalım: Otoyol, köprü, otomobil, sanayi sahası ve yılda dokuz ay boş duran yazlıkları reddedelim. Yeşil alanlar olmadığı sürece hayatımızın da elimizden alındığını görelim. Daha fazla otomobil, daha fazla otoban ve İstanbul’ a üçüncü bir köprü insanımızın hayatını kolaylaştırmayacaktır. Tam tersine bir süre sonra daha da içinden çıkılmaz trafik sorunları, doğadan daha uzak bir hayat, daha fazla trafik kazalarında ölen ve yaralanan sevdiklerimiz ve yukarıda anlatmaya çalıştığım şekilde hepsi ile etkileşimli olarak daha az gıda demektir.

Sonsöz

Bugüne kadar hep hata yaptık ve bu hataları aslında doğrudan ya da dolaylı olarak biz yaptık.

Haydi artık doğruları yapalım. Bırakın üçüncü köprüyü yapmayı, bence İstanbul’ daki ikinci köprüyü de yaya ve bisiklet köprüsü yapalım.

Gelin geleceğimiz için “Üçüncü çocuğa da, üçüncü köprüye de hayır!” diyelim.

Gelin kendi geleceğimizi kendimiz kurtaralım!

Sevgi ve saygılarımla,
Hakan Ozan Erzincanlı

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.