Hafta SonuManşet

844 yıllık rengârenk bir Anadolu geleneği: Sudan Koyun Atlatma Festivali – Semra Canpulat

0

Geleneklerimiz göreneklerimiz bizleri köklerimize bağlar, geçmişimize sahip çıkmamızı sağlar. Birlik ve beraberlik duygularını güçlendirir. Denizli’nin Çal İlçesi’nin Aşağıseyit Köyü’nde 844 yıldır bir gelenek tam da bu amaçla her yıl şenliklerle yaşatılmaya çalışılıyor. Bu gelenek çobanlar ile sürülerinin sadakat ve sevgilerini sınadıkları bir yarışma. Her yıl Ağustos ayının son Pazar günü rengârenk ve çobanların eski yöntemleri devam ettirilerek yapılan yarışmalar şenlik havasında geçiyor. Bir yörük köyü olan Aşağıseyit köyünde sekiz asırdır süregelen gelenekle çobanlar sürüleriyle hünerlerini yarıştırıyorlar. Bu yarışma yıllar geçtikçe ve tanıtım yapıldıkça sadece yerel halkın ilgi gösterdiği bir yarışma olmaktan çıkıp binlerce insanın merak edip özellikle Denizli dışından pek çok ilden gelen fotoğrafçıların katıldığı bir etkinliğe dönüşmüş.

Böylesine köklü bir gelenekten fotoğrafçıların yayınladığı geçen seneki festival fotoğrafları sayesinde bilgim oldu. Ve bir sene boyunca merakla bu festivali bekledim, geleneğin başlangıcı ile ilgili bilgiler topladım. Bu gelenek neden başlamıştı ve günümüze kadar nasıl devam etmişti?  Ben bu geleneğin ne şekilde başladığına ilişkin anlatılan pek çok hikâyeden mutlu son ile bitenini sevdim. Sonu mutsuz ve hüzünle biten hikâyeyi yazmadım, ne de olsa masalların mutlu biteni güzeldir.

Rivayetlerden en çok bilineni ve benim en çok beğendiğim mutlu sonla bitenine göre gelenek şu şekilde başlıyor;

“Çoban Mehmet, yörük beyinin kızı Zeynep birbirlerine içten içe sevdalıdırlar. Her ikisi de bu sevdanın imkânsızlığını bilirler. Çobanın kavalının sesi öyle büyüleyicidir ki adeta sürüsü ile bu kaval aracılığıyla konuşup anlaşır. Çoban imkânsız olan aşkını kavalıyla sürüsüne anlatır. Bu sevdadan haberi olan kızın babası olan yörük beyi çok öfkelenir, kızını çobana layık görmez. Ancak kız ile çobanın aşkı için yörük halkının ısrarlarına dayanamaz. Kızını çobana ancak bir şartla vereceğini söyler. Çoban, koyunlarına üç gün boyunca tuz yedirip su içirmeyecek, üçüncü günün sonunda ise çoban koyunlarını Menderes Nehri’nden su içirtmeden geçirebilirse muradına erebilecekti. Yörük beyi ve yörük halkı heyecanlı bir şekilde üçüncü günü bekler, beklenen gün geldiğinde çoban kavalının büyülü sesiyle sürüsünü nehirden su içirmeden karşıya geçirir. Bey sözünde durur kızını çobana verir.”

Çoban ile yörük beyinin kızının aşklarını ölümsüzleştirmek için 844 yıldır Çal’ın Aşağıseyit köyünde yapılan geleneksel yarışmaya çevre köylerden de çobanlar sürüleriyle katılıyorlar. Aslında bu gelenek anlatılan rivayetlerin yanı sıra sürünün yıkanmasını temizlenmesini de amaçlıyor. Sudan Koyun Atlatma Festivali UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınmış.

2017 yılı Sudan Koyun Atlatma Festivali için bir ay önceden otobüs biletlerini alıp köyün geleneğinin tanıtımında önemli katkısı olan Aşağıseyit Köyü muhtarı ile irtibat kurdum. Köye ulaşımın kolay olduğunu, konaklama sorunu olmadığını ve şenliğin Cumartesi gününden başlayacağını öğrendim. Bir yıl boyunca beklediğim festival zamanı geldi, 26 Ağustos Cumartesi sabahı İstanbul’dan Denizli otogarına vardım, sonrasında Çal minibüsleri ile Aşağıseyit köyü yakınlarında inip otostopla festival alanına vardım. Muhtar Cengiz Ökdem Bey ile tanıştım, festival ile ilgili bilgi verdi. Festivale ilgi etkinlik bakımından zenginleştirilmeye başlanmış. Çoban köpeği yarışması ve konserler eklenmiş. Sürülere eşlik eden çoban köpeklerinin neslinin devamı ve geliştirilmesi için festivalde Çoban Köpeği Güzellik Yarışması da yapılmaya başlanmış. Bu sene ikincisi düzenlenen yarışmada pek çok güzel çoban köpeği bir arada idi. Sahiplerince hepsi özenle ve titizlikle büyütülen çoban köpekleri, süslenip festival alanına getirilmişti. Cumartesi günü gün boyunca birbirinden güzel ve cins çoban köpekleri yarıştı, sahiplerine ödüller verildi. Yörük çadırları kuruldu, Yörük Derneği’nin yörük kıyafetli üyeleri sarı dastarları ile festival alanında son derece ilginç görünüyorlardı.

Yörük çadırları kuruldu, Yörük Derneği’nin yörük kıyafetli üyeleri sarı dastarları ile festival alanında son derece ilginç görünüyorlardı.

Yarışmayı sonuna kadar izledikten sonra muhtar Cengiz Bey Çoban Cemal’in el koyunu Akkoyun’u ertesi gün yapılacak olan yarışma için Baklan’ın İcikli köyündeki evinde kırkıp boyayacağını söyledi. Orada tanıştığımız fotoğrafçı arkadaşlarla Cemal Çoban’ın evine giderek Akkoyun’un yarışma için süslendiği her anı görme şansım oldu.

Cemal Çoban kırkma ve boyama işinde çok pratik ve hünerliydi.

Üstelik bizlere ailesi ile birlikte kuruttukları ay çekirdeklerini koca bir alanda nasıl savurduklarını gösterdi.

Çekirdek çitlemeyi seven biri olarak o kadar çok çekirdeği görünce kendimi kaybettim,  keyifle bende çekirdek savurdum.

Gezimin birinci gününde beklediğimden fazla şey gördüm ve öğrendim. Günü bitirdim, Çal civarında konaklayacak yer kalmadığı için yer bulmak ümidiyle Bekilli’ye hareket ettim. Bekilli’de aynı tarihlerde yapılan festivalin kalabalığından dolayı orada da yer bulmak zor oldu. Buradaki festival benim için güzel bir sürpriz oldu. Bekilli’de yapılan Kültür ve Sanat Festivali aynı tarihlere denk geldiği için bir hafta sonunda iki festivali görmüş oldum. Sürprizler bitmemişti, İstanbul’dan Bekillili bir dostla tesadüfen Bekilli festival alanında karşılaştım. Onun sayesinde geceyi çok güzel bir bağ evinde diğer dostlarla türkülerle ve sohbetle bitirdim. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı için sevimli Bekilli sokaklarını adımladığımda geceden yorgun düşen esnafın açtıkları stantların yanı başında uyuduklarını gördüm. Onları uyandırmamak için adeta parmak ucunda sessizce Bekilli festival alanından geçtim. Güzel bir kahvaltıdan sonra minibüsle Aşağıseyit Köyü yakınlarına varıp otostopla köye vardım.

Menderes Nehri kenarında yarışmanın başlamasını bekleyen çocuklar son derece yaratıcı oyuncaklarıyla balık yavrusu tutuyorlardı. Sorduğumda o yavruları evdeki akvaryumlarında büyüttüklerini söylediler.

Festival alanının gerisinde sürüler ve rengârenk boyanmış, boncuklar ve çanlarla süslenmiş el koyunlar (sürü başı) çitlerle çevrili yerde beklerken, yarışma için hazır bulunan kırk dokuz çoban yarışma prosedürleri için alanda sırayla işlemlerini yaptırdılar. Kimi çobanlar keçeden yapılmış kolsuz özel kıyafetleriyle yani kepenekleri ile fotoğrafçılara poz veriyorlardı.

Çoban babalarına eşlik eden kafaları dastarlı çocuklar babaları kadar heyecanlıydı.

Fotoğraf çekenler en güzel kareyi yakalama telaşında; koyunlar çobanların peşinde; izleyiciler kimin kazanacağına, ödülü kimin alacağına dair sohbette iken çobanlar biran önce marifetleri sergilemenin heyecanını duyuyorlardı.

Nihayet marifetlerin sergileneceği an geldi. Fotoğrafçılar, izleyiciler ve jüri üyeleri Menderes Nehri’nin kenarında kendileri için belirlenen alanda yerini aldı. Yarışma öncesi çobanlar ve el koyunlar tanıtılmak için tek tek uzun bir podyuma benzer bir yerden adları okundukça manken edasıyla hızlıca ve renklice geçtiler.

Ve yarışma başladı. Süslenmiş el koyunlar ve çobanlar alanda sırasını beklemeye başladı. Bu sene 49 çoban katıldığı için yarışma üstelik üç tur yapıldığı için uzun sürdü.

Yarışma tam olarak şu şekilde gerçekleşiyor; çobanlar sürünün suya gireceği noktadan 100 metre kadar bir mesafeden sürünün önünde koşuyor ve arkalarında sürünün coşmasına ve koşmasına yardım eden çobanın yakınları tozu dumana katarak geliyor.

Atlama noktasına gelindiğinde önce çoban suya atlıyor, sürü başı elkoyunun suya atlaması için göz göze geliyorlar, çoban elkoyununda suya atlaması için onu harekete geçirecek sesler çıkarıyor, ıslık çalıyor, el kol hareketleri yapıyor. Artık çoban ile el koyunun sevgi ve sadakatinin sınanma anı burada başlıyor veya bitiyor. Çünkü sevgi ve sadakat bağı kuvvetli ise koyun tereddüt etmeden zira uçar gibi atlıyor nehire. Uçar gibi atlayan koyunlar ve çobanlar çokça alkış alıyorlar. Yarışmada sürü başının atlaması yeterli görülüyor. Sürünün tamamının atlaması gerekmiyor.

Çobanın elkoyunu suya tereddütsüz atladığı anlarda duygulanmamak elde değil. Çobanın sürü başını kucaklaması, ona sarılması ve öpmesi eşsiz anlardan biri.

49 çobanın sürüsüyle atlaması her zaman mutlu sonla bitmedi. Sürü başı çobanın türlü dil dökmelerine, hünerlerine rağmen girmeyip geri döndüğü de oldu. Hatta el koyun olmayıp sürü içinden gösterişsiz bir koyun çobana bağlılığını ispatladığı anlarda oldu. Suya girişler üç tur tamamlanıyor. Yarışma kurallarına göre sürü başı koyun çobanın ardından sürüden önce en kısa sürede tereddütsüz suya atlamalı. Turlarda buna göre yüksek puan veriliyor.

Sekiz yüz kırk dördüncüsü yapılan bu yarışmanın birincisi yarışma sonucu ilan edilmeden belliydi. Çünkü Aşağıseyit köyü muhtarı Cengiz Ökdem’in mor koyunu, muhtarın arkasından adeta uçarcasına üç tur suya girdi. Ve en çok takdiri o topladı. Zaten muhtarın suya atlayışı da adeta uçar gibiydi. Çünkü bazı çobanlar suya atladıklarında boğulma tehlikesi de yaşadılar. Yarışma sonucu açıklandı sonuç tahmin ettiğim gibiydi. İlk üçe giren çobanlara ve koyunlarına ödülleri verildi.

Sıra şenliklerde ve konserdeydi. Az vaktim kalmıştı Pamukkale Travertenlerini ve Hierapolisi’i de aynı günde ziyaret etmek üzere yarışma alanından saat dörtte ayrıldım. Hızlıca otogara gittim, eşyalarımı emanetçiye bıraktım. Pamukkale Travertenleri’ne ve Hierapolis’e otogardan bir minibüsle 20 dakikada varıyorsunuz. İstanbul’a dönüş biletim gece saat 22.00’deydi ve gezecek sadece üç saatim vardı. Travertenleri çıplak ayakla adımladıktan sonra Hierapolis Antik Kenti’ni hızlıca gezdim. Geç bir saatti ve müze kapalıydı, giremedim. Gezilecek Antik Kent alanı oldukça büyük. Vakit az olduğu için Hierapolis ve Travertenleri yeterince detaylı gezip özümseyemedim. Denizli’ye tekrar gitmek için pek çok sebebim var. Seneye Ağustos ayında yeniden gidip iki festivali bir arada yakalamayı düşünüyorum. Ancak Denizli’ye Ağustos ayından önce travertenleri, Hierapolis Antik kentini tekrar görmek için gideceğim. Göreceklerim listesine Laodikya Antik Kenti, Güney Şelalesi, Karahayıt Kaplıcaları, Yeşildere Şelalesi ve Kaklık Mağarası’nı da şimdiden ekledim.

Sonuç olarak kısa da olsa bol festivalli iki gün yaşadım. Çok içten,  sofradaki azıcık aşını paylaşan yüreği kocaman güzel insanlar tanıdım, birçok güzelliği bir arada gördüm, öğrendim. Aşağıseyit Köyü’ne geleneklerine bu kadar yıl ara vermeden sahip çıktıkları, insan ile hayvan arasındaki sevgi ve sadakatin sınandığı senede bir kez kutlanan bu festivali görmek için gidin. Pişman olmayacağınızı ve üstelik sıcacık, keyifli hislerle ayrılacağınızı garanti edebilirim.

 

 

 

Semra Canpulat

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.