“Zehir bırakma sadece hedef türü değil diğer canlıları, toprağı ve suyu da zehirlemek anlamına gelir. Doğadaki yarılanma süresi yıllar alacak bu zehirli maddelerin etkileri yıllarca sürecektir. Men edilmiş yöntemlerden kapan kurma ise etik değerlerle çelişen ve canlı için son derece acı verici bir uygulamadır. Bu zalim yöntemin de hedeflenen canlı dışındaki türlere zarar verme ihtimali kaçınılmazdır. Zarara konu hayvanın alandan uzaklaştırılması hem hayvanın acı verici uygulamalara maruz kalmaması hem de müdahalede bulunmaya çalışan sivillerin can güvenliği açısından uzmanlarca gerçekleştirilmelidir.”
Doğa Araştırmaları Derneği Genel Müdürü Osman Erdem, zararlı olarak nitelendirilen hayvanlar içinde popülasyonları hızla azaldığı için ulusal ve uluslararası mevzuatla koruma altına alınmış hayvanların da bulunduğunu vurguladı: “Endişemiz, Yönetmelikte yapılan değişikliğin yaban hayvanlarını avlamak veya öldürmek isteyen kişileri cesaretlendirmesi ve teşvik etmesidir.”
Hayvanların mecbur kalmadıkları sürece kendilerini riske atarak insanların bulunduğu bölgelere inmeyeceklerini; zaten yaşam ortamlarının daraldığı, özellikle son yıllarda yapılan HES’ler ve şiddetli kuraklık nedeniyle içecek su ve yeterli besin bulamadıkları; bu nedenle kendilerini de riske atarak daha fazla yerleşim alanlarına inmek durumunda kaldıklarını belirten Erdem; çözümün yeterli su ve besin bulamadıkları için yerleşim alanlarına inen hayvanları vurmak, öldürmek değil, hayvanların doğal yaşam alanlarında yeterli besin ve su bulabilecekleri ortamları sağlamak olduğunu söyledi.
Doğa Derneği Başkanı Dicle Tuba Kılıç ise “Anayasamızın devlete verdiği yetkiler, yaban hayvanlarının para karşılığı öldürülmesini kapsamıyor. Bu nedenle, devletin avcılara avlanma hakkı vermesine karşı geçtiğimiz aylarda bir dava açtık ve sonucunu bekliyoruz. Yeni yapılan değişiklik bir mevzuat düzenlemesinden çok ‘ölüm fermanı’ niteliğindedir” değerlendirmesi yaptı.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem ise şunları kaydetti:
“WWF’in 2020 Yaşayan Gezegen Raporuna göre, son 50 yılda insan etkisi altında canlı türlerinin popülasyonları yüzde 68 azaldı. Bu tükenişe rağmen ülkemizde insan-yaban hayatı çatışması yaşanıyorsa, bu bir anlamda onlara yaşayacak alan bırakmadığımızın göstergesidir. İnsan-yaban hayatı çatışmasının azaltılması, hayvanları öldürerek değil onların yaşayabileceği korunan alanların ve ekolojik koridorlarının arttırılması ile mümkün olabilir. Çatışmaların görece yoğun olduğu bölgelerdeki vakalar bilimsel veriler çerçevesinde değerlendirilerek, doğa temelli çözümler geliştirilmeli bölgeye ve türlere özgü çit sistemlerinin kurulması desteklenmeli, tarım alanlarında meydana gelen yaban hayatı kaynaklı zararın giderilmesi için sigorta ya da tazmin sistemleri hayata geçirilmeli.”
Haber/Fotoğraflar: Mehmet TEMEL ve Cansu ACAR * Hatay’da depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen kent…
Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer…
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli…
Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi askıya çıktı. Projeye göre, plajın sağ…
Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı olan “Pirosmani” kukla tiyatrosu gösterisini 16.…
Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen, Kasımlı, Doğancılar, Kocaman ve Alaplı'ya sınır…