Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[2022’nin ardından] İzmir’de yeni yıla kötü çevre mirası kaldı

0

Bir yılı daha tamamladık. Yeni bir yıla; 2023’e, her yıl olduğu gibi iyi niyet mesajları, beklentiler ve umut ile girdik. Çok iyi bilindiği gibi bir yıl önce de aynı beklentileri dile getirmiş ancak çok kısa süre içinde ülkemizde yaşanan ekolojik kırımının hız kesmeden sürdüğünü görmüştük.

2022 yılı içinde zeytinlikleri önce yönetmelik, daha sonra ise torba yasa ile madenciliğe açmaya çalışan iktidarın, yılın son günlerinde ise 7 veya 8 Akkuyu NGS denk gelecek şekilde tam 35 adet küçük modüler reaktör satın almak için girişimde bulunduğunu öğrendik. Bunların yanı sıra iktidar Kanal İstanbul ve Çeşme Turizm Projesi gibi çevresel kıyım projelerini 2022’de de inatla sürdürmeye çalıştı. Bu arada iktidarın hakkını yemeyelim; 2022’de çevre alanında uluslararası toplantılarda aldığımız ‘ödüller’ de (!) var. Mısır’ın, Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen 27. COP toplantısında, sera gazı emisyonları açısından yine ‘artırımdan indirim’ cinliğine başvurduğumuz için toplantılara katılan Avrupa İklim Eylem Ağı’nın (CAN Europe) verdiği ‘günün fosili’ ödülünü, toplantıları izleyen yüzlerce bilim insanının ‘oybirliği’ ile aldık…

Enkaz devredildi

İzmir’e gelince 2022, 2023’e çevre açısından tam bir ‘enkaz’ devretti. Üstelik bu enkazı ortadan kaldırmak için ne merkezi ne de yerel iktidardan ciddi olumlu olabilecek bir adım gelmediği gibi tam aksine geçtiğimiz yıl içinde kentte yaşanan çevre krizini daha da derinleştirecek adımlar da atıldı.

Geçtiğimiz yıllardan kalan ve 2022’de de çözülemeyip 2023’e de kötü bir miras olarak kalan çevre sorularının başında Gaziemir’deki radyoaktif atıklar geliyor. Şikâyet üzerine o zamanki adıyla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) 3 Nisan 2007’de Gaziemir Akçay Caddesi üzerindeki eski bir kurşun fabrikasının bahçesinde gömülü olarak radyasyonlu atıkları tespit etmişti. Kurumun raporlarına göre radyasyonlu atıklar nükleer santrallerde kullanılan çubukların eritilmesiyle oluşmuştu ve bu malzemenin nükleer santrallerde kullanıldığı ve Türkiye’ye getirilmesinin de yasak olduğu biliniyordu. İşte o günden bu güne Gaziemir’de varlığı bilinen ve 100 tonun üzerinde olduğu tahmin edilen radyoaktif atıklar bir an önce bölgeden temizlenmesi gerektiğine dair bilimsel raporlar ve sayısız hukuksal girişimlere rağmen kaldırılmadı, kaldırılamadı. ‘İzmir’in Çernobil’i’ olarak adlandırılan Gaziemir’in Emrez Mahallesi’ndeki radyoaktif atıklar sorununun 2023’de de çözülüp çözülemeyeceği meçhul…

Uzun yılların İzmir’e bıraktığı iki kötü miras kenti yöneten belediye başkanlarında ‘gökdelen aşkının’ başladığı 90’lı yıllara dayanıyor. İlki tüm İzmirlilerin ‘Hilton Binası’ olarak bildiği kentin ilk gökdeleni… Hilton Oteli 20 Kasım 2020’de tamamen kapandı. Bina o günden bu yana tamamen boş. Geçen iki yılı aşkın sürede yavaş yavaş yıpranmaya başladı. Tam 35 yıldan bu yana devasa bir kamu kaynağı buhar oluyor. Kentin en değerli yerinde İzmirliye ait 6605 metrekarelik arsayı kentin insanına sormadan, 1987 yılında sermaye gruplarına veren İzmir Büyükşehir Belediyesi yapılan otele de yüzde 23.5 oranında ortak oldu. Otel yapıldığından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi bir kuruş gelir elde edemedi. Üstelik şu anda masanın üzerindeki 236 milyon TL’lik zararın da payına düşen bölümüyle karşı karşıya kaldı. Uzmanlar geçen 35 yılda İzmirlilerin en az 10 milyar lirayı aşkın bir gelirden mahrum kaldığını belirtiyor. Yine yapılan hesaplamalara göre bu kaynak kentin şu ana kadar en büyük alt yapı yatırımı olarak nitelenen Buca Metrosu’nun finansmanına eşit.

Gökdelen aşkının uzun yıllar boyunca kente bıraktığı tek enkaz Hilton binası olarak bilinen gökdelen de değil, bir de İzmirlilerin bildiği ismi ile Basmane çukurunun öyküsü de var. Eski otogar olan bu alan, otogarın taşınmasından sonra mevcut planlara göre Kültürpark’a eklenmesi gerekirken yine 90’lı yıllarda el çabukluğu ile yapılan bir plan değişikliği ile ikiz gökdelenli Dünya Ticaret Merkezi’ne dönüştürüldü. İzmirlilerin bu değerli arsası da tıpkı Hilton otelinde olduğu gibi sermayeye devredildi. Kent insanının ve çevre avukatlarının geçtiğimiz 25 yıl içinde açtığı sayısız davalarla gökdelen inşaatı engellendi. Fakat arazi kamuya geri kazandırılamadı. Hilton binası gibi, kentin en noktasında yer alan arazi bugün çukur olarak duruyor. 2022’den 2023’e geçtiğimiz bugünlerde ise yağışlar nedeniyle alanda bir de gölet oluştu.

İzmirlinin milyarlarını yok eden, biri tamamlanan, diğeri ise temelde kalan bu iki gökdelen projelerinin yıkıcı sonuçları, 90’lı yıllardan bu yana kenti yöneten belediye başkanlarının ‘gökdelen merakını’ önleyemedi. 2000’li yıllarda yapılan imar plan değişiklikleri ile özellikle Bayraklı bölgesi gökdelenlere boğuldu. Bu gökdelenlerin getirdiği nüfus yoğunluğu beraberinde İzmir’in daha önce çözdüğünü düşündüğü alt yapı sorunlarının giderek daha fazla yaşanmasına yol açtı. Trafik sıkışıklığı, trafiğe bağlı hava kirliliği, atık su arıtma sisteminin günden güne artan kapasiteyi karşılayamaması sonucu İzmir Körfezi’ne geri dönen koku sorunu İzmirliler için 2022 yılında ‘sıradanlaşan günlük çevre sorunları’ artık… Üstelik 2023 yılı içinde Bayraklı bölgesindeki yoğun gökdelenleri Konak’a uzatacak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı Konak-Kahramanlar imar planları yargıdan dönmezse kent gerçek anlamı ile denizi kokan, hava kirliliği ve trafik sorunu ile boğuşan bir ‘gökdelen cennetine’ dönecek. Üstelik kent merkezindeki tek yeşil alanı olan Kültürpark’ı da günden güne yapılaşmaya teslim ediliyor.

Peki, 2023 yılında İzmir’in çevre sorunlarını çözülebilmesi için bir umut var mı? Buna ‘evet’ diyebilmek pek mümkün değil. Üstelik yeni tehditler kapıda… İnciraltı’nın imara açılması, Urla İskelesi’nde yoğunluk artırıcı imar plan değişiklikleri, Aliağa’da endüstrinin yarattığı kirliliğin her geçen gün artması, gökdelen inşaatlarının hız kesmeden devam etmesi, Bergama’da zeytinliklerin ortasında organize sanayi bölgesi kurulmaya çalışılması gibi birkaç örnek bile 2023 yılında İzmir’deki ekolojik kırımın daha da artarak devam devam edeceğinin ilk işaretleri…

İzmir’de rant uğruna yapılan ekolojik kırımların bu birkaç örneği bile ‘sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımız’ için 2023 yılında geçmişten daha güçlü bilimsel ve hukuksal mücadelenin içinde olmamız gerekliliğini gösteriyor.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.