Covid-19, 2020’ye de yaşadığımız kısmı kadarıyla 21. yüzyıla da damgasını vurdu. 2020 temiz suya erişimin öneminin bir kez daha anladığımız bir yıl oldu. Yılın ikinci yarısına ise kuraklık damgayı vurdu.
Yerel yönetimler Covid-19 krizinin başlarında suya erişim hakkı için adımlar attı
Türkiye’de yerel yönetimler Covid-19 kriziyle mücadele için herkesin suya erişimini garanti altına alma konusunda merkezi yönetimden önce davrandı. Yerel yönetimler, ülkedeki ilk vakanın tespitinin ertesi günü abonelerinin borç nedeniyle kesilmiş sularını açma ve kriz süresince su kesimini durdurma kararı almaya başladı. Başı çeken Adana, Ankara, Bursa ve Diyarbakır su ve kanalizasyon idareleri 12 Mart’ta; Antalya, Edirne, Eskişehir ve Kayseri ise 13 Mart’ta kararlarını kamuoyuna duyurdu. Kriz öncesi dönemde suyu kesilmiş 50 bin kadar abonenin bulunduğu İstanbul ise 18 Mart’ta aynı kararı aldı ve onu diğer pek çok kent izledi.
İstanbul’un tarihi çeşmelerinden su akmaya başladı
Olmaz denilen oldu ve İstanbul’un on yıllardır susuz kalmış tarihi çeşmeleri restore edilmeye başlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) ve İstanbul Vakıflar Müdürlüğü işbirliğiyle İstanbul genelinde 79 tarihi sokak çeşmesinin restorasyonu tamamlanarak içlerinden su akıtılmaya başlandı. İlerleyen zamanlarda şehirdeki 1100 civarındaki sokak çeşmesinin büyük kısmının restore edilip suya bağlanması planlanıyor. Böylece suya erişimde kimsenin geride kalmaması yönünde önemli bir adım atılmış oldu.
Covid-19 krizi suda dayanışmayı tetikledi
Covid-19 krizi sürecinde İBB Askıda Fatura adı altında ihtiyaç sahiplerinin su ve doğalgaz faturalarının çevrimiçi bir sistem üzerinden ödenmesini sağlayan bir uygulama başlattı. 2020 yılının sonuna kadar 25,5 milyon lira tutarında su ve doğal gaz faturası ödendi. Askıda Fatura uygulaması Adana, Antalya, Aydın, İzmir, İzmit ve Mersin gibi şehirlerin belediyeleri tarafından da yürütülmeye başlandı.
Dünya Su Günü 2020’nin teması ‘Su ve İklim Değişikliği’ oldu
1993 yılından bu yana her sene 22 Mart’ta kutlanan Dünya Su Günü’nün 2020 teması, “Su ve iklim değişikliği”ydi. Dünyada meydana gelen felaketlerin yüzde 90’ının suyla ilgili olması ve 2 milyardan fazla insanın yüksek su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşaması gibi pek çok gerçek, iklim değişikliğiyle birlikte büyüyen su krizine dikkatimizi çekiyor. Covid-19 krizi bu gündemi yılın ilk yarısında önemli ölçüde gölgede bıraktı. Ancak ikinci yarıda kuraklık Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede kendini göstermeye başladı.
Kuraklık tüm Türkiye’ye yayıldı
Türkiye’de kuraklık 2020’nin ikinci yarısından itibaren kendini belli etmeye başladı. Ülkenin Karadeniz Bölgesi de dâhil olmak üzere yedi coğrafi bölgesinde olağanüstü, çok şiddetli, şiddetli, orta ve hafif derecelerde kuraklık yaşanıyor.
Barajlardaki su seviyeleri düştü
2020’nin sonlarına doğru baraj su seviyesi Edirne’de yüzde 3’leri gördü, 36 saatlik su kesintileri yaşandı. İstanbul son on yılın en düşük baraj su seviyesi ortalaması ile 2020’i kapatırken barajların ortalama su seviyesi yüzde 20,13’ü gösteriyordu. Su seviyesinin bu kadar düşük olması hem kuraklıktan hem de su geçirimsiz yüzeylerle (asfalt ve beton yollar, kaldırımlar ve meydanlar vb.) kaplı kentlerimizi üzerine düşen yağmuru tutamamasından kaynaklandı. Zira yağış olsa bile su toprağa değip yer altı sularını ve barajları besleyemedi.
Covid-19’un aşısı var ama kuraklığın çaresi iklim değişikliğinde azaltım ve uyum
2020 yılına damgasını vuran Covid-19’un aşısı geliştirildi. Ancak kuraklık sorununu çözmek için paradigma değişikliği gerekiyor. Kuraklığın birincil nedeni küresel iklim değişikliği. Onu azaltmak için fosil yakıtlardan vazgeçip yenilenebilir enerjiye geçmediğimiz ve enerji tasarrufu yapıp tükettiğimiz enerjiyi de en verimli biçimde kullanmadığımız sürece dünyamız ısınmaya devam edecek.
Azaltım ve uyum politikalarını enerji sektöründen su yönetimine, tarımsal üretimden kentleşmeye kadar istisnasız her yönetim alanında hayata geçirmeliyiz. Ülkemizde bu konuda bazı adımlar atmış olsa da bunların tutarlılığı ve birbirine eklenebilirliği için Türkiye Paris Anlaşması’nı bir an önce onaylamalı. Ne daha fazla baraj ve su yolu, ne de daha fazla kömürlü termik santraline ihtiyacımız var. Kaybedecek bir damla su, harcayacak bir dakika daha kalmadı. Artık iklimi değil, sistemi değiştirme zamanı.